3 Ağustos 2014 Pazar

Kafesin Saka Kuşları (Bozkurt´un Anlatilmayan Hikayesi) - Zahide UÇAR

Kafesin Saka Kuşları

ResimÜlkenin Kolon Direkleri Nasıl Yıkıldı?

Doğada özgürce kanat çırparken saka-ispinoz gibi kuşların tuzağa düşürülüp ticari meta haline nasıl getirildiğini biliyor musunuz?

Bir saka kuşu kafese konarak kuşların tuzağa düşürüleceği bölgeye götürülür. Dikenler, çalılar arasına saklanır. Kafesteki saka kuşunun ötüşüne aldanıp çevresine gelen saka ve ispinozların yakalanması için bir ağ kurulur. Tuzağı kuran ağdan uzaklaşarak görünmeyecek bir yerde sessizce beklemeye başlar. Kuşlar gelip çalılara konduğunda ağ çekilir. Kuşlar içinde kalır. “Erkek kuşlar öttüğü için” alınır, ötmeyen dişiler bırakılır. Ele geçirilen kuşlar artık kuşçuların kafeslerinde sahibinin eline bakan, kanatları esir, kendi sesi kendine düşman olmuş minik bir köledir.

Hedef ülkelerde de sistem aynı şekilde işler. Zeki, hitabet yeteneği olan insanlar ele geçirilir. Yetişmesi, önemli yerlere gelmesi sağlanır. Hele bir de aile köklerinde devlet ile yaşanmış nahoş durumlar varsa, kozanın çok daha çabuk gelişmesi sağlanır. Yaralar kaşınır. Devletine düşman, kendi değerlerine yabancı, küresel beyinli bir kafes kuşu yetiştirilir. Bu kafes kuşları siyasetten üniversitelere, tiyatrodan sinemaya, bürokrasiden istihbarata, basından araştırmacı yazarlığa kadar her alana yerleştirilir. Yerleştirilmeleri de kolay olur. Geneli temelden ele alındığı için donanımlı yetiştirilir. Kimilerinin eline yazılmış kitaplar verilir. Basında kafes sakaları tarafından parlatılır. Ne yazdıklarını anlamasanız bile, artık onlar ülkenin en çok öten kafes kuşlarıdır. Kafesin etrafına ne kadar kuş toplanırsa, tuzağa düşen de o kadar çok olur.

Türkiye bu sistemin çok iyi kullanıldığı ülkelerden biridir.

Önce Kemalist görünümlü saka kuşları yerleştirildi ülkenin her yerine. Kafesi göremeyen Kemalistler düşürüldü tuzağa. Batıcı olmayı Atatürkçülük diye pazarladılar. Batının pazarına düşen andavallar sardı her yeri. Etten, kemikten, ülkesine aşık Mustafa Kemal Atatürk gitti, yerine mitolojik bir tanrı geldi. Yunan mitolojisinden fırlayan Savaş Tanrısı Ares’in misyonu yüklenerek heykellere hapsedildi. Oysa Mustafa Kemal savaşın kartalı, barışın güverciniydi. Yüksek insani değerlerle donanmıştı. Mitolojik bir kahraman olarak heykelleşti ama yaşamın içinden de söküp çıkarıldı. İlk operasyon işe yaramıştı. Medeni olmayı Batıcılık sanan, kendi kültüründen uzaklaşan azımsanmayacak sayıda bir nesil yetişti. Eğitimden milli ekonomiye, bağımsız dış politikadan milli savunmaya kadar Cumhuriyetin hedefleri ray değiştirdi. 

Emperyal sistemin üretim hatası olarak(!) sürekli boy veren milli-Kemalist nesillerin önü görünmeyen bir el tarafından sürekli kesildi. Tuzağı ihbar edenler faili meçhule yazıldı. Siyasetin temizleyemediklerini de her on yılda bir yapılan darbeler sayesinde kafeslenmiş paşalar temizledi. Her darbe yüzlerce milli subayın tasfiyesi ile sonuçlandı.

İki Mustafa’ya operasyon yapılıyordu. Milli kahramanınız, devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e operasyon yapılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti tartışmalı hale getirilecekti.

İkinci operasyon Hz. Muhammed ve tebliğ ettiği dine yapıldı. Kafesin Cübbeli, takkeli kuşları öttükçe etraflarına üşüşen özgür kuşlar kafeslendi. Kur’an duvarlara asıldı. Okunması adeta yasaklanırken; yüzlerce bidat, Yahudi mistiği Kabala öğretisi din diye ortalığa saçıldı. Tarikat, cemaat önderi görünümlü kafes kuşları öttükçe, “tekkeler-yurtlar” tuzağa koşan kuşlarla doldu. Kafeslenerek vatansızlaştırıldılar. Hedeflenen yenidünya düzenine uygun birer malzeme haline geldiler.


Kafes kuşu siyasi İslamcılar öyle çok öttü ki, tabuta son çiviyi çakmaya hazırlanan küresel şirketler ülkemizde açıktan operasyon yapmaya başladı.

Siyasi partiler içine yerleşen kafes kuşları da partiye yakın görüşte olan vatandaşı toplayıp kontrol altına alıyordu.

Türk Milleti’nin çözemedikleri genetik kodları uyanabilir, daima bir sürpriz yapabilirdi. O nedenle Türk’e ait ne varsa aşağılanıyor, yok ediliyordu. Türk Milleti’nin hafızasını silmek için simgeleri operasyona uğratıldı. Bozkurt simgesi bunlardan biridir. Oğuz Kaan Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Göç Destanı, Manas Destanı gibi destanlardaki ortak tema bozkurttur. Türk’ün özgür karakterini temsil eder.

Atatürk bozkurt’u devlet arması yapacaktı.(araştırmacı gazeteci Kemal Çapraz)


Maarif Vekaleti M. Kemal’in direktifleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet armasını seçmek için 1925 yılında bir yarışma açılır. Yarışmayı Namık İsmail’in Bozkurt figürlü eseri kazanır. 1927 yılında çıkarılan paralarda bozkurt amblemi ve logoları kullanılmıştır. Bozkurt soyadını Mahmut Esat’a Atatürk vermiştir. Pullarda, Ankara’nın ambleminde gene Bozkurt vardır. Bütün Türk Devletleri bozkurt figürü kullanmıştır. Kullanmaktadır.

Atatürk sonrasında Rusya’nın da baskısıyla Türk devletlerinin ortak simgesi olan bozkurt her yerden silinmiş, Atatürk’ün masasındaki bozkurt heykeli bile depoya kaldırılmıştır. Sovyet Rusya kendi içindeki Türk Devletlerinden korktuğu için ortak paydaları silmeye çalışıyordu. O nedenle her Türk Devletine ayrı bir ad vermiştir.

Operasyon daha bitmemişti. Türk Milleti’nin simgelerini ötekileştirerek yok etme operasyonu sürüyordu. Hem de fark ettirmeden. Birinin yok ettiğini nasıl olsa birisi sahiplenecekti. Bozkurt bir partinin simgesi haline geldi. Artık bozkurt simgesi bütün milletin olmaktan çıkarılmış, bir partiye mal edilerek geride kalanların zihninde yok edilmişti. Parti mensupları dışında herkes için bozkurt simgesi bir öcüydü.

Yani, işlem tamamlanmıştı.

Türk milletine unutturulan, ötekileştirilen simgelerimizi küresel çete asla unutmuyordu.

Devletlerin maddi zenginlik seviyeleri üzerinde en etkili faktörlerden biri toplumun kültürel zenginliğidir.(İbrahim Candan)


Öyleyse kültürel zenginliğimiz magazinleştirilmeliydi.

Osmanlının yıkılma sürecinde Türklere ikinci bir Ergenekon yaşatılmak istendi. Başaramadılar. 2007 yılında siyasetin, medyanın saka kuşları kullanılarak Türk Milletine üçüncü Ergenekon daha yaşatılmak istendi. Küresel Çete bize “unutun” dediği Ergenekon Destanı ve Bozkurt’u, manasını hiç unutmamıştı. Mesajı milli destanımızın adıyla veriyordu. Irak işgal edildiğinde de ilk işleri Irak halkına ait simgeleri yok etmek olmuştu.

Fizik kuralıdır. Her etki mutlaka bir tepki doğurur. Türk Milletine yaşatılmak istenen üçüncü Ergenekon tertibi büyük tepki aldı. Yeniden milli bir uyanışa sebep oldu. Darda kalan millet yeniden köklerinin nemine sarıldı. Vatan paydasında birleşme başladı. O zaman bu kesimi de kontrol edecek bir kafes kuşuna ihtiyaç vardı. Ulusalcılar, milliyetçiler gibi konuşacak(ötecek), milli güçleri ağın içine toplayacak bir KUŞ(!).. Evi yanan bu tuzağa koştu. Sözü olup söyleyemeyen bu tuzağa koştu. Ergenekon tertibine yakalananların bir kısmı bu tuzağa koştu. Dayatılan yeni Sevr’in, bölünmenin karşısında durdukları için esir alınanlar, bebek katiline af isteyenlerin ağına takıldı. 

TGB çok güzel başladı. Pırıl pırıl bir gençlik çıktı ortaya. Eğitimli, akıllı, dikkatli... Siyasal İslamcılar Soros’un sivillerini çıkardı karşılarına. Öncüleri Gül tarafından Cumhurbaşkanlığında ağırlandı. Bu durumu gören milli unsurlar daha bir sahip çıktı TGB’ye… O da ne? Bir de baktık TGB’nin boynuna İP geçmiş. Sloganlar bir anda değişiyor. 19 Mayıs Gençlik Bayramını “küresel bayrama evirecek” bir sloganla çıkıyorlar ortaya. Kürt-Türk kardeştir diyerek, bölücü bir slogana imza atıyorlar. Bu gençleri yönlendiren kafes kuşları işini iyi yapmıştı(!).. Ve ne gariptir ki, bu süreçten sonra Soros’un sivilleri birden sırra kadem basıyor(!)… Neden acaba(!)?.

Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi kurmaca davalar sayesinde milli direnç noktaları tespit edildi. Milli direnç noktalarını kırmak için sahte Atatürkçüler öncü rolünde piyasaya sürüldü. “Halklara özgürlükten” Atatürkçülüğe hızlı bir geçiş yaparak, bağımsız her milli unsura çengel atıldı. Aralara sıkıştırılan “Kürt-Türk kardeştir” sloganı gerçek niyeti apaçık ortaya seriyordu. Türk bir milletin adıydı. Oysa Kürt bir milletin içindeki etnik bir yapının adıydı. Bir milletin karşısına etnik bir adı koyarak milletleştiriyorlardı.

İstihbarat haberciliği yapan ekip, 2013 yılı sonunda Öcalan’ın sorgulandığı kasetleri gazete ve televizyonunda yayınlamaya başladı. Operasyon başlamıştı. 18 Aralık 2013 günü yazdığım “KOL-BASTI(!)..” başlıklı yazımda haberi kısaca şöyle yorumlamıştım:

“Aydınlıkçılar, İP’liler durur mu? Büyük resme bir yerden girmeye çalışıyorlar. Öcalan’ı PKK’nın gözünden düşürmek maskesi altında; uyuşturucu baronu sapığı masumlaştırıyor.
 “Öcalan’ın açıklamalarını yayınlıyoruz” bahanesi ile Türklere hizmet eden bir Öcalan figürü ortaya çıkarılıyor. Tam da bu günlerde AİHM’de Öcalan için yeni bir karar sürecine geçiliyor.”

Bu kısa yoruma çok kızdılar. O gün kimseye cevap yazmadım. Zamanın az kaldığını, açıklamanın asıl sahiplerince yapılacağını tahmin ediyordum. Yapıldı da. Perinçek gerekli açıklamayı yaptı(!).. Cüneyt Özdemir’in 5N1K programında genel af istedi. “Kanunlar herkese uygulanır, Öcalan’da çıkar”
 dedi.

Aydınlık gazetesinde Öcalan’ın açıklamaları neden yayınlandı şimdi anladınız mı?

Sorgulamada Öcalan yalakalık yapıyor. Devletime hizmet etmek isterim diyor. Bu bilinmeyen bir durum değil ki. Yakalandığında “fırsat verilirse devletime hizmet etmek isterim” dediğini herkes biliyor. Tabii PKK da…

Yayınlanmasını nasıl lanse ettiler? PKK ve Kürtler’e Öcalan’ın gerçek yüzünü gösteriyorlardı değil mi? Oysa Öcalan’ı PKK da, Kürtler de herkesten iyi tanıyor. PKK ele geçmiş, içeri tıkılmış bir lideri olan örgüt olmaktan çıkmak için, güçlü görünmek, devlete diz çöktürdüm demek için Öcalan’ı dışarıda istiyor. PKK uluslararası alanda güç gösterisi yapmak için Öcalan’ı dışarıda istiyor. Öcalan dışarıda olsa belki de önce PKK temizler. O zaman asıl amaç ne?

Siz Türk tarafını ikna etmek için bu yayını yaptınız. Devletine hizmet etmek isteyen bir Öcalan resmi, AKP’nin Öcalan ile yaptığı pazarlıkları halk nezdinde haklı çıkarır. Millet Öcalan üzerinden PKK’nın raptu zapt altına alınabileceğine inanır. Yani operasyon Türk Milletineydi. Hepsi bu.

Örgütlü mücadele diye bağıranlar, örgütlü ağların nasıl düğümlendiğini de izah etmelidir artık.


Milli, dini, ulusal… Her sahaya kafeslerde saka kuşları kondu. Onlar ötüyor. Öttükçe özgür kuşları tuzağa çekiyor.

Bir de sağda-solda hiçbir gruba yakalanmadan mücadele edenleri kontrol altında tutmak isteyenler var. Herkes çok dikkatli olmalıdır.

Ordu yeniden yapılandırıldı. Milli refleks zincire vuruldu. Meclis dumura uğradı. “Özel Güvenlik Şirketleri” vasıtasıyla ülkede bilmediğimiz sayıda silahlı bir yapı oluşturuldu. Bu güvenlik şirketlerinin birçoğunun sahibi yabancıdır. İçlerine Hizbullahçılar dahil, birçok yasa dışı militanın sızdığı söyleniyor. Ve yakında “paralel” yapı bahanesiyle büyük bir operasyon geliyor. Operasyon ve çökertilme sırası emniyette… Yeniden dirilen milli güçlerde. Bu konuyu da yeni yazımızda ele alacağız.

“-Bizim milletimiz, milliyetinden tegafül etmenin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu dahilindeki milliyeti muhalif, hep milli akidelere sarılarak, Milliyet Ülküsünü kuvvetiyle kendilerini kurtardılar.” (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)

Çıkaracağımız ders:
 Bütün millete ait değerler bir gruba, bir partiye mal edilemez. Mal edilirse millet o değerler üzerinden tuzağa düşürülür. Ötekileşen simgelerimizin, değerlerimizin operasyona uğraması kolay olur. Dinimiz, milli simgelerimiz, milli değerlerimiz kimsenin tekelinde değildir. Bu millete aittir.

Milletçe kendi değerlerimize, geçmişimize, kültürümüze sahip çıkarsak, köklerimiz üzerinde ülkemizi yeniden inşa edebiliriz.