28 Temmuz 2013 Pazar

BUGÜN GÜZEL OLACAK -- NEZAHAT GÖCMEN


9 Haz 2013
Bugün güzel olacak.

Nezahat Göçmen Yazdı…

“Işık vuracağı yüzü,
Ağaç dalına konacak kuşu seçmezmiş
Ve güneşi çağırırmış, yüreği üşümüş her çocuk.
Hiç vazgeçmezmiş…”
Bugün, Dostlarıma, güneşin gülümsediği gibi gülümseyerek “Merhaba” diyeceğim. Yeter ki gün bana gülümsesin… Karşılıksız bırakmayacağım o gülüşü…
Bugün de Yeni güne,
Yeni umutlar/a merhaba demenin mutluluğunu derinden hissedeceğim. Ve hala nefes aldığım için teşekkür edeceğim hayata.
Dünya’da dünya kadar dert olmadığını anlatacağım kendime.
Çoğunluğun olduğu yerde olacağım. Kendimi bırakacağım insan seline. Gözükmeyen, gölgede kalan etkinliklere de kocaman bakış atacağım. Yanımda yara bandı taşıyacağım.
Milli marşım okunurken yine gözlerim dolacak.
Dayanışmanın örneklendiği gün içinde, ellerimi uzatacağım. En yakınımda kim varsa. Pişman olmayacağım bugün, keşke demeyeceğim.
Hiç bir şeyi geri almayı, yaptıklarım için takdir edilmeyi beklemeyeceğim. Neden, niçin, nasıl, nerede, ne zaman ve kim sorusunu sormayacağım.
İncinmişliğim, kırgınlığım naif dokunacak insanlara. Kendimi seveceğim. Tüm dünyada artık kimsenin kaybolmayacağını düşünerek son nefesini verdiği anı yakalamış gibi olacağım. Sözler, düşünceler biriktireceğim
Zamana, bana bu fırsatı sunduğu için teşekkür edeceğim. İnsanların ellerindeki mobil telefonlara takılmadan, her özel anı kaydetmeye çalışırken o anın güzelliğini yaşamayı kaçırdıklarını hatırlatacağım.
Düşünceme teşekkür edeceğim. Özgürce… Yarınlara dair, bir miktar hayal kurmam için beni diri tutmasına.
İnanmak var olmaktır. Tüm kalbimle inanarak yaşayacağım. Dua edeceğim. Çok şey istemeyeceğim.
Eski bir şarkı dinleyeceğim radyoda.
Hani her notasında kendimi bulduğum. Yüzüm gülecek. Ritim tutacak sol yanım. Sabrım, isyanla sarmaş dolaş olacak.
Mesafeleri unutacağım. Bir sokak ötede, bir şehir ötede ya da dünyanın öbür ucunda sevdiklerim var onları düşüneceğim.
Dünya da sayılı olduğumu, özel olduğumu hatırlayacağım. Hepimiz için de Sen, ben, o…
Gün bana yeter, vaktim kalırsa, uzun zamandır görüşmediğim arkadaşımı arayacağım.
“Yasadım yaşayacağımı, gördüm göreceğimi, unuttum unutacağımı, tuttum tutacağımı, anladım anlayacağımı, sildim sileceğimi, sevdim seveceğimi…
Sevgilerimle…” dediğim bir gün olacak.
Bugün güzel bir gün oldu diyebileceğim… Sahi, yazılmadık bir sayfam var mı yarın için?
Tarifi imkânsız bir huzurla uykuya dalacağım.

26 Temmuz 2013 Cuma

ISTE 2 SAYFA 9 MADDELIK TESLIMIYET BELGESI (NEO SEVR)!


• Abdullah Gül’ün gizli anlaşma itirafı, 24 Mayıs 2003 günü Vatan gazetesinin birinci sayfa manşetinden yayınlandı: “ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki.. Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”
• Anlaşma yapılmıştır. Anlaşma yazılıdır; 2 sayfa 9 maddedir. Ve anlaşma gizlidir. En önemlisi, anlaşmanın Türkiye’yi bölmeye yönelik birçok maddesi hayata geçirilmiştir.
• Abdullah Gül, ABD’nin Haçlı Seferi diye tanımladığı Büyük Ortadoğu Projesi’yle üstlendiği görevi de açıkça itiraf etmektedir: “Ortadoğu’daki tüm rejimler değişecek.”
• Bu, bir hizmet sözleşmesidir. Türkiye’yi bağlamaz; Abdullah Gül’ü ABD’ye bağlar.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bugün (11 Ocak 2008) İP Mersin İl Merkezi’nde IP Mersın Il Başkanı Yücel Ak ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek, 2 Nisan 2003 günü Abdullah Gül’ün ABD Dışişleri Bakanı Powel ile yaptığı gizli anlaşmanın hesabının verilmesi gerektiğini belirtti . Perinçek’in açıklaması şöyle:

Çankaya makamını işgal etmekte bulunan Abdullah Gül’ ün ABD’ de Başkan Bush ile yaptığı görüşme, apaçık görüldüğü gibi iki devlet başkanı arasında yapılmış bir görüşme görüntüsü taşımıyor. Bunun hiç kuşkusuz tarihi kökleri bulunmaktadır. Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı koşltuğunda oturduğu sırada 2 Nisan 2003 günü Ankara’da ABD Dışişleri Bakanı Powell ile yaptığı görüşmede iki sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etmiştir.

Hukuki açıdan yaptığı iş, devletlerarasında anlaşma değil, Abdullah Gül’ü bağlayan bir “hizmet sözleşmesi”dir.

Tayyip Erdoğan’ın da bizim saptadığımız yedi ayrı açıklamasında, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev yaptığı da dikkate alınırsa, iktidar sahipleri, ABD ile bağlantılı olduklarını açıkça itiraf etmektedirler.

GAZETE MANŞETİNDEN YAYINLANDI
18 Aralık 2007 günü Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaptı. Bu açıklamada, Abdullah Gül’ün ABD ile gizli anlaşma yaptığı yolundaki haberler yalanlanıyor.
Dışişleri Bakanlığı’nın bu açıklamasını, Abdullah Gül’ün kendisi yalanlamaktadır.
Abdullah Gül’ün gizli anlaşma itirafı, 24 Mayıs 2003 günü Vatan gazetesinin birinci sayfa manşetinden yayınlanmıştır. O zaman Dışişleri Bakanlığı makamını işgal eden Gül, Sedat Sertoğlu’na ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 Nisan 2003 günü Ankara’daki buluşmasında yaptığı yazılı anlaşmayı şu sözlerle açıklıyor:
“Şimdi senin oturduğun koltukta (Eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki.. Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”
Anlaşma yapılmıştır.
Anlaşma yazılıdır; 2 sayfa 9 maddedir.
Ve anlaşma gizlidir.
Gazetenin Abdullah Gül’ün ağzından verdiği birinci sayfa başlığı ise yapılan gizli anlaşmayı özetlemektedir:
“Ortadoğu’daki tüm rejimler değişecek.”
Böylece Abdullah Gül, ABD’nin Haçlı Seferi diye tanımladığı Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev aldığını açıkça itiraf etmektedir.
Abdullah Gül, bu itirafını başka açıklamalarında da tekrar etmiştir. Örneğin Radikal gazetesinin 14 Mart 2006 günlü birinci sayfa başlığı şöyledir:
“Gül: BOP içinde ABD ile
Birlikte hareket ediyoruz”
Gül, alt başlıkta, BOP’un amacını “İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek” olduğunu belirterek, ABD’nin Haçlı Savaşı’nı haklı gösterme çabasını sürdürmektedir.
GİZLİ ANLAŞMANIN İÇERİĞİ
Abdullah Gül’ün ABD ile yaptığı 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın içeriğini 13 Temmuz 2003 günü kamuoyuna açıklamıştık. Arada geçen 5 yıl içinde bu içerik olgularla doğrulanmıştır.

1. Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek: TÜRK ASKERİ ÇEKİLDİ.

2. PKK’ya karşı sınır ötesi harekâtlara son verilecek: SON VERİLDİ.

3. PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin: SON HAREKAT “ONAY” ALINARAK YAPILDI.

4. Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

5. ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım: ABDULLAH GÜL İRAN’A KARŞI “ABD İLE BİRLİKTE HAREKET ETTİKLERİNİ” VE “OLUMSUZ BİR TABLO ÇIKARSA İRAN’A KAPILARIN KAPATILACAĞINI” BİRÇOK KEZ BELİRTTİ (Radikal, 14 Mart 2006).

6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: İNDİRİM AKP İKTİDARI TARAFINDAN SÜREKLİ GÜNDEME GETİRİLİYOR.

7. Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak: TANIMA YOLUNDA ADIMLAR ATILIYOR.

8. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: AF GİRİŞİMİ GÜNDEMDE.
9. PKK/KADEK yasallaştırılacak: PKK MECLİSE SOKULDU VE YASALLAŞTIRILMASI SÜRECİ HIZLANDIRILDI.

10. Kamu yönetimi reformuyla belediyelere özerklik: YASA TBMM’YE GETİRİLDİ. GÜNEYDOĞU BELEDİYELERİ FİİLEN ÖZERKLEŞTİRİLDİ.
11. Aşamalı olarak federasyona geçiş: FEDERASYON PLANI UYGULANIYOR. ANAYASA GİRİŞİMİ BU YÖNDE.
12. Kıbrıs’ta Denktaş devredışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak: DENKTAŞ KKTC CUMHURBAŞKANLIĞI’NDAN UZAKLAŞTIRILDI. ANNAN PLANI DESTEKLENDİ.
13. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tutum.
14. Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması: AKP DİLE GETİRİYOR.
İKTİDAR KOLTUKLARINI İŞGAL EDENLERİN
ABD İLE SÖZLEŞMELERİ BÜYÜK TEHDİT

Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü Powell ile yaptığı “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”nın içeriğini açıklamak zorundadır, bu anlaşmanın hesabını vermelidir.

ABD ile Türkiye Cumhuriyeti kanunları çiğnenerek yapılan BOP kapsamındaki görev tanımları, Türkiye’nin geleceği açısından büyük bir tehdittir.

Türkiye, Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül yönetiminden kurtulmak zorundadır.

25 Temmuz 2013 Perşembe

31 Temmuz 1920 Afyonkarahisar Kolordu Dairesi´nde subaylara hitaben






“... Silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.”

31 Temmuz 1920’de Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben,

Mustafa Kemal Atatürk

23 Temmuz 2013 Salı

NUTUK´TAN LOZAN BARIS ANTLASMASI

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASINDAN SONRA TÜRKİYE'YE YAPILAN DÖRT BARIŞ TEKLİFİ
ARASINDA BİR KARŞILAŞTIRMA

Efendiler, Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, düşman devletler tarafından Türkiye'ye dört defa barış şartları teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sévres taslağıdır. Bu taslak hiçbir görüşmenin ürünü olmayıp itilaf Devletleri tarafından Yunan Başvekili Mösyö Vezinones'un da katılmasıyla düzenlenmiş ve Vahdeddin'in hükümeti tarafından 10 Ağustos 1920'de imza edilmiştir.

Bu taslak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce tartışılmaya değer bile sayılmamıştır.

İkinci barış teklifleri, Birinci İnönü Muharebesi'nden sonra toplanan Londra Konferansı'nın sonunda 12 Mart 1921 tarihinde yapılmıştır. Bu teklifler Sévres Antlaşması'na bazı değişiklikler getiriyor ise de, üzerinde durulmamış olan meselelerde Sévres taslağındaki maddelerin olduğu gibi bırakıldığını kabul etmek gerekir.

Bu teklifler, bizce tartışılmaya yol açmadan İkinci İnönü Muharebesi'nin başlamasıyla sonuçsuz kalmıştır.

Üçüncü barış teklifleri, 22 Mart 1922'de, yani Sakarya zaferinden ve Fransızlar'la imzalanan Ankara Anlaşması'ndan sonra ve yakında yeni bir taarruzumuzun beklendiği sıralarda, Paris'te toplanan İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından yapılmıştır. Bu tekliflerde, artık işe Sévres taslağını temel olarak ele alma usulünden vazgeçilmiş ise de, ana gayeleri ile milli gayemizi gerçekleştirmekten uzaktı. Dördüncü teklif Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelerdir.

İtilaf Devletleri'nce Türkiye'ye kabul ettirilmesi düşünülen esaslar ile, Milli Mücadele sayesinde ulaşılan sonucu açıkça gözler önüne serebilmek için, bu dört türlü teklif arasında en önemli noktaları içine alacak şekilde kısa bir karşılaştırma yapmayı yararlı sayarım.

1. SINIRLAR

a) Trakya sınırı:

Sévres'de: Çatalca hattından biraz ileride bulunan Podima-Kalikratya hattı.

Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

Mart 1922 teklifinde: Tekirdağ bize; Babaeski, Kırkkilise ve Edirne Yunanlılar'a kalacak şekilde bir hat.

Lozan'da: Karaağaç'da bizde olmak üzere Meriç hattı.

b)İzmir bölgesi:

Sévres taslağında: Bu bölgenin sınırları Kuşadası, Ödemiş, Salihli, Akhisar ve Kemer iskelesine azçok yakın yerlerden geçmektedir.

Bu bölge, Türk hâkimiyetinde kalacak, fakat Türkiye, bu hakimiyetini kullanma hakkını Yunanistan'a devredecek. Türk hakimiyetinin belirtisi olarak, İzmir şehrinin dış istihkâmlarından birinde Türk bayrağı bulunacak. Bir bölge meclisi toplanacak ve beş yıl sonra bu meclis, bu bölgenin sürekli olarak Yunanistan'a katılmasına karar verebilecekti.

Mart 1921 teklifinde: İzmir şehri Türk hâkimiyetinde kalacak, İzmir şehrinde bir Yunan kuvveti bulunacak ve İzmir bölgesinin geri kalan yerlerinde, çeşitli unsurların nüfus oranlarına göre oluşturulacak bir jandarma birliği görev alacak ve buna İtilaf Devletleri'nin subayları komuta edecek.

Yönetim işlerinde de yine aynı nüfus oranı göz önünde bulundurulacak, bölgenin Milletler Cemiyeti'nce tayin edilecek bir Hristiyan valisi olacak, bunun yanında seçim yoluyla kurulmuş bir meclis ile bir danışma kurulu bulunacak. Valilikçe, Türkiye'ye gelir artışına göre ayarlanacak bir vergi konacak; bu anlaşma beş yıl süre ile geçerli olup iki taraftan birinin isteği üzerine Milletler Cemiyeti'nce değişikliğe uğratılabilecek.

Mart l922 teklifinde: Bütün Anadolu ve dolayısıyla İzmir de bize geri verilecek yolunda aldatıcı bir vaat. İzmir Rumları'nın yönetime adaletli bir şekilde katılmasını sağlamak için ve aynı hakkın Yunanistan'da kalacak Edirne Türkleri'ne de verilmesi şartıyla bir usûl tespiti konusunda İtilâf Devletleri, Türkiye ve Yunanistan ile anlaşacaklardır.

Lozan'da: Elbette bu gibi meseleler söz konusu bile edilmemiştir.

c) Suriye sınırı:

Sévres'de: Akdeniz kıyısında aşağı yukarı Karataş burnundan başlayarak Osmaniye, Bahçe, Gaziantep, Birecik, Urfa, Mardin ve Nusaybin'i epey güneyde ve Suriye topraklarında bırakan bir sınır.

Mart 1921'de: Aşağı yukarı şimdiki sınır olmak üzere Fransızlar'la ayrıca bir anlaşma imzalanmıştır.

Lozan'da: 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması'ndaki sınır olduğu gibi bırakılmıştır.

d) Irak sınırı:

Sévres'de: İmadiye bizde kalmak şartıyla, Musul ilinin kuzey sınırı.

Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

Lozan'da: çözümü daha sonraya bırakılmıştır. (Sevres'den bile kötü bir durum K.A.)

e) Kafkas sınırı:

Sévres'de: Türk-Ermeni sınırının tâyini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun'un doğusundan başlayan, Erzincan'ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölünün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı'ndaki Türk-Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan'a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

Lozan'da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır.

f) Boğazlar bölgesi:

Sévres'de: Rumeli'nin Türkiye'de kalan bütün parçaları.

Anadolu'nun Adalar Denizi üzerinde aşağı yukarı İzmir bölgesinin sınırından başlayarak Manyas Gölünün güneyine, Bursa'nın ve İznik'in biraz kuzeyinden ve Sapanca Gölü'nün batı ucundan Ahabadr deresinin göle döküldüğü yere kadar uzanan bir hatla sınırlandırılmış bölge. Bu bölgelerde asker bulundurmak ve askerî harekatta bulunmak hakkı yalnız İtilâf Devletleri'ne aittir. Bu bölgedeki Türk jandarması da İtilâf Devletleri'nin komutası altında olacaktır.

İtilâf Devletleri, bu bölge içinde, askerî maksatlarla kullanılabilecek yol ve demiryolu yapımını yasaklayabileceği gibi, yapılmış olan yollardan bu gayeyle kullanılacak olanları da tahrip ettirebilecektir.

Mart l921 teklifinde: Çanakkale güneyinde Bozcaada karşısınndan Karabiga'ya çekilen hattın kuzeyi ile Boğaziçi'nin her iki yakasında - 25 kilometrelik bir bölge.

Çanakkale boğazına hâkim olan her iki tarafındaki adalar.

İtilaf Devletleri yalnız Yunanistan'a kalacak olan Gelibolu ve bize kalacak olan Çanakkale'de asker bulunduracak böylece, İstanbul'u ve İzmit yarımadasını boşaltacak, Türkiye'nin İstanbul'da asker bulundurmasına ve Anadolu'dan Rumeli'ye ve Rumeli'den Anadolu'ya asker geçirmesine izin verecektir.

Mart 1922 teklifinde: Çanakkale'nin güneyinde Erdek yarımadası dışarda kalmak üzere Çanakkale sancağı. Boğaziçi'nin güneyinde o zaman tarafsız sayılan bölge, yani aşağı yukarı İzmit yarımadası askersiz bölge olacaktır.

Bizde İtilâf Devletleri'nin işgâl kuvvetleri kalmayacaktır.

Lozan'da: Gelibolu yarımadası ile Kumbağı, Baklaburnu hattının güneydoğusu, Çanakkale bölgesinde kıyıdan yirmi kilometrelik bir yer ve Boğaziçi'nin iki yakasında kıyıdan on beş kilometrelik birer bölge ve Marmara'da da İmralı dışındaki adalarla İmroz ve Bozcaada askerden arınmış bir duruma getirilecektir.

Hiç bir yerde İtilâf Devletleri'nin işgâl kuvvetleri kalmayacaktır.

2. KÜRDİSTAN

Sévres'de: Fırat'ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan bölge için İtilâf Dcvletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli hazırlayacaktır.

Antlaşmanın imzalanmasından bir yıl sonra bu bölgenin Kürt halkı Milletler Cemiyeti Meclisi'ne başvurarak Kürtler'in çoğunluğunun Türkiye'den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat ederse ve MecIis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü haklarından vazgeçecektir.

Mart l92l teklifinde: İtilâf Devletleri, şimdiki durumu gözönünde bu konuda Sévres taslağında değişiklik yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. Şu şartla ki, özerk yönetilen bölgelerle Kürt ve Asurî-Geldani çıkarlarının yeterince korunması için tarafımızdan kolaylıklar gösterilsin.

Mart l922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

Lozan'da: Elbette söz konusu ettirilmemiştir.

3. İKTİSADÎ NÜFUZ BÖLGELERİ

Sévres AntIaşması'ndan sonra İtilâf Devletleri'nin aralarında imza ettikleri üçlü anlaşmaya göre:

a) Fransız nüfuz bölgesi:

Suriye sınırıyla aşağı yukarı Adana ilinin batı ve kuzey sınırı, Kayseri ilie Sivas'ın kuzeyinden geçen Muş'u dışarıda bırakarak bu kasabaya yaklaştıktan sonra Cizre'ye giden bir hattın içinde kalan bölge.

b) İtalyan nüfuz bölgesi:

İzmit yarımadasından çıktıktan sonra Afyonkarasihar'a kadar Anadolu demiryolu hattı ve oradan Kayseri yakınlarında Erciyas dağı yöresine kadar giden hatla İzmir bölgesi, Adalar Denizi, Akdeniz ve Fransız bölgesi arasında kalan bölge.

Mart l92l'de: Bekir Sâmi Bey ile Fransız ve İtalyan Dışişleri Bakanları arasında imza olunup hükûmetçe reddedilen anlaşmalara göre:

a) Fransız nüfuz bölgesi:

O sırada Fransız işgâli altında bulunan yerlerle Sivas, Elazığ ve Diyarbakır illeri.

b) İtalyan nüfuz bölgesi:

Antalya, Burdur, Muğla, Isparta sancaklarıyla Afyonkarahisar, Kütahya, Aydın ve Konya sancaklarının daha sonra tâyin edilecek kısımları.

Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

Lozan'da: Söz konusu edilmemiştir.

4. İSTANBUL

Sévres'de: Antlaşma samimiyetle uygulanmadığı takdirde İstanbul da bizden alınacaktır.

Mart 1921 teklifinde: Bu tehdidin kalkacağı, Türkiye'nin İstanbul'da asker bulundurabileceği ve Boğaziçi'nin çevresindeki askerden arınmış bölgeden askerî kuvvet geçirilmesine izin verileceği belirtilmiştir.

Mart 1922 teklifinde: İstanbul'dan çıkarılacağımız tehdidinin kaldırılacağı ve İstanbul'da bulundurulabilecek Türk kuvvetinin arttırılacağı vaad edilmektedir.

Lozan'da: Söz konusu olmamıştır.

5. VATANDAŞLIK

Sévres'de: Gerek Yunanistan da dahil olmak üzere İtilâf Devletleri'nden gerek yeni kurulan devletlerden birinin (Ermenistan v.b.) vatandaşlığına girmek isteyen Türk uyruklulardan hiç kimseye Türk Hükümeti'nce engel olunmayacak ve bunların yeni vatandaşlığı kabul edilecektir.

Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiiştir.

Lozan Antlaşmasında: Söz konusu edilmemiştir.

Ancak, görüşmeler sırasında, İtilâf Devletleri, bir kimsenin vatandaşlığını tâyin hususunda, Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsoloslukların verecekleri belgelerin yeterli sayılmasını istemişlerdi. Bu teklif, Sévres taslağının yukarıda söz konusu olan 128'inci maddesinin yeni bir şekliydi. Hiç şüphe yok ki tarafımızdan reddedilmiştir.

6. ADLÎ KAPİTÜLASYONLAR

Sévres'de: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya'nın temsil edildikleri dört üyeden kurulu bir komisyon, kapitülasyonlardan yararlanan diğer devletlerin uzmanlarıyla birlikte yeni bir usûl düzenleyecek ve Osmanlı Hükumeti'ne danıştıktan sonra bu usulü tavsiye edebilecek.

Osmanlı Hükumeti bu usulü kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecek.

Mart 1921 teklifinde: Bu komisyonda Türkiye'nin de temsil edilmesine İtilâf Devletleri razı olmaktadır.

Mart 1922 teklifinde: Aynı teklif.

Lozan'da: Kapitülasyonlarla ilgili hiçbir kayıt yoktur.

Danışma niteliğinde olmak üzere birkaç yabancı uzmanı beş yıl için hizmetimize almayı kabul ettik.

7. AZINLIKLARIN KORUNMASI

Sévres'de: 1918 Ateşkes Antlaşmalarından sonra yapılan bütün antlaşmalarda yer alan hükümlerden başka, Türkiye'ye, özellikle aşağıdaki hususlar kabul ettirilmek istenmiştir:

a) Yerlerinden ayrılmış olan ve Türk olmayan bütün halkın eski yerlerine gönderilmesi.

Başkanları Milletler Cemiyeti'nce tâyin edilecek olan hakem komisyonları vasıtasıyla bunların haklarının geri verilmesi; bu komisyonlar istedikleri takdirde, Türk olmayan halkın zarar görmüş mal ve mülklerinin onarımı için de ücretleri hükûmetçe ödenecek işçilerin sağlanması, zorla göç ettirme ve buna benzer işlerde parmağı bulunduğu, söz konusu komisyonlar tarafından iddia edilen bütün şahısların sürgün edilmesi, v.b.

b) Türk Hükumeti, azınlıkların parlamentoda kendi nüfusları oranında temsil edilmelerini sağlayan bir seçim kanunu tasarısını, iki yıl içinde İtilâf Devletleri'ne sunacaktır.

c) Patrikhaneler ile bunlara benzer kuruluşlara tanınmış olan bütün imtiyazlar arttırılarak daha da sağlamlaştırılmakta ve bunların idare ettikleri okul, yetimhane v.b. konusunda o güne kadar hükûmetin sahip olduğu sınırlı denetleme hakkı da elinden alınmaktadır.

d) İtilâf Devletleri, Milletler Cemiyeti Meclisi'nin görüşünü aldıktan sonra, bu kararların uygulanmasını sağlayacak gerekli tedbirleri tespit edecektir. Türkiye, bu konuda sonradan alınacak her tedbiri kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecektir.

Mart 1921 teklifinde: Azınlıklar söz konusu edilmemiştir. Bu teklifte Sévres'de yapılacak değişiklikler yeraldığı için, bundan, adı geçen antlaşmanın azınlıklarla ilgili bölümünün değiştirilmeyeceği sonucu çıkarılabilir.

Mart 1922 teklifinde: Türkiye ve Yunanistan'daki azınlıklarIa ilgili bir sıra tedbirin teklif edileceği ve bunların gereğince uygulanmasını kontrol için Milletler Cemiyeti'nce komiserler tâyin edileceği yazılıdır.

Bu bir sıra tedbirin neler olduğu açıklanmamıştır.

Lozan'da: Misak-ı Milli'mizde kabul etmiş olduğumuz üzere ve yaInız Müslüman olmayanlar için Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan bütün milletlerarası antlaşmalarda yer alan hükumler.

8. ASKERLİKLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Sévres'de :

a) Türkiye'nin silâhlı kuvvetleri şu sayıları aşmayacaktır.

Saray Muhafız Birliği 700 Kişi

Jandarma 35.000 Kişi

Jandarmayı desteklemek üzere özel birlikler 15.000 Kişi, 50.700 Kişi

Bu sayıya Harp Akademisi ve askerî okullar öğrencileri ile, depo birliklerinde ve çeşitli görevlerde çalışan er ve subaylar da dahildir.

Özel birliklerin 15 batarya dağ topu bulunabilecek, sahra veya ağır top olmayacaktır.

Memleket, çeşitli bölgelere ayrılacak ve her bölgede bir jandarma birliği (legion) bulunacaktır.

Jandarmanın topu ve teknik araçları bulunmayacaktır.

Özel birlikler, kendi bölgelerinin dışında kullanılamayacaktır.

Jandarma subayları arasında, sayıları 1.500'ü geçmemek üzere yabancı subaylar bulunacaktır. Her bölgedeki yabancı subaylar aynı milletten olacaktır. Özel birliklerin erleriyle, jandarmalar hep paralı olup bunlar en az iki yıl askerlik yapacak ve mecburi askerlik hizmeti kalkacaktır.

Her bölgedeki birliğe alınacak er ve çeşitli unsurların birlikte temsil edilmesine mümkün olduğu kadar dikkat edilecektir.

Deniz kuvvetlerimiz, yedi gambot ve altı torpidoyu geçmeyecek, hiçbir uçağımız ve güdümlü balonumuz olmayacaktır.

İtilâf Devletleri'nin kara, deniz ve hava denetleme komisyonlarının memleketimiz içinde her türlü denetleme hakları olacaktır. Özellikle Kara Denetleme Komisyonu:

Türkiye'nin kullanabileceği polis, gümrükçü, orman korucusu, v.b. görevlilerin sayısını tayin etme, artacak silah ve cephanemizi teslim alma, memleketimizi bölgelere ayırma, her bölgede bulunacak jandarma ve özel birlik sayısını tespit etme, bunların hangi işlerde ve ne şekilde çalıştırıldıklarını denetleme, yabancı subayların sayılarını ve oranlarını tayin etme ve hükümetle işbirliği yaparak yeni silahlı kuvvetlerimizi düzenleme gibi işlerle görevli olacaktır.

Mart 1921 teklifinde: Jandarma sayısı 45.000'e, özel birliklerin sayısı 30.000'e çıkarılmıştır. Jandarmanın memleket içindeki dağıtım şekli, yukarıda sözü edilen İtilaf Devletleri temsilcilerinden kurulu Denetleme Komisyonu ile hükümet arasında anlaşmaya varılarak tespit edilecektir.

Jandarma subay ve astsubay oranı arttırılacakır. Yabancı subayların sayısı azaltılacak ve bunların birliklere dağıtılması Denetleme Komisyonu ile hükumet arasındaki anlaşmaya göre kararlaştırılacaktır (Bununla, belki de her bölgede aynı milletten yabancı subayların bulunmayacağı kastedilmiştir).

Mart 1922 teklifinde: Paralı asker usulünün devam ettirilmesi, Jandarmanın 45.000'e, özel birtiklerin 40.000' e çıkarılması. Jandarmada, yabancı subaylara görev verilmesi Türkiye'ye tavsiye edilmekle birlikte, bu nokta şart olarak ileri sürülmemektedir.

Lozan'da: Trakya ve Boğazlar'da askerden arınmış duruma getirilen bölgelerle ilgili sınırlandırmalar dışında hiçbir kayıt yoktur. Üstelik, Boğaziçi'nin iki yakasındaki askerden arınmış bölgede, 12.000 asker bulundurabilme hakkını elde etmişizdir.

9. CEZA

Sévres projesinde: Türkiye harp sırasında harp kurallarına aykırı şekilde hareket etmiş veya Türkiye içinde zulüm yapmış, zorla sürgün etme v.b. işlere karışmış olan kimseleri, istedikleri takdirde, İtilaf Devletleri'ne (Yunanistan dahil) ve Türkiye'den toprak almış devletlere (Ermenistan v.b.) teslim edecektir. Bu gibi kimseler, kendilerini isteyen devletin Divan-ı Harb'i tarafından yargılanıp cezalandırılacaktır.

Mart 1921 teklifinde: İtilaf Devletleri'nin teklifinde bundan söz edilmemiştir. Ancak, Bekir Sâmi Bey'in, İngilizlerle imza etmiş olduğu esirlerin geri verilmesi ile ilgili sözleşmede, elimizdeki bütün İngilizler'i serbest bırakarak bir kısım Türkler'i suçlu sayıp İngilizler'in elinde bırakmaya razı olması, Sévres taslağında yer alan önceki hükümlerin daha hafifletilmiş şeklinden başka bir şey değildir.

Mart 1922'de: Bu konu üzerinde durulmamıştır.

Lozan'da: Bundan söz edilmemiştir.

10. MALÎ HÜKÜMLER

Sévres'de: İtilaf Devletleri, Türkiye'ye yardım olsun diye, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden kurulu bir Maliye Komisyonu oluşturacaklar; bu komisyonda danışman olarak bir Türk komiseri bulunacaktır.

Bu komisyonun görev ve yetkileri aşağıdaki şekilde olacaktır:

a) Türkiye'nin gelirlerini korumak ve artırmak için her türlü tedbiri alacaktır.

b) Türk Meclis-i Mebusanı'na sunulacak olan bütçe, daha önce Maliye Komisyonu'na verilecek ve onun kabul ettiği şekilde Meclis'e gönderilecektir. Meclis'in yapacağı değişiklikler, ancak komisyonca uygun görülürse yürürlüğe konabilecektir.

c) Komisyon, mali kanun ve tüzüklerin uygulanmasını, doğrudan doğruya kendisine bağlı bulunan ve üyeleri kendisinin uygun bulacağı kimselerden seçililip tâyin edilecek olan Türk Maliye Teftiş Hey'eti vasıtasıyla denetleyecektir.

d) Düyun-ı Umumiye idaresi ve Osmanlı Bankası ile anlaşarak Türkiye'nin para işlerini düzenleyecek ve düzeltecektir.

e) Türkiye'nin, Düyun-ı Umumiye'ye ayrılan gelirleri dışındaki bütün gelirleri bu Maliye Komisyonu'nun emrine verilecektir. Komisyon bunlarla:

Önce, kendisine ve Türkiye'de kalacak olan İtilâf Devletleri işgâl kuvvetlerine ait giderleri karşıladıktan sonra, 30 Ekim 1918 tarihinden beri İtilâf Devletleri ordularının gerek bugünkü Türkiye'de gerek Osmanlı İmparatorluğu'nun başka yerlerindeki giderlerini ödeyecektir.

ikinci olarak, Türkiye yüzünden zarar görmüş olan İtilâf Devletleri uyruklularının zarar ve ziyanını ödeyecektir.

Türkiye'nin ihtiyaçları bundan sonra dikkate alınacaktır.

f) Hükûmetçe verilecek her bir imtiyaz için Maliye Komisyonu'nun uygun bulması şarttır.

g) Bugün yürürlükte olan, bazı gelirlerin doğrudan doğruya Düyun-ı Umumiye tarafından toplanması usulü, Komisyon'un onayı ile mümkün olduğu kadar genişlemesine yaygınlaştırılacak ve bütün Türkiye'ye uygulanacaktır.

Gümrükler, Maliye Komisyonu tarafından tayin veya işten çıkarılabilecek ve kendisine karşı sorumlu olacak bir genel müdürün yönetiminde bulunacaktır.

Mart 1921 teklifinde: Yukarıda sözü edilen Maliye Komisyonu Türk Maliye Nâzırının fahri başkanlığı altında bulunacaktır. Komisyonda bir Türk temsilci bulunacak ve bunun, Türk maliyesi ile ilgili konularda oyu olacaktır. İtilâf Devletleri'nin malî çıkarları ile ilgili konularda ise, Türk temsilcinin yetkisi, ancak danışma niteliğinde olacaktır.

Türk parlamentosu, Türk Maliye Nâzırı ile Maliye Komisyonu tarafından ortaklaşa hazırlanacak olan bütçede değişiklik yapma yetkisini taşıyacaktır. Fakat bu değişiklik bütçenin denkliğini bozacak şekilde ise, bütçe onaylanmak üzere yeniden Maliye Komisyonu'na gönderilecektir.

Türk hükümeti, imtiyazlar verme hakkını yine elde edecektir. Ancak, Türk Maliye Nâzırı bu konudaki sözleşmelerin, Türk hazinesinin çıkarlarına uygun olup olmadığını, Maliye Komisyonu ile birlikte inceleyecektir ve bu konuda ortaklaşa bir karar alacaktır.

Mart 1922 teklifinde: Maliye Komisyonu kurulmasından vazgeçilmektedir. Fakat, İtilâf Devletleri'ne olan savaştan önceki borçların ve aşırı olmayan bir tazminatın ödenmesi konusundaki gerekli denetlemenin Türk hâkimiyeti ilkesi ile bağdaştırılmasına çalışılacaktır.

Savaştan önceki Düyun-ı Umumiye komisyonu olduğu gibi bırakılacak, yukarıda belirtilen iş için İtilâf Devletleri'nce bir tasfiye komisyonu kurulacaktır.

Lozan'da: Bu gibi bağlayıcı hükümlerin hepsi kaldırılmıştır.

11. İKTİSADÎ HÜKÜMLER

Sévres'de: Kapitülasyonlardan yararlanma hakkı savaştan önce bunlardan yararlanan İtilâf Devletleri uyruklularına geri verilecek; bu hak, bunlardan daha önce yararlanmamış olan Yunanistan, Ermenistan v.b. devletler uyruklarına da tanınacaktır. (Bu haklar arasında, birçok vergiden muaf olma hakkının bulunuşu ve vatandaşlık bölümünde görüldüğü üzere, her Türk vatandaşının, İtilâf Devletleri'nden birinin vatandaşlığına girmesine engel olma hakkının bizden alındığı hesaba katılırsa, bu hükmün genişIiği daha iyi anlaşılır).

Gümrük tarifeleri için 1907 tarifesi (%8) yeniden yürürlüğe konulmaktadır.

Türkiye, İtilâf Devletleri gemilerine en azından Türk gemilerine verdiği hakkı tanıyacaktır.

Yabancı postalar yeniden kurulacaktır.

Mart 1921 teklifinde: Bazı şartlara bağlı olarak yalnız yabancı postaların kaldırılmasının düşünüleceği söylendiğine göre, diğer hükümler olduğu gibi bırakılmaktadır.

Mart 1922 teklifinde: İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon ve Türk temsilcilerinden ve kapitülasyonlardan yararlanan öteki devletlerin uzmanlarından oluşan bir komisyon, barışın yürürlüğe girmesinden sonra geçecek üç ay içinde, İstanbul'da toplanıp kapitülasyon sisteminin değiştirilmesiyle ilgili teklifler hazırlayacaktır.

Bu teklifler, malî konularda, yabancı uyrukluların Türklerle eşit vergi vermesini sağlayacaktır. Bu tekliflerde, gümrük vergisinde gerekli görülecek değişikliklerin yapılmasına da yer verilecektir.

Lozan'da: Kapitülasyonların her türlüsü kökünden ve ebedi olarak kaldırılmıştır.

12. BOĞAZLAR KOMİSYONU

Sévres'de: Kendine has bayrağı, bütçesi ve polis kuvveti bulunacak olan bu komisyon, gemilerin boğazlardan geçmesi, fenerler, kılavuzluk v.b. işlerle uğraşacak ve daha önce Yüksek Sağlık Kurulu'nun yaptığı görevlerle, kurtarma işleri artık bir komisyonun gözetimi altında ve onun vereceği talimat çerçevesinde yerine getirilecek ve komisyon, Boğazlar'ın serbestliğini tehlikede sayınca İtilâf Devletleri'ne başvurabilecektir.

Komisyonda Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya ve Rusya'nın temsilcileri ikişer oya sahip olacaklardır.

Amerika istediği zaman, Rusya da Milletler Cemiyeti'ne girdiği andan başlayarak bu komisyona katılabileceklerdir.

Komisyon üyeleri, diplomatik dokunulmazlıktan yararlanacaklardır. Komisyona sırayla ve ikişer yıl süreyle, ikişer oya sahip devletlerin temsilcileri başkanlık edecektir.

Mart 1921 teklifinde: Türk temsilcisi de iki oya sahip olacak ve Boğazlar Komisyonu'na başkanlık edecektir.

Mart 1922 teklifinde: Aynı şekilde, Türk temsilcisi komisyona başkanlık edecektir. Boğazlar'la ilgili bütün devletler komisyonda temsil edilecektir.

Lozan'da: Komisyonun başkanlığı bize verilmiştir. Komisyonun görevi, gemilerin Boğazlar'dan geçişinin Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine uygunluğunu sağlamaktan ibarettir. Komisyon her yıl Milletler Cemiyeti'ne rapor verecektir.

Yine bu anlaşmayla, İstanbul'daki Milletlerarası Sağlık Kurulu kaldırılarak, sağlık işleri Türk hükumetine bırakılmıştır.

Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Antlaşması'ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yıllardan beri hazırlanmış ve Sévres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastin sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!

21 Temmuz 2013 Pazar







HAKİKAT NEREDE? (OĞUZ OĞULLARI)

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, Batıdan yine biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk, bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede,
Hakikat nerede?

Mustafa Kemal

20 Temmuz 2013 Cumartesi

KIBRIS BARIS HAREKATI (20 Temmuz 1974)










)

1959 yılında Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan Zürih (11 Şubat 1959) ve Londra Anlaşmaları (19 Şubat 1959) ile bu ülkelerin garantörlüğünde Türk ve Rum halklarının ortak eşitliğine dayalı olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Rum toplumu lideri Makarios Cumhurbaşkanı, Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilmiştir. Ancak, 1963 yılından itibaren Rumların silahlı saldırıları sonucu Kıbrıs Türkleri ülke yönetiminden baskı ile uzaklaştırılmıştır. Rumların, adayı Yunanistan’a bağlama hedefine ulaşmak yani Enosis'i gerçekleştirmek üzere yürüttükleri saldırılar ve ambargolar 1963-1974 yılları arasında artarak devam etmiş, Kıbrıs Türk halkı adanın %3’lük bir bölümüne sıkıştırılmıştır.


1974’e gelindiğinde Yunan Cunta Hükûmeti, adanın ilhak edilme zamanının geldiğine inanmış, fakat Makarios’u da bu ilhak için engel olarak görmüştür. Bu sebeple Atina, adadaki Yunan subayları vasıtasıyla Makarios’u iktidardan düşürmeye çalışmıştır. Nihayet 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’da iktidarda bulunan cuntanın desteğiyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı darbe yapan Nicos Sampson, adayı Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan süreci başlatmıştır. Sampson darbesinden sonra Cunta, hem kendine karşıt olan soydaşı Kıbrıslı Rumları hem de Türkleri katletmeye başlamıştır.



Gelişen bu olaylar üzerine Kıbrıs’ta garantör olan Türkiye, 20 Temmuz 1974 günü, adaya müdahale ederek uzun süredir devam eden çatışmalara, kan dökülmesine ve çekilen acılara son vermek üzere harekete geçmiştir. Türkiye, 1959 yılında hazırlanan ve 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla uluslararası geçerlilik kazanan Garanti Anlaşması’ndan doğan haklarını kullanarak söz konusu müdahaleyi gerçekleştirmiştir.

20 Temmuz 1974 sabahı başlayan Birinci Barış Harekâtı, Türk birliklerinin Lefkoşa-Hamitköy-Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine hava indirme, Yavuz plajına da çıkarma yapmasıyla başlamıştır. 21 Temmuzda Türk uçakları Rum mevzilerine karşı harekete geçmiş; 4’üncü Paraşüt Taburu ile birleşen Kıbrıs Türk Kuvvetleri, Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başlamıştır.


Bu arada 2’nci ve 3’üncü Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemişlerdir. 22 Temmuz günü 3’üncü Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepe düşerken Türk birlikleri önce Girne’ye girmiş, daha sonra Lefkoşa’ya yönelmiştir. Böylece Girne-Lefkoşa hattı birleştirilmiştir.



Gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin çağrısı gerek Kıbrıs'taki çıkarmanın askerî durumu nedeniyle; Türkiye, 22 Temmuz günü saat 17.00’den itibaren harekâta son vermiştir. Ancak bu ilk Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğinin sağlanabilmesi için yeterli olmaktan uzaktır. Lefkoşa-Girne yolunun denetim altına alınmasıyla, Lefkoşa’nın Türk kesiminin denizle bağlantısı sağlanmıştır. Bunun dışında kalan yerleşim bölgelerinde ise, başta Magosa olmak üzere çok sayıda Türk güvenlikten yoksun kalmış; Rum ve Yunan kuvvetlerinin merhametine bırakılmıştır.



Kıbrıs’ta ateşkes sağlanması ile birlikte Yunan Hükûmeti istifa etmiş, Karamanlis Fransa’dan Atina’ya dönerek ulusal birlik hükûmeti kurmuş, Kıbrıs’ta ise Sampson iktidardan çekilerek yerine eski Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides geçmiştir.

Kıbrıs konusunda garantör devlet olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın Dışişleri Bakanları Cenevre’de bir araya gelerek, 25-30 Temmuz ve 8-13 Ağustos tarihleri arasında iki aşamada barış koşullarını görüşmüşlerdir. Burada Kıbrıs Türklerini temsil eden heyet, adanın yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, iki kesimli bir federasyon kurularak Türk tarafına %34 toprak bırakılması gerektiğini belirtmiş, Rumlar ve Yunanistan buna yanaşmamıştır.



Tüm bu gelişmeler üzerine Türkiye, 14 Ağustos sabahı “İkinci Barış Harekâtı”nı başlatmıştır. Harekâtın amacı, doğuda Magosa ve batıda da Lefke’ye kadar olan bölgelerin Rum işgalinden kurtarılmasıydı. Plan dâhilinde hareket eden Türk Ordusu, 15 Ağustos günü Magosa’yı, 16 Ağustos günü de Lefke’yi ele geçirmiştir.


Türkiye’nin 16 Ağustos 1974 tarihinde ateşkes ilan etmesini müteakip, yıllardır ekonomik ve toplumsal zorluklar içinde yaşayan Kıbrıslı Türkler özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Türk Ordusunun o tarihten bugüne kadar Kıbrıs'ta devam eden varlığı, adadaki barışın ve her iki tarafın güvenliklerinin teminatı olmuştur.

14 Temmuz 2013 Pazar

TUNCAY ÖZKAN:"Bu karanlik dönem bitiyor!"

Biz yaklaşık 45 gündür Gezi Direnişi’ne odaklanmışken, yıllardır süren Ergenekon Davası’nda da karara artık sayılı günler kaldı. Mahkeme, yaklaşık yirmi gün sonra büyük bir olasılıkla son sözünü söyleyecek!

İzninizle bugün bu sütunları, tam beş yıldır tutuklu olan meslektaşım Tuncay Özkan’a bırakmak istiyorum... Tuncay, 6 Temmuz’da yazdığı mektubunda bakın neler diyor:

Oyun bitti!

Sevgili Mustafa...

Umut, bu dünyanın en canlı ve diri kalan gücü... Aşk gibi!

Zindanda umudumu ve aşkımı yitirmeden tam beş yıl geçti.

Diri diri gömseler de ölmeyeceğimizin kanıtı yaşadıklarımız...

Tutsaklık; tersine, umudu, aşkı ve inancı besliyor.

Haklılığı güçlü kılıyor!

Aylar önce ‘tiranlık’ ve ‘mutlak güç’ kavramlarını seninle Silivri’de konuşmuştuk. Siyasi zorbalığın on yıldan fazla ömrünün olmayacağını söylemiştim. Sen de yazmıştın.

Artık Recep Tayyip Erdoğan dönemi bitiyor.

‘Son’ yazısı önümüzde yapılacak üç seçimde açık açık görünecektir.

Oyun bitti. Ancak evrensel boyutta bu ‘son’u yorumlayan pek çok entelektüelin ve siyasi analistin, muhalefetimize (parlamento içi) bakıp Türkiye’ye dair umutlarının olmadığını yazmaları beni çok üzüyor.

Oysa Türkiye bu zorbalıktan kurtulur kurtulmaz çok daha aydınlık bir sosyal yapıya, daha büyük ve gerçekçi bir ekonomik gelişime kucak açacak. Bundan asla şüphe edilmemelidir.

Çünkü uygarlığımız, yaptıklarımız ve zenginliklerimiz göz önünde...

Kim ne derse desin bu ulus Osmanlı borçları dahil, tüm borçlarını ödemiş ve dünyanın 17’nci ekonomisini ve demokrasisini yaratmıştır. Önümüzdeki dönemde ilk 10 büyük ekonomi arasında bulunmamamız, sadece bugünkü karanlığın devamı ile mümkündür; bu da olanaksız gözüküyor.

Gezi’nin anlamı!

Ulusların en büyük serveti, insanları ve onların evrensel değerlerle verdikleri ortak mücadeleleridir.

Yirminci Yüzyıl’ın başında Osmanlı yıkıntılarından Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkı, Yirmi Birinci Yüzyıl’ın bu ilk çeyreğinde ‘Gezi Parkı’ isyanı ile laik ve çağdaş insan hakları kazanımlarını korurken geleceğini de hangi evrensel değerler üzerine kurduğunu dünyaya gösterdi.

Uyanmış, kendini ispatlamış, bütün kimlikleri ve birliğiyle, ağaçları, çiçekleriyle yönetime katılma ve karar süreçlerine doğrudan müdahil olma yaratıcılığını ortaya koyan ulusumuz hâlâ meydanlarda. Uygarlığını koruyor. Türkiye, böyle dinamik bir ülke!

Bu genç yaratıcılık, elbette evrensel, uygar dünyanın ayrılmaz bir parçası... Bundan daha güçlü umut verici, ne olabilir?

Bu ulus, önder oluşların arasındadır!

Dünya, Türkiye’yi bu yeni yaratıcı yüzüyle değerlendirmeli ve ona umutla bakmalıdır.

Kazandık!

Cumhuriyet mitingleri döneminde anlatmaya, yer yer uyarmaya çabaladığım tehlikeye gelince... Yaşamdan büyük öğretmen yok!

Acı da olsa öğrendik, güçlendik. Şimdi diyorum ki önümüzde çok güzel ve değerli günler var. Çözemeyeceğimiz sorunumuz yok! Korkuları aştık. Gezi Parkı direnişini gerçekleştiren gençliğimiz, cesaretin ve yaratıcılığın en güzel ilaç olduğunu gösterdi.

Kazandık!

Birbirimizi ve dünyayı kazandık!

Artık Türkiye’de herkes eşitliğin ve özgürlüğün kardeşlikle değil insanlıkla ilgili olduğunu biliyor. Sadece kardeşlerimiz için değil, kardeş olmadıklarımız için de eşitlik ve özgürlük istiyoruz.Artık Türkiye’de herkes varlığımızı sanal veya gerçek düşmanlara borçlu olmadığımızı biliyor.

Varız çünkü bunu yarattığımız uygarlığımızla kazandık...

Barışımızla kazandık...

Hep beraber bedelini ödeyip kazandık...

Varlığımızı karşıtlıklara, düşmanlık söylemlerine, kan ve gözyaşı tuzaklarına, katiller ve hırsızların doymak bilmez ihtiraslarına, faşizme, tiranlara kurban vermeyeceğimizi de kanıtladık...

Şimdi herkes için adalet ve hukuk güvenliği istiyoruz.

Barışın, özgürlüğün, adaletin ve refahın evrensel bir kazanım olduğunu, umudun ve aşkın bizimle olduğunu biliyoruz.

Gelenlere bakın!

Dünyaya da senin aracılığınla seslenerek, Türkiye’nin modern dünyanın en uygar ulusları arasında bulunduğunu unutmamalarını hatırlatıyorum.

Türk halkı uygarlığını ve özgürlüğünü, yaratıcı gücünü hep koruyacaktır.

Her bireyimiz evrensel değerlerin ve insan haklarının teminatıdır.

Türkiye’yi Yirmi İkinci Yüzyıl’a koşan çağdaş uygarlığın bu coşkun sevincine katılmaktan hiçbir şey alıkoyamaz...

Öncelikle Amerika’da, Avrupa Birliği’nde ve dünyanın dört bir yanında Türkiye’yi yorumlayan herkese şunu hatırlatmak isterim:

Gidenlere ve hatalarına bakıp umudun ve aşkın ülkesi Türkiye’yi değerlendirmeyin...

Gelenlere bakın!

Bu kadim ulusta özgür, cesur, yaratıcı, genç ve erdemli bir uygarlığın size değer katan zenginliğini göreceksiniz...

Onunla kucaklaşın; o hazır!

‘Çiçeğe döndüm!’

Sevgili dostum.

Beşinci yılındaki tutsaklığıma rağmen sağ yanım umut, sol yanım aşk ile çiçeğe döndü...

Güzel günler yakın!

Herkes bunu bilsin istiyorum...

Sevgiyle, hasretle kucaklıyorum seni... Herkesi en içten duygularımla selamlıyorum.

Tuncay Özkan

1 No’lu Cezaevi

B13 Alt Hücresi, Silivri

GÜNÜN SORUSU

Sorum hâlâ umutsuz ve karamsar olan okura:
Bes yildir gördügü her tür zulme ragmen "cicek acan" bu adamdan da mi utanmiyorsunuz?

Mustafa MUTLU

13 Temmuz 2013 Cumartesi

YENI KUVAY-I MILLIYE

AKP iktidari bugün itibariyla, TSK´nin "Cumhuriyeti Koruma Görevi"ni iceren ic hizmet Kanunu´nun 35. Maddesini kaldirmistir. Cumhuriyeti Koruma Görevi otomatikman Türk Milleti´ne, Yeni Kuvay-i Milliye´ye tevdi edilmistir.
Türk Milleti, görevi sevincle kabul eder, Türkiye Cumhuriyetini ve kurulusunun temel diregi olan Atatürk ilkelerini kaninin son damlasina kadar savunacagina ant icer.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Ergenekon Mahkemesi Tahlye Taleplerine 21 Temmuz´da Karar Verecek (Vatan Gaz.)

Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutuklulukla ilgili kararının ardından tahliye umudu doğan Ergenekon davası sanıkları için 21 Temmuz’da verilecek karar, sanıklar için geri dönülmez nitelikte olacak. “Devletin güvenliğine, Anayasal düzene, milli savunmaya ve devlet sırlarına karşı ve casusluk” suçlarında geçerli olan 10 yıllık tutukluluk süresinin iptal kararının ardından, ağır cezalık davalarda öngörülen 5 yıllık tutukluluk sürelerini dolduranlar art arda tahliye başvurusu yaptı.

Ergenekon davasında 21 Haziran’da yapılan son duruşma, kararın açıklanamıs için 5 Ağustos’a ertelenmişti. Bu davada tutukluluk süresi 5 yılı aşan sanıkların tahliyesi gündeme geldi.

CMK’ya göre davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tutukluların durumunu en geç 30 günde bir değerlendirmek zorunda olduğu için, 21 Temmuz’a kadar resen bir tutukluluk incelemesi yapacak. Mahkemenin talepleri reddetmesi halinde 5 Ağustos’ta açıklanması beklenen hükümle, sanıkların tutukluluk statüsü biterek hükümlü hale gelecekleri için uzun tutukluluktan dolayı tahliye umutları da Yargıtay’ın temyiz incelemesi tamamlanana kadar bitmiş olacak.

7 Temmuz 2013 Pazar

ZEYTINIM (Bir Pazar Yazisi)




Karasal iklimin sürdügü bir cografyada yasamamdan dolayi Akdeniz ve Ege iklimine hasret kaliyorum. Cennet ülkemin mavi denizlerini ve yesil bitki örtüsünü ancak televizyondan ve resimlerden görerek özlemimi bir nebze gideriyorum. Hatta kücük bir zeytin fidani alip onu balkonumda saksida yetistirmeye calisiyorum.
Gectigimiz kis soguk bir gece eksi 20 derecede onu disarida unuttugumda onu kaybettim. O gece yedigi soguktan etkilenen zeytinim iki gün icinde yapraklarini karartip, kurutup dökerek beni tarifsiz acilara bogdu. Gözüm gibi baktigim, suyunu ve günesini eksik etmedigim zeytinim benim kisa süreli bir dalginligimin kurbani olmus ve dis etkilere maruz kalarak bünyesinde tamiri olanaksiz zararlara ugramisti. Gelisimini ve savunmasini saglayan yapraklarini kaybetmis, hayata küsmüs ve belki de ölüme razi olmustu. Kurumaya yüz tutmus gövdesi ve incecik dallari ciplak, cizcibildak kalmis, yasama umudu kalmayip saksidan sökülerek cöpe atilacagi günü bekliyordu.
Ama benim vatan ve sicak Akdeniz iklimlerine olan özlemim onu hemen firlatip atmama engel oluyordu. Pes etmedim ve onu her gün günese cikarip suyunu verdim. Beni duymadigini bildigim halde onunla konustum, sevgi sözcükleri söyledim. Karsisina gecip bir daha asla onu sahipsiz ve korumasiz birakmayacagima dair yeminler ettim. Yaptigim hatayi nasil telafi edecegimi bilemiyordum ama, onu kaybetme korkusu benim gereken dersi almama yeterli olmustu.
Aylar sonra bir gün, yani bugün, sanki benim pismanliklarimi görmüs, sevgi sözcüklerimi duymus gibi neredeyse tüm dallarindan yeni yeni filizler patlamaya basladi. Zeytinim tekrar yeseriyor ve yasama tutunmaya calisiyordu. Umudum coskuya dönüstü, gelecege yönelik sözler mirildanmaya basladim. Bir daha asla onu sevgisiz ve korumasiz birakmayacagima dair söz verdim.
Bugün 12 Haziran 2011...Yeni ve taptaze umutlarin yeserdigi, güzel ve bereketli günlerin müjdecisi aydinlik yarinlarin ilk günü olsun. Gece bitsin, günes dogsun, ve hem zeytinimi hem de güzel ülkemi umut ve mutluluk dolu yarinlara tasisin.
Mustafa Gencoglu

3 Temmuz 2013 Çarşamba

17.10.2011 - Is Basa Düsmüstür; Haydi Isbasina !


Yillardir süregelen emperyalist isgal son noktasina ulasmistir. Bütün kaleler fethedilmis, bütün tersanelere girilmis, TSK tepkisiz birakilmistir. Anti emperyalist, tam bagimsizlikci yurtseverler, uydurma isnatlarla esir kamplarina sürülmüs, Ordunun belkemigi muvazzaf komutanlarin, ABD ve Nato karsiti olanlar derdest edilerek toplama kampina birakilmistir. Halkin büyük bir bölümü bu gidisatin iyi bir sonuc getirmeyecegini bildigi halde, yillar öncesinden ekonomik cöküntüye ugratildigindan ve medya yoluyla aptallastirildigindan, tepki veremez hale sokulmustur. Devletin varligi ve dirligi, vatanin bölünmez bütünlügü tehdit altina girmistir. Durum tam bir bicak sirti halidir.
Ne yapmali?
Bu durumda yapilabilecek tek sey buna karsi cikmaktir. Nasil ki Kurtulus Savasi öncesinde Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i Ilhak cemiyetleri yoluyla buna direnilmis ve uzun mücadeleler sonucu Atamizin Önderliginde kazanmissak, bugün de yapilacak olan bunun güncellestirilmis hali olacaktir. Bu emperyalist saldiri ve silahsiz isgal projesine Türk Halki kendi dinamik gücüyle karsi cikacaktir. Belirlenecek siyasi parti ve/veya sivil toplum örgütlerinde toplanip birleserek, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve Atatürk´ümüzün isaret ettigi hedefler dogrultusunda anlasip harekete gececeklerdir. Cünkü bu, bir varolma, yokolma mücadelesidir. Hicbir akademik dil kullanmadan, halkimizin anlayacagi sekilde sartlarin agirligi ortaya konularak herkes isbasina cagirilmalidir. Örgütlü ve planli bir hareket, rüzgara karsi direnis ve dik durus, basimiza gelecek olan felaketleri önleyici bir rol oynayacaktir. Bunun bilinciyle tüm yurtsever Atatürk ve Cumhuriyet sevdalisi vatan evlatlari göreve hazir olmalidir. Bu direnisi ve mücadeleyi sadece ve tek basina halkimiz yapacak ve sonucta muzaffer olacaktir.
Mustafa Gencoglu