27 Ekim 2014 Pazartesi

JANDARMA GÜVENLİĞİN GÜVENCESİDİR - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN



   Türkiye, çok hızlı bir süreç içerisinde bölgesel savaşa doğru sürüklenirken, güvenlik güçlerini kendi varlığını muhafaza edebilme doğrultusunda daha da kuvvetlendirmesi gerekirken, bunun tamamen tersi bir çizgide hareket ederek güvenlik güçlerini sınırlandırmaya doğru gitmekte ve bu doğrultuda batılı müttefikleri tarafından da ileri demokrasi adına yönlendirilmektedir. Soğuk savaş döneminden kalma bir statü içerisinde batı blokunun güvenlik sistemine dahil olan Türkiye Cumhuriyeti, batı emperyalizminin dünyanın merkezi bölgesine doğru düzenlediği bir saldırı ve işgal girişimleri aşamasında batı bloku ile bölge ülkeleri arasında sıkışıp kalmakta ve bir bölge ülkesi olarak da komşularına yöneltilen her türlü saldırı ve işgal girişiminden fazlasıyla zararlı çıkmaktadır. Çok yönlü jeopolitik konumunun getirmiş olduğu çelişkili statü yüzünden Türkiye giderek zorlanmakta ve bir Avrupa ülkesi olarak demokrasi ile yargılanırken, bir Orta Doğu ülkesi olarak da savaş ile burun buruna gelmektedir. Yüzünü batıya dönmüş olan Türkiye Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin gelmiş olduğu demokratik gelişim düzeyi ile yargılanırken, aynı Türkiye arkasına bakıp Orta Doğu gerçeği ile karşı karşıya kaldığı bir aşamada, savaş koşulları ile boğuşmaya doğru yönlendirildiğini görmektedir. Hiçbir biçimde tek yanlı olarak ele alınamayacak bir konuma sahip olan Türkiye gerçeğini ele alıp değerlendirirken, olumlu ve olumsuz koşulların birlikte dikkate alınması gerekmektedir.

        
Üç kıta ortasında yer alan Türk devleti sahip olduğu toprakları ile dünyanın merkezi ülkesi konumundadır. Türkiye bu konumundan yararlanarak sahip olduğu etkinlik alanlarında daha etkili bir politika uygulaması gerekirken, halen yer küre üzerinde var olan büyük devletlerin ve emperyal güçlerin çekişme alanına yönelik hegemonya girişimleri yüzünden, birçok yönden fazlasıyla tehditler ile karşı karşıya bulunmaktadır. Küresel hegemonya kavgası her geçen gün daha da tırmandırılırken, Orta Doğu coğrafyası her bölgesi ile savaş alanına dönüşmekte, İsrail’in kurulmasıyla birlikte başlayan savaş süreci sonsuza doğru sürüp giderken, bölge devletleri çökertilmeye ve dağıtılmaya çalışılmakta ve bu coğrafyanın merkezinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti de bu olumsuz gelişmeden payına düşeni almaktadır. Merkezi alanda yedi asır imparatorluk yöneten Osmanlılar’ın her aşamada fazlasıyla savaşmasından ders çıkaran Türk devleti, cumhuriyet rejimini ilan ettikten sonra bölgede barış ve güvenliğin koruyucusu konumuna girmiş ve ikinci dünya savaşına girmeyerek Orta Doğu alanının yeniden savaşa sürüklenmesini önlemeye çalışmıştır. Böylesine bir süreç içerisinde. Türk Devleti Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında güçlü bir ordu kurarak, hem Sovyetler Birliğinin sıcak denizlere inmesini önleyecek biçimde bir tampon devlet misyonunu üstlenmiş, hem de merkezi bir devlet olarak üç kıta arasındaki geçiş alanlarında güvenliğin istikrarlı bir biçimde temin edilmesini sağlamıştır. Böylesine tehlike ve sorunlar ile dolu bulunan bu coğrafya da, Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir silahlı kuvvetler kurarak var olabilmiş ve varlığını geleceğe yönelik bir biçimde güvenlik altına alabilmiştir. Kritik bölgelerde devlet olabilmenin esasının güçlü bir orduya sahip olmaktan geçtiğini iyi bilen Türkler, bu nedenle silahlı kuvvetlerine önem vermişler ve Türk milletinin büyük desteği ile her zaman güçlü bir askeri yapıyı ellerinde tutmuşlardır. Türk silahlı kuvvetleri, ulusal kurtuluş savaşından gelen önemli deneyim ve Türk tarihinde yer alan eski imparatorluklardan gelen askeri birikim ile Türkiye Cumhuriyeti yoluna devam ederken dünyanın en büyük on ordusu içinde haklı bir konuma ve prestije sahip olmuştur. Dünyanın sayılı orduları içinde yer alabilen böylesine büyük bir askeri güç merkezi coğrafyanın geleceğinde her zaman için bir denge unsuru olmuştur.

         Bütün ülkelerde olduğu gibi Türk silahlı kuvvetleri kara, deniz ve hava ordularından oluşan bir üçlü yapıda örgütlenmiş ama bir dördüncü güç olarak da jandarma ordusunu ihmal etmemiştir. Bütün Akdeniz ülkeleri ve önemli devletler de var olan jandarma örgütlenmesi, Türk silahlı kuvvetlerinin kırsal alan ve dağlık bölgelerde yetkili kolu olarak her dönemde başarılı işler yapmış ve kentsel alanlar dışında kalan bu bölgelerde devlet ve kamu güvenliğinin gerçekleştirilmesinde önde gelen bir yere sahip olmuştur. Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, yasaların ve devletin aldığı kararlar ile hükümetin verdiği emirlerin uygulanmasını sağlayan silahlı bir askeri güç olan jandarma Türk Silahlı Kuvvetlerinin dördüncü ana ordusu olarak, şimdiye kadar yurt savunmasında önemli görevleri yerine getirmiştir. Batının önde gelen ülkeleri ile birlikte Akdeniz kıyısında yer alan çeşitli ülkelerde etkin bir biçimde güvenlik görevleri yapan jandarma yapılanması Türkiye’de ilk kez Tanzimat döneminde gündeme getirilmiş ve Tanzimat Fermanında yer aldığı biçimi ile Umumi Zaptiye Teşkilatı o dönemin koşullarında kurulmuştur. Islahat döneminde ise Asakiri Zaptiye Nizamnamesi ile hukuksal bir yapı kazandırılan Zaptiye örgütlenmesi, daha sonra Jandarma Dairesine dönüştürülerek Osmanlı toprakları üzerinde daha etkili bir güvenlik yapılanmasına yönelinmiştir. İkinci Meşrutiyet döneminde Selanik’te bir Jandarma Subay Okulu açılarak Osmanlı ordusunun etkinliği artırılmak istenmiştir. Okuldan yetişen subaylardan yararlanılarak daha sonraki aşamada Harbiye Nezaretine bağlı olarak ayrı bir Jandarma Komutanlığı kurulmuştur. Birinci Dünya savaşı öncesinde Balkanlar’da, ulusal kurtuluş savaşı sırasında da Anadolu topraklarında meydana gelen isyanlara karşı, Osmanlı Harbiyesine bağlı jandarma genel komutanlığı vatan savunmasında çok önemli görevleri yerine getirmiştir.

         Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine geçilirken jandarma kuvvetleri ulusal kurtuluş savaşının kazanılmasında çok büyük katkılar sağlamıştır. Sevr Antlaşmasına dayanarak ülkenin her bölgesini işgal eden batılı emperyal ülkelerin askeri birliklerine karşı jandarma kuvvetleri büyük bir direnişi örgütlemiş ve ülkenin dağlık bölgelerinde işgalcilerin önünü kesen savaş hatları oluşturmuş ve ülkenin çeşitli bölgelerinde çıkan ayrılıkçı isyanların bastırılmasında da çok etkili olmuştur. Çökmüş bir imparatorluğun kalıntılarından çağdaş bir ulus devlet ve cumhuriyet rejiminin kurulmasını sağlayan ulusal kurtuluş savaşının zafer ile sonuçlanmasında, jandarma gücünün önde gelen bir payı olmuştur. Ülke savunmasında genelkurmaya bağlı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ile önemli askeri görevleri yerine getiren jandarma örgütü aynı zamanda içişleri bakanlığı ile de ilişkilendirilerek devletin diğer emniyet ve asayiş işlerinin yürütülmesinde cumhuriyet rejimine önemli ölçüde katkılar sağlamıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçası olan Jandarma Genel Komutanlığı savaş dönemlerinde olduğu kadar barış dönemlerinde de ülkede var olan kamu düzeninin hem korunmasında, hem de istikrarlı bir biçimde sürdürülmesinde her zaman için önemli katkılar sağlamıştır. Kentsel yaşamın sürdürüldüğü şehirlerdeki polisin görev alanı dışında kalan yerlerde, il ve ilçe belediyelerinin sınırları dışında kalan kırsal ve dağlık bölgelerde jandarma devlet güvenliğinin sağlayıcısı olarak kamusal alanda olması gereken güvenlik düzeninin bir anlamda teminatı haline gelmiştir. Türkiye’deki jandarma örgütünün yasal statüsü ve devlet düzeni içerisindeki görevleri ayrı bir görev ve yetki kanunu ile belirlenerek, dört çeşit görevle yükümlü kılınmıştır. Askeri, mülki, adli ve diğer olmak üzere dört ana alanda Türk hukuku açısından görevli kılınan jandarma genel komutanlığı hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer orduları ile hem de bütün kamu kurumları ile işbirliği içerisinde Türkiye Cumhuriyetinin bugünlere kadar gelmesine yardımcı olmuştur. Türkiye’nin ulusal güvenlik sistemi içinde bu yüzden jandarma örgütünün hatırı sayılır bir yeri bulunmakta, Türk insanının en yalnız kaldığı kırsal ya da dağlık alanda jandarma örgütü Hızır servis gibi imdada yetişmektedir. Bu yüzden dağda bayırda jandarma güvenliğin güvencesi olmuştur.

         Soğuk savaşın gergin yıllarında, batılı emperyal devletler tarafından örgütlenen bütün anarşi ve terör olaylarının önlenmesinde jandarma örgütü çok etkili bir vatan savunması yaparak anarşi ve teröre Türk devletinin teslim olmasını önlemiştir. İki kutuplu dünyada, batı hegemonyasının tüm merkezi alana yayılmak istenmesine karşı sosyalist blokun tepkisi gündeme gelince, terör olayları kendiliğinden artarak tırmanışa geçmiş ama Jandarma Genel Komutanlığının Türk Genel Kurmayı ile birlikte yürüttüğü mücadeleler sonucunda terör önlenerek, Türk devletinin bugünlere gelmesi sağlanmıştır. Ne var ki, küreselleşme dönemine geçilirken yeni bir tür terör süreci batının önde gelen emperyal devletlerinin gizli servisleri aracılığı ile dünya ülkelerine yayılmaya çalışılmış ve kapitalist sistemin küresel hegemonya oluşturabilmesi için, etnik ve dinsel çatışmalar çeşitli ülkelerde yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda, Sovyetler Birliği daha dağılmadan etnik bölücü terör Orta Doğu ülkelerinde tırmandırılırken, Türkiye Cumhuriyeti de çeyrek yüzyılı aşkın bir zaman dilimi içerisinde otuz binden fazla insanını yitirmiştir. Ülkenin doğu ve güneydoğu vilayetlerinde başka etnik devletler oluşturmak isteyen isyan hareketlerini, Türk devleti kendisine bağlı jandarma birlikleri ile bastırmış ve bu gibi kalkışmaların büyük terör rüzgârları estirerek kentleri yaşanmaz bir duruma çevirmesini gene Türkiye’nin jandarma güçleri önlemiştir. Yirminci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla geçerken, etnik bölücü terör üzerinden ulus devletler tasfiye edilmek istenmiş ve bu gibi tehditlere maruz kalan diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de jandarma örgütü devreye girerek bu gibi bölücü etnik terör olaylarının önünü kesmiştir. Ordular savaş halinde savaşırken, jandarma örgütleri hem etnik çatışmaları hem de iç savaş senaryoları ile ulus devletleri dağıtma operasyonlarını önleyerek, devletlerin kamu güvenliğinin başlıca teminatı olmuştur.

         Batının gelişmiş ülkelerinde ilk kez Fransa’da ortaya çıkan jandarma örgütü, Fransız devrimine giden yolda toplumsal isyanların ve karışıklıkların önlenmesi doğrultusunda gündeme gelmiştir. Fransız devriminin yansımaları Avrupa ülkelerinde yaygınlık kazandıkça, Fransa’dan sonra diğer Avrupa devletlerinde de benzeri güvenlik örgütlenmeleri, kırsal alanın düzene kavuşturulması doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Askeri statülü bir kolluk kuvveti olarak jandarma son derece aktif ve hareket yeteneği yüksek düzeylerde örgütlenerek. ülkelerin acil düzen gereksinimlerinin oluşturulmasında fazlasıyla yararlı olmuştur. Her türlü silah ve askeri malzemeye sahip olabilen jandarma örgütleri büyük ya küçük her türlü toplumsal olayın önlenmesinde diğer askeri kuvvetlere oranla daha aktif ve etkin sonuçlar alabilmiştir. Kamu düzenini ve ülke güvenliğini tehdit eden her türlü tehlikenin önlenmesinde, ya da sona erdirilmesinde jandarma diğer askeri güçlere oranla yüksek hareket yeteneği ile her zaman için başarılı sonuçlar alabilmiştir. Avrupa’nın ilk jandarma örgütlenmesi Fransa’da görülmesine rağmen en güçlü jandarma örgütü İtalya’da kurulmuştur. Bu ülkenin kendine özgü koşulları ve Akdeniz yöresinin özellikleri bir araya gelince, İtalyan birliğinin kurulmasında önemli zorluklar gündeme gelmiş ama bunların aşılmasında İtalyanların Karabinieri adını verdikleri jandarma örgütü, her zaman için kamu düzeninin hem korunmasında hem de yeniden tesisinden kendisinden beklenenin üstünde başarılı sonuçlar alabilmiştir. İtalyan Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olan Karabinieri örgütü askeri yönü ağır basan bir yapılanma içinde olduğu için, birliğini sağlamakta zorluklar içinde bocalayan İtalyan devletinin kamu düzeni açısından güvencesi olmuştur. Dünyanın merkezi denizi olan Akdeniz’in doğudan batıya uzanan alanı içinde, her türlü kaçakçılık olgusu en üst düzeyde gerçekleştirilirken, diğer Akdeniz ülkelerindeki jandarma örgütleriyle birlikte İtalyanların Karabinieri örgütü de, kaçakçılıkla geçinen mafya ve çete örgütlenmelerine karşı kamu düzeninin her zaman için güvencesi olabilmiştir. Askeri savunma örgütleri olarak jandarma örgütleri kendi ülkelerinde olduğu kadar, bölgesel ya da küresel güvenliğin gerçekleştirilmesinde de önemli ölçülerde katkı sağlayarak dünya barışına hizmet etmektedirler. Benzeri bir biçimde İspanyol birliğinin sağlanmasında da Guardia Civil adı altındaki, jandarma benzeri sivil gardiyanlar örgütü etkili sonuçlar sağlamıştır. Ülke arazisinin merkezi güç ve başkentin yönetimi altında bir araya getirilmesinde jandarmalar sivil gardiyanlar olarak devlet birliğinin gerçekleştiricisi olmuşlardır. İspanya’da terör ya da ayrılıkçı hareketler ile devlet adına jandarma örgütü mücadele ederek ülke birliğinin bugüne kadar korunmasını başarmışlardır.

         Askeri birlikler savaş zamanında devreye girerken, polis kuvvetleri hem barışta hem de savaşta kentsel alanların güvenliğinin sağlanması doğrultusunda, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmektedirler. Asker ve polis güçlerinin görev alanları sınırlı iken, jandarma örgütlerinin görev alanları ülke ve devlet güvenliğinin gerekli kıldığı her alana ya da konuya dönük olarak değişkenlik göstermekte ve bu doğrultuda en karışık ya da içinden çıkılmaz işlerin kamu düzeni açısından çözümü jandarma örgütünün insiyatifine bırakılmaktadır. Diğer kolluk ve güvenlik örgütlerinin işleri ve misyonları ile karşılaştırıldığında, jandarmaya her zaman için daha zor ve kirli işlerin devlet düzeni adına çözümü misyonunun düştüğü anlaşılmaktadır. Çok büyük toplumsal olayların, isyanların ve kalkışmaların önlenmesinde jandarma birliklerinin en önde giderek mücadele ettikleri ve böylece yeniden devlet düzeninin tesisinde önde gelen bir rol oynadıkları görülmektedir. Uluslararası insan hakları hukuku doğrultusunda genel olarak kabul edilen orantısız güç kullanma yasağı nedeniyle, silahlı kuvvetlerin ya da askeri birliklerin toplumsal olaylara doğrudan müdahale etmeleri hukuk dışı bir eylem olarak kabul edildiğinden, gene bu tür işlerin çözümünde jandarma seçeneği ilk akla gelen yol olmaktadır. Uluslararası düzeyde silah, uyuşturucu, insan ve diğer kaçakçılık suçlarının önlenmesi ya da çözüme kavuşturulmasında, jandarma birlikleri önde gelen girişimler ile başarılı sonuçlar alabilmektedirler. Son dönemlerde dünya düzeyinde ortaya çıkan yeni gelişmelerin kitlesel göç olaylarına yol açması gibi oluşumlarda, jandarma birlikleri ülke düzeninin koruyucusu olarak önleyici bir etki yaratarak, hukuk dışı durumların ortaya çıkmasını önleyebilmektedirler. Ülke güvenliği kadar sınır güvenliğinin sağlanmasında da, jandarmalar diğer kolluk kuvvetlerinden daha başarılı çalışmalar yapabilmektedir.

         Uluslararası alanda diğer devletler ile rekabet eden ve çağdaş uygarlık düzeyinin içinde önde gelen bir yere sahip bulunan bütün ülkelerde jandarma örgütünün önde gelen bir yere sahip bulunduğu görülmektedir. Özellikle büyük devletlerde askeri yönü ağır basan ve silahlı kuvvetler ile uyum içinde çalışmalar yapan jandarma örgütlerinin ülke güvenliğinin elde edilmesinde ağırlıklı bir yere sahip bulunduğu göze çarpmaktadır. Küresel emperyalizmin ulus devletleri dağıtma doğrultusunda geliştirdiği kültürel haklar söylemi, alt grupları ve etnik toplulukları ayaklanmaya doğru kışkırtırken güvenlik paradigmaları değişmekte, ulus devletler çok ciddi boyutlarda dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle yılların devletleri olarak Avrupa haritasında yer alan ulus devletler böylesine bir tehdit ile karşılaştıkları aşamada, gene jandarma birliklerine önemli görevler düşmektedir. Uluslar arası alanda estirilen ayrılık rüzgarları, küresel sermayenin denetimindeki medya organları tarafından desteklendiği noktada, var olan devlet yapıları açısından önemli güvenlik sorunları yaratarak dağılma senaryolarının önünü açmaktadır. Avrupa devletlerindeki askeri yapılı jandarma örgütleri ülke ve devlet güvenliğinin sağlanması doğrultusunda etkin çalışmalar yaparlarken, isyan ve ayaklanma gibi toplumsal karışıklık yaratan gelişmelerin önünü keserek, sosyal barışın gerçekleştirilmesinde etkili olabilmektedirler. Paradigma değişikliği peşinde koşan emperyal güçler etnik toplulukları ya da kültürel grupları kendi devletlerine karşı harekete geçirirken, var olan dünya düzeninde ve barış ortamında yeni bir kaos ortamının yaratılmasına neden olabilmektedirler. Bu gibi durumlarda jandarma birliklerinin ülke ve devlet güvenliği açısından acilen devreye girerek kaotik gidişin önüne geçebildiği örnekler çok olmuştur. Küresel sermayenin dayatmalarına rağmen, Avrupa kıtasındaki ulus devletlerin halen bölünmeden ya da dağılmadan varlıklarını sürdürebilmelerinin ana güvencesi her zaman için jandarma kuvvetleri olmuştur. Siyasal kriz ya da toplumsal kaos gibi, acil müdahale isteyen sosyal sorunların aşılmasında, jandarma birliklerinin anayasal devlet düzeni doğrultusunda devreye girmesiyle, bir çok siyasal sorun ya da kaos getiren sosyal patlamalar aşılabilmiştir.

         Osmanlı döneminden bu yana Türk jandarması Türk silahlı kuvvetleri ile birlikte çalıştığı için, genelkurmayın birleştirici merkez konumundaki güvenlik plan ve programlarında jandarma örgütü her zaman için genel güvenlik düzeninin bir parçası ve de tamamlayıcısı olmuştur. Jandarma örgütü hiçbir zaman diğer güvenlik ya da kolluk güçlerinin rakibi ya da karşıtı bir konumda olmamış, aksine ülke ve devlet güvenliğinin gerçekleştirilmesinde her zaman için genel güvenliğin tamamlayıcısı bir konumda bulunmuştur. Güvenlik kavramının taşıdığı bütünlük çerçevesinde, jandarma örgütü genel güvenlik düzeninin bozan ya da geride bırakan bir yapıda değil, aksine tamamlayan ve destekleyen bir yapılanma içinde olmuştur. Barış ortamında ülke topraklarının korunmasında jandarma diğer güvenlik güçleriyle birlikte bir işbölümü düzeni içinde hareket eder ama savaş ya da ayaklanma gibi kamu düzenini bozucu gelişmeler karşısında, bu doğrultuda ortaya çıkan tehditlerin tehlike yaratmasının önlenmesinde, jandarma öncelikli özel görevler üstlenerek kısa zamanda sonuç almaya yönelebilir. Böylesine bir görevin gerektirdiği esnekliğin sağlanabilmesi için, askeri misyonu önde gelen bir jandarma modeli ile hareket edilmesi gerekmektedir. Siyaset sahnesinde ortaya çıkan boşlukların sorun yarattığı durumlarda, nereye gideceği önceden belli olmayan belirsiz olaylar ülke gündemini işgal edebilir ya da beklenmedik gelişmelere yol açabilir. Bu gibi önceden kestirilemeyen durumların önlenmesinde ya da giderilmesinde gene jandarma güçlerine güvenlik sorununun çözümü doğrultusunda önde gelen bir misyon düşmektedir. Bu yüzden jandarma güçlerine, genel olarak güvenliğin güvencesi adı verilmektedir.

         Küreselleşme adına gündeme getirilen tüm değişimler ulus devletler ile birlikte bu devletlere dayalı olarak oluşturulmuş bulunan kamu düzenlerini de alt üst ettiği için, yirmi birinci yüzyılın koşullarında jandarma örgütlerine olan gereksinme daha da artacak gibi görülmektedir. Küresel rüzgârların yaratmış olduğu dinamik ortam gerçeği karşısında, toplumsal güçler daha da hareketlenerek kendi çıkarları doğrultusunda daha gelişmiş yapılanmalara doğru yöneldikleri aşamada, ülkede var olan kamu düzenlerinin tehlike altına girdiği söylenebilmektedir. Ülke bütünlüğünün parçalanmasına yönelik tehditlerin içte ve dışta artan yoğunlukta güç kazanması karşısında, güvenlik algılamaları değişmekte ve gelecek yüzyılda düzenli savaşların yerini asimetrik suç ve tehditlerin alması ya da internet gibi elektronik şebekeler üzerinden geliştirilebilen siber terör olayları da, jandarma birliklerinin görevlerini artırarak askeri birlik kimliği ile yeni dönemde jandarma örgütlerinin yeni bir vatan savunması mücadelesi içine gireceği görülebilmektedir. Esnek yapılanmaları ile her türlü duruma ayak uydurabilecek jandarma örgütlerinin, önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek tehdit ve tehlikelere karşı koyabilecek en yeterli örgüt alternatifi olduğu söylenebilir. Sıradan kolluk kuvvetlerinin esnek olmayan yapıları yüzünden, anında harekete geçerek müdahale edemeyeceği durumlarda, gene beklenen katkıların jandarma birliklerinden geleceği vurgulanabilir. Toplum barışının korunmasında askeri statülü kolluk kuvveti olarak jandarma örgütüne önemli derecede roller düşmekte ve böylece jandarma güçleri ülke güvenliğinin doğal bekçileri olarak öne çıkmaktadırlar. Barışı sağlama doğrultusunda atılan adımlarda jandarmaların adımları her zaman için önde gelen bir etkiye sahip olmaktadır. Devlet gücünün ülkenin her bir köşesine ulaşmasında jandarma örgütü böylesine bir seferberliğin gerçekleştiricisi olabilmektedir.

          Jandarma hiçbir zaman diğer kolluk kuvvetlerinin rakibi ya da karşıtı bir konuma sahip olmamış, aksine yürütülen kamu güvenliği hizmetlerinin hepsinde bütün kolluk kuruluşları tam bir işbirliği içinde hareket edebilmişlerdir. Bu açıdan jandarma hizmetlerini diğer kolluk görevlerinin bir düplikasyonu ya da tekrarı olarak görmemek gerekmektedir. Jandarma örgütü bir devletin anayasal düzeni içerisinde yer alan bütün güvenlik kuruluşlarıyla birlikte ülke güvenliğinin vazgeçilmez bir parçası ve tamamlayıcısıdır. Jandarma örgütü sahip olduğu kendine özgü statü ile askeri ile polis arasında kalan orta bir yerde önemli bir misyona sahip bulunmaktadır. Askeri statüsü ile silahlı kuvvetlere ama bunun dışında üstlendiği kamu hizmetleri ile de emniyet kuruluşlarına yakın bir konuma sahip bulunmakta ve bu durumu ile de asker ve polis kuruluşları arasında bir köprü görevini yerine getirmektedir. Asker belirli alanlarda yürüttüğü kritik devlet görevleri sırasında yalnız kalmamakta ve her aşamada jandarma örgütünü yanında görebilmektedir. Benzeri bir misyonu jandarma ve emniyet kuvvetleri arasındaki ilişkilerde görebilmek mümkündür. Emniyet örgütü de anayasa ve yasalarla kendisine verilen kamu görevlerini yerine getirirken her aşamada jandarma birimleriyle işbirliği içinde hareket ederek, ülke güvenliğinin bir bütünlük içinde gerçekleştirilmesine yardımcı olmaktadır. Barış halinde jandarma ile polis örgütü arasındaki görev bölümü devam etmekte, kentsel alandan kırsal alana doğru yönelen güvenlik sorunları, ya da kamu hizmetlerinde jandarma ile polis mülki idare amirinin ortak merkezi yönetimi altında birlikte görev yapmaktadırlar.

         Savaş koşullarında ise jandarma örgütünün görevi hem öncü hem de artçı olmak üzere ikili bir yapılanma biçiminde öne çıkmaktadır. Savaş halinin geçerli olduğu bölgelerde jandarma birimleri kırsal ve dağlık alanlarda tam anlamıyla örgütlenerek, her türlü iç ve dış saldırı ya da tehditlere karşı hem önleyici hem de durdurucu görevleri yapabilmektedir. Türkiye’nin doğu bölgelerinde yeni devlet projelerinin emperyal baskılarla gündeme getirilerek ülke birliğinin tehdit altına sürüklendiği son yıllarda, Türkiye böylesine öncü bir misyonun vatan savunması doğrultusunda başarıyla uygulama alanına aktarılabildiğini, Türk jandarmasının cansiperane mücadelesiyle görebilmiştir. Bu gibi öncü vatan savunması girişiminin tamamen tamamlayıcı bir çizgide artçı mücadeleler ile desteklenmesi gibi savunma girişimlerinin de en başarılı örnekleri, ulusal kurtuluş savaşı döneminde gene Türk jandarmasının özverili çabalarıyla emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı yürütülürken, Türkiye’nin her cephesinde gene jandarma örgütü tarafından başarıyla uygulama alanına getirilebilmiştir. Türk ordusu, vatan savunmasını sıcak çatışmalarla çeşitli cephelerde yürütürken, ulusal kurtuluş savaşının başarıyla sonuçlandırılmasında, cephe gerisi hizmetlerde gene jandarmanın gözle görülmeyen ama her zaman için devrede olan artçı hizmetlerinin büyük katkıları olmuştur. Arkasının jandarma birlikleri ile güvence altına alındığını bilen Türk silahlı kuvvetleri, ulusal kurtuluş savaşı sırasında ülke topraklarına saldıran emperyal ordulara karşı başarılı bir vatan savunması yaparken, cephe gerisindeki jandarma güçlerinin varlığı ile daha güçlü bir biçimde zafere giden yolda ilerleyebiliyordu. Misakı milli sınırları içerisinde kalan vatan topraklarının her türlü dış saldırı ve işgal girişimine maruz kalmasına karşı, ülkede var olan bütün güvenlik kuruluşları elbirliği ile mücadele ederken, asker ve polis kuruluşları arasındaki işbirliği ve eşgüdümün gerçekleştirilmesinde gene jandarma örgütü bir köprü misyonu görerek etkin oluyordu. Vatan savunmasının her aşamasında, kamu hizmetlerinin tüm kamu kurumları arasında gelişmiş bir işbirliği içinde gerçekleştirilmesinde, jandarma örgütü askeri statüsü ile başarılı bir örnek sergileyerek dünya jandarmalarına örnek oluyordu. Askeri değerlere bağlı kalarak çalışmalarını daha etkili bir doğrultuda sürdürebilen jandarma örgütü, bu yönü ile Türk silahlı kuvvetlerinin bir parçası olabilmiş ve diğer kuvvet komutanlıklarıyla ortak bir savunma cephesinde Türkiye’nin bağımsızlığına giden yolun açılmasında başarılı bir etki sağlamıştır. İç ve dış savaşların önlenmesinde böylesine işbirliği ülke güvenliğini garanti altına almıştır.

          İki yönlü bu güvenlik örgütü olarak jandarma örgütü ağır basan askeri yönü ile Türk silahlı kuvvetleriyle her aşamada tam bir uyum içinde çalışırken, normal koşullarda polis örgütü ile beraber üstlendiği kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde, İçişleri bakanlığı ile eşgüdüm içerisinde hareket etmektedir. Devlet görevlerinin yerine getirilmesinde ve bu doğrultuda kamu hizmetlerinin yürütülmesinde anayasa ve yasa kurallarının gereği olan sivil çalışmaları da jandarma birimleri İçişleri bakanlığının eşgüdümünde diğer kolluk görevleri birlikte yürütebilmektedir. Jandarma örgütünün kuruluşundan bu yana devam edip gelen bu ikili yapı, günümüze kadar etkin bir biçimde işlemiş ve ülkenin güvenlik hizmetlerinde aksama olmamıştır. Ne var ki, bugün gelinen yeni aşamada jandarmanın askeri yapılanmadan çıkartılarak, tümüyle bürokratik bir statüye dönüştürülmek istenmesi karşısında yeniden bir durum değerlendirilmesi yapılması gerekmiştir. Şimdiye kadar başarılı bir biçimde işleyen bir kamu mekanizmasının ortadan hiçbir doğru dürüst bir gerekçe yokken değiştirilmek istenmesinin arkasında yatan nedenlerin, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından açıkça ortaya konularak tartışılması gerekmektedir. Merkezi coğrafyada bin yıllık Türk devleti geleneğinin son temsilcisi olan Türkiye Cumhuriyeti şimdiye kadar kendi ulusal gereksinmelerinin karşılanması doğrultusunda birçok idari reform girişimini başarıyla sonuçlandırmıştır. Mehtap ve Kaya projeleri gibi idari reform çalışmaları, bu doğrultuda en önemli örnekler olarak, Türk Devletinin ve ordusunun yeniden yapılandırılmasında etkili olduğu için ulusal çıkarlar doğrultusunda bu tür bir bir milli yapılanma gündeme getirilebilecekken, küresel rüzgârların etkisiyle Türkiye’de güvenlik düzeninin değiştirilmek istenmesi, kamu hizmetleri ve toplumsal barış açısından bazı çelişkilere ve çıkmazlara yol açacak gibi görülmektedir. Devlet düzeninin ve kamu hizmetlerinin işleyişinde bir aksama olmadığı sürece gelenekselleşmiş görev yapılanmasının sürdürülmesi gerekirken, birden ikili yapılanmadan tekli yapılanmaya doğru yönlendirilmek istenen jandarma örgütü ile ilgili olarak, konjonktürel bir yaklaşımın öne geçtiği görülmektedir. Güvenlik devrimi başlığı altında birçok yasada değişiklik gündeme getirilirken, jandarma örgütünün askeri statüsünün kaldırılmak istenmesi, Türk silahlı kuvvetlerinin küreselleşme süreci içinde önce küçültülmesi ve daha sonra da tasfiyesi ile ilgili bir adım olarak görünmektedir. Türkiye, Orta Doğu ülkelerinde istikrarlı bir barış ortamı gerçekleştirilmediği sürece, iç barışın korunması açısından güvenlik güçlerinde azaltmaya gidemez. Aksi durumda jandarmanın geri çekileceği kırsal ve dağlık alanlarda, Orta doğu ülkelerinden bütün bölge devletlerine yönelen terör ve sıcak çatışma girişimlerinin ülkenin her yanında olaylara yol açacağı açıktır. Avrupa Birliği’ne girmedikçe ve bu birliğin güvenlik şemsiyesi altına girmedikçe, Türkiye orta Doğu’daki sıcak çatışmaların hepsinde hedef ülke konumuna gelmiştir. Böylesine bir sıcak süreçte Türkiye açısından tehditler artarken, jandarma örgütü gibi bir büyük güvenlik örgütünün sahadan çıkartılarak bürolara hapsedilmesi, Türk devleti ve ülkesi açısından çok büyük bir güvenlik açığı yaratacaktır. Güneydoğu bölgesinde, Orta Doğu üzerinden getirilen sıcak tehditlere ek olarak, yüz yıllık parantezi kapatacağız diye, ülkenin doğu bölgesinin de tartışma alanına getirilmesi için dış baskılar artarken, asker ile polis arasında güvenli bir köprü olma misyonunu başarıyla sürdüren jandarma örgütünün tek yanlı bir yapılanmaya itilerek, tümüyle bürokratik bir mekanizma içinde siyasal iktidarın yönlendirmesine bırakılması, son yıllarda emniyet örgütü içinde yaşanan olumsuz gelişmelerin benzerlerinin bu kez jandarma örgütü içinde ortaya çıkabileceği gibi, bir olumsuz görünümü kamuoyunun önüne getirmektedir. Bu nedenle de, jandarma örgütünün askeri yönünün kaldırılmasıyla beraber, geçmişten bugüne gelen Türkiye’nin güvenlik düzenlerinin bozulacağı gibi olumsuz bir durum ile cumhuriyet rejimi karşı karşıya kalmaktadır. Jandarma örgütü ikili yönü ile Türk devletinin güvenlik dengelerinin bugüne kadar korunmasında fazlasıyla etkili olmuştur.

         Küreselleşme sürecinin çeyrek asır sonra başarısızlıkla sonuçlanması, Avrupa Birliği gibi bir büyük yapılanmanın iflas etmesi gerçekleri karşısında, batının önde gelen emperyalist devletlerinin ve Siyonist güçlerinin merkezi alana saldırıya geçmesi gibi olumsuz durumları Türkiye kendi ulusal yapılanması açısından yeniden değerlendirerek kendi varlığını ve ulusal çıkarlarını koruyacak yeni bir strateji geliştirmesi gerekirken, sanki Avrupa Birliğine girmiş gibi batı üzerinden Türkiye’ye empoze edilen bazı değişikliklere karşı daha kuşkulu bakmak ve içinde bulunduğu merkezi bölgenin karşı karşıya kaldığı siyasal gelişmeleri de dikkate alarak hareket etmek durumundadır. Türkiye Cumhuriyeti halen Birleşmiş Milletlere ve diğer uluslararası kuruluşlara üye olan bir hukuk devleti olarak, kendi geleceğini ve bağımsızlığını hiçbir yere bağlı kalmadan bağımsız bir biçimde yapabilmek durumundadır. Diğer bütün devletlerin kendi ulusal çıkarları açısından yaptıkları tehdit analizlerini Türk devleti de yaparak, hem bölgesinin hem de kendisinin güvenliğini değişen koşullar altında yeniden değerlendirmek zorundadır. Türkiye böylesine bir değerlendirmeyi yaparak yoluna devam edebilirse, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalabilecektir, yapamazsa emperyal güçlerin küresel ve bölgesel planları doğrultusunda diğer ulus devletler gibi dağılmak tehlikesi ile karşı karşıyadır. Batının gelişmiş ülkelerinin standartları ile, Orta Doğu bölgesinin gerçeklerinin birbiriyle bağdaşmadığını Türk ulusu görmek zorundadır. O zaman tehditlerin arttığı bir dönemde güvenlik güçlerini küçültmek ya da alandan çekmek gibi çelişkilere sürüklenmek gibi bir çıkmazdan,  Türkiye kurtulabilecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri sayesinde merkezi alanda bağımsız bir devlete sahip olabilen Türk ulusu, tehditlerin yükseldiği bir konjonktürde kendi güvenliği açısından, güvenlik güçlerini azaltmamalı ya da alandan çekerek bürokratik düzene hapsetmemelidir.

         Batının önde gelen bütün büyük devletlerinde var olan, Akdeniz ülkelerinde bölgenin özellikleri yüzünden fazlasıyla işlevsel olarak görev yapmak zorunda kalan jandarma örgütüne, Türkiye Cumhuriyeti de bir batılı Akdeniz ülkesi olarak geleneksel yapısı ile sahip olmaya devam etmelidir. Milli Güvenlik Kurulunun etkisinin azaltılması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin küçültülmesi gibi yollardan güvenlik alanında özelleştirmelerin açılması, özel güvenlik kuruluşlarının emperyalizmin planları doğrultusunda devreye girerek güvensizlik yaratması, Blackwater olayı ile dünya kamuoyunda hala tartışılmaktadır. Güvenlik devletlerin ve milletlerin gelecekleri açısından tartışılamayacak kadar yaşamsal önem taşıyan öncelikli bir konudur. Her ülke ya da devlet kendi güvenliğine öncelik verirken, Türkiye’de gelişmeleri dikkate alarak hareket etmek ve sıcak bir konjonktür döneminde güvenlik birimlerinin gücünü artırmak durumundadır. Sıcak gelişmelerin iç ve dış maceralara Türkiye’yi sürüklememesi için, bir öncü güvenlik gücü olarak jandarmanın görevine eskisi gibi ikili bir yapı içinde devam etmesi, asker ve sivil güçler arasında köprü vazifesini sürdürerek, güvenlik hizmetlerinin ulusal bir eşgüdüm içinde aksamadan yürütülmesi gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin korunabilmesi, en büyük hak olan yaşam hakkının güvence altına alınabilmesi ve bu doğrultuda diğer hak ve özgürlüklerin güvenceye kavuşturulabilmesi için, güvenlik kuvvetlerinin zayıflatılması değil aksine güçlendirilmesi düşünülmelidir. Güvenlik alanında açıklığın meydana gelmemesi için, bütün güvenlik birimlerinin üzerlerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmesinin gerekli olduğu konusunda, artık kamuoyunun büyük çoğunluğu bir fikir birlikteliğine gelmiştir. Şanlı geçmişi ile Türk jandarma örgütü, ulusal güvenliğin güvencesi olarak korunmalı, geleceğin koşullarında görevlerini daha güçlü ve yeterli bir düzeyde yerine getirebilmesi için, zayıflatılmamalı ama kuvvetlendirilmelidir. Devletin kurucusu Atatürk’ün söylediği gibi, Türk jandarması ulusal savunma yapılanmasının temel direklerinden birisidir. Yeni yapılacak güvenlik reformlarında jandarma örgütünün ikili yapısı korunarak ülke güvenliği etkin bir biçimde korunmalıdır.

12 Ekim 2014 Pazar

Sosyal demokrasi Kemalizm değildir - Dr. Hasan İleri



KEMALİZM ve Sosyal Demokrasi tartışması konuya ilgi duyanların zihinlerinde genellikle sessiz olarak yaptıkları, zaman zaman da sesli hatta yüksek sesle yaptıkları, güncelliğini kaybetmemiş bir tartışmadır. CHP Kurultayı nedeniyle yeniden yüksek sesle yapılmaktadır.
Geniş ve çok önemli olan bu konunun sağlıklı olarak irdelenmesi için tarafsız kalınması ve bazı somut gerçeklerin görmezden gelinmemesi ve konunun bugünkü Dünya ve Türkiye gerçeklerinde incelenmesi ve irdelenmesi gerekmektedir. 
Konunun anahtarı Kemalizmin iyi incelenip irdelenmesidir. Çünkü bize göre Kemalizm, maalesef bizim açımızdan yeterli olarak bilinmemektedir.
KEMALİZM NEDİR?
Kemalizm, M. Kemal Atatürk’ün hayatı boyunca Türkiye ve Dünya için ürettiği fikirler ve bu fikirlere dayanan proje ve eylemlerdir. Bunların sonuçlarıdır. 
Kemalizm sadece Altı Ok’ tan ibaret değildir. Altı Ok, Türkiye içindir. 
“İstikbal göklerdedir” vecizesi ve bu vecizeye dayanan proje ve eylemlerdir. 
“Ağaç, çiçek, yeşillik medeniyet demektir” vecizesi ve bu vecizeye dayanan proje ve eylemler,
“Dünya vatandaşlığı” yaklaşımı ve bu yaklaşıma dayanan proje ve eylemler, hem Türkiye hem de Dünya için üretilmişlerdir. 
M. Kemal Atatürk’ün en iddialı söylemi “Beni hatırlayınız” söylemidir. Bugün Atatürk, sevenleri ve sevmeyenleri tarafından tartışılmakta yani hatırlanmaktadır.
Bazı çevrelerde Kemalizm ve sosyal demokrasi tartışılırken, Türkiye’deki sosyal demokrasinin kökleri Kemalizm’de aranmaktadır. Bu yanlıştır, böyle bir şey yoktur. Bu bir rüyadır, bir düştür.
Sosyal demokratlar, partilerini 23 Aralık 1918’de bugünkü İstiklal Caddesi’nde kurmuşlardır. Kurucuları ve liderleri Dr. Hasan Rıza’dır. Hasan Rıza liderliğindeki sosyal demokratlar, M. Kemal ile bazı temaslarda bulunmuşlardır. Sosyal demokratlar Kurtuluş Savaşı’na soğuk bakmışlar, Wilson Prensipleri’ni benimsemişlerdir. Savaştan sonra Cumhuriyet Hükümeti’nden parti izni istemişler, ama 13 Mayıs 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklanmışlardır. 
SOSYAL DEMOKRASİ VE KEMALİZM BİRBİRİNE ZITTIR
Sosyal demokrasinin benimsediği yaklaşımlar ile Kemalizm’in yaklaşımları birbiriyle uyuşmamaktadır. Çok kısa olarak bu konuda bazı hususları belirtmeyi uygun buluyorum:
Sosyal demokrasi ulusal egemenliğin aşılmasını ister. 
Kemalizm’de ise ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kemalizm, ulusal egemenliğin aşılarak küreselleşmeyi bir RÜYA olarak görür. 
Sosyal demokraside Cumhuriyetçilik şartı yoktur. Birçok sosyal demokrat ülkede KRAL vardır. Örneğin İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika gibi ülkelerde demokrasi ile beraber krallıklar vardır. Kemalizm’de böyle bir durum olamaz. Kemalizm’in birinci ilkesi Cumhuriyetçiliktir. 
Sosyal demokraside Milliyetçilik yoktur. Uluslaşma, sosyal demokraside yoktur. Sosyal demokrasi yöresellikle, evrenselliğin uyumlu olarak bütünleşmesini savunur. (YENİ SOL, İsmail Cem - Deniz Baykal)
Sosyal demokratlar Türkiye’nin Misak-ı Milli’sini tanımak zorunda değildir. 
Sosyal demokrasi, Atatürk devrimlerini kabullenmek ve onlara uymak zorunda değildir. 
Sosyal demokrat ülkelerde, bizde olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığı veya muadili bir kurum yoktur. Kilise, sosyal demokraside dini tebliğde özgürdür, tarikatlar serbesttir. 
Çok kısa olarak değindiğimiz bu hususlardan da anlaşılacağı gibi CHP’deki bugünkü kavga ULUSALCI-YENİLİKÇİ kavgası değil, Kemalizm-sosyal demokrasi kavgasıdır. 
Kılıçdaroğlu ve ekibi sosyal demokrasiyi savunmaktadır. Emine Ülker Tarhan’ın ekibi ise bilebildiğimiz kadarıyla Kemalizm’i savunmaktadır.
Sayın İnce 26 Ağustos tarihli Aydınlık gazetesinin haberine göre “ulusalcı olmadığını sosyal demokrat olduğunu, ulusalcılığın kendisini küçülttüğünü” belirtiyor. 
Sayın İnce’ye soralım:
Almanya, ABD, İngiltere, Fransa ulusalcıdır. Ulusalcılık bu ülkeleri küçültüyor mu?
Son Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kara derili Afrikalıların dereceye girdiklerinde, İngiliz, Fransız bayraklarına sarılarak, aldıkları dereceleri duygusal anlar yaşayarak kutladıklarını görmediniz mi?
Bu ulusalcılığın göstergesi değil midir?
Bu ulusalcılığın ülkeleri daraltmayıp genişlettiğini göstermiyor mu?
Buradan CHP’deki bütün gruplara sesleniyorum:
Kendinizi yenilikçi, ulusalcı gibi kılıflara sokmadan Kemalist ya da sosyal demokrat olarak açıklayınız. 
Böyle bir açıklamaya CHP’ nin de, Türkiye’nin de ihtiyacı var.
Dr. Hasan İleri
Araştırmacı yazar