OECD tarafından her üç yılda bir 15 yaş öğrencilerine uygulanan 2012 PISA [Program
of International Student Assessment-Uluslararası Öğrenci (Başarısını) Değerlendirme
Programı] sonuçlarına göre Güney Kore değerlendirmeye katılan 64 ülke içinde en
başarılı 5. ülke olma başarısını gösterdi. Güney Kore’nin üzerinde yer alan ülkelerin
çoğunluğu da Doğu Asya’da yer almaktaydı; örneğin Çin Şangay 1, Singapur 2, Çin
Hong Kong 3 ve Tayvan 4. 1999 yılından uygulamaya başlanan başlangıçta 34 OECD
üyesi ülkenin katıldığı ilk testlerde Finlandiya’lı çocuklar PISA testlerinde tartışmasız
bir üstünlük elde etmişlerdi.
Daha sonra OECD üyesi olmayan ülkelerin de sınava
dahil olmasıyla Finlandiya bu üstünlüğünü kaybetti. Katılan üye sayısı arttıkça ilginç
bir şekilde Uzak Doğu ülkeleri çocuklarının PISA testlerinde gösterdikleri başarı bütün
dünyanın ilgisini çekti.
Bunlar içinde Güney Kore özellikle dikkat çekiciydi, çünkü 1950 ve 1960’larda Afrika
ülkelerindeki yoksulluk ve az gelişmişlikle kıyaslanabilecek bir ekonomik ve toplumsal
kalkınmışlık düzeyine sahip olan Güney Kore 40 yıl gibi bir süre içinde dünyanın en
büyük 11. ekonomisi olmayı başarmıştı. Bütün dünya bu başarının nedenlerini
araştırmaya başladı ve bugün Güney Kore, üzerine en çok yazılıp çizilen ülkelerin
başında geliyor.
Gerçekten de bu mucize nasıl başarılmıştı?
Biraz tarih
1910-1945 yılları arasında Japon istilasına uğrayan Kore, Japonya’nın İkinci Dünya
Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla bu kez Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Doğu Blokuyla
ABD’nin başını çektiği Batı Bloku arasında bir mücadele alanı haline geldi. 1948’deki
Birleşmiş Milletler kararıyla 38. paralelin kuzeyi Sovyet denetimine, güneyi ise ABD
denetimine bırakıldı. 1950-1953 yılları arasında Türk ordusunun da Güney Kore
saflarında katıldığı savaş sonucunda Kore, Kuzey ve Güney Kore olarak ikiye bölündü.
1953-1987 yılları arasında Güney Kore baskıcı bir askeri rejim tarafından yönetildi. Bu yıllar içinde muhalefet partilerinin ve özellikle üniversite öğrencilerinin hükümet karşıtı
gösterileri defalarca kanlı bir şekilde bastırıldı, pek çok muhalif öldürüldü veya uzun
yıllar tutuklu kaldı.
Güney Kore’de doğrudan halk seçimiyle iktidara gelen ilk başkan
olan Roh Tae-woo oldu ve 1988’de göreve başladı.
Baskıcı askeri rejim 1960’lardan itibaren eğitime ve sanayileşmeye önem vermeye
başladı. Bu nedenle Güney Kore’nin hem eğitim hamlesinin hem de sanayileşme
hamlesinin yıllar içinde el ele gittiğine tanık olmaktayız.
1950’lerde %20’ler düzeyinde
okuyan yazan bir nüfusa sahip olan Güney Kore’de 1960’lar ilkokulların, 1970’ler
ortaokulların, 1980’ler liselerin ve nihayet 1990’ler ve 2000’ler yüksek öğretimin
yaygınlaştırıldığı yıllar oldu.
Başarı rastlantı değil: Eğitim göstergeleri
Bugün Güney Kore 6 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise ve 4 yıllık yükseköğretimden
oluşan bir eğitim sistemine sahip. Zorunlu eğitim 9 yıl olmasına rağmen Güney
Kore’lilerin eğitime düşkünlüğü lise düzeyinde de %98 gibi bir okullaşma oranının
gerçekleşmesinin arkasındaki en büyük neden. Geçmişte de, sadece 6 yıllık ilkokul
zorunlu iken Kore’liler eğitime verdikleri önem nedeniyle gönüllü olarak çocuklarını
göndererek ortaokul düzeyinde de %100 okullaşma oranını yakalamışlardı. Aynı şey
bugün yükseköğretim düzeyinde gözlemleniyor. Güney Kore %71 ile dünyada en
yüksek yükseköğretim okullaşma oranına sahip ülkelerden birisi. Bu oran 2009-2011
arasında bir ara %80’lere kadar yükselmişti.
Pek çok eğitim göstergeleri açısından Güney Kore ilginç bir ülke. Eğitimdeki bu
göstergelere bakıldığında Güney Kore’nin hem PISA sınavlarında hem ekonomik
alanda gösterdiği başarının rastlantısal olmadığı anlaşılıyor.
İlk olarak, Güney Kore’nin nüfusu 2012 rakamlarına göre 50 milyon. Güney Kore
bugün GSMH içinde eğitime %8 gibi bir pay ayırıyor ki bu oran OECD ülkeleri
arasında ABD’den sonra ikinci sırada (Türkiye’de bu oran hiç bir zaman %4’ün üstüne
çıkmadı; yıllar içindeki en yüksek oran 2011 yılında %4 idi; OECD ortalaması ise
%5.9-6.0 civarında). Güney Kore öğrenci başına yılda (2009 rakamlarıyla) 7,500
Dolar civarında bir harcama yapıyor (Bu Türkiye için oran 2009 rakamlarıyla 2,200
Dolar civarında). Güney Kore sadece her yıl yükseköğretimine GSMH’sının %2.6 sını ayırıyor. Bu konuda OECD ortalaması %1.6. Türkiye’nin 2011’de eğitime ayırdığı
%4’lük payın içinde yükseköğretimin payı sadece % 0.94! (Güngör ve Göksu, 2013,
s. 66). Güney Kore’de eğitime ayrılan kaynakların %80’i kamu kaynaklarından, ancak
dikkate değer bir katkı da öğrenci velilerinden geliyor. Güney Kore’de eğitim ve okul
başarısı adeta bir saplantı. Türkiye’dekine benzer son derece stresli ve rekabetçi bir
üniversite giriş sınavı var. İlk ve ortaöğretim düzeyinde SBS ve TEOG benzeri sınavlar
da oldukça yaygın. Bu rekabetçi sistemde Türkiye’de olduğu gibi çocuklu ailelerin
bütçelerinin ortalama olarak %10’u “hagwon” denilen dershanelere ve özel kurslara
akıyor. Bu açıdan bakıldığında Güney Kore’liler yılda yaklaşık olarak 17 Milyar Dolar
gibi bir kaynağı eğitime akıtıyorlar. Dolayısıyla eğitim harcamaları Güney Kore’lilerin
tüm tüketim harcamalarının %21’ini oluşturuyor (kaynak:
http://monitor.icef.com/2014/01/high-performance-high-pressure-in-south-koreaseducation-system/).
Eğitime aktarılan bu özel kaynaklar da düşünüldüğünde Güney
Kore büyük olasılıkla dünyada eğitime en fazla kaynak ayıran ülkelerin başında
geliyor.
Başarının kültürel kodları
Sadece eğitime ayrılan kaynaklar tek başına Kore’nin başarısını açıklayamaz. Kore’nin
tüm Uzak Doğu’ya özgü kültürel kalıpları da eğitimdeki başarının önemli
tetikleyicilerinden. Başarının ancak yorulmadan çalışmakla mümkün olduğuna vurgu
yapan Konfüçyüs felsefesi Uzak Doğu’da hayli etkili. Güney Kore gibi önemli bir doğal
veya stratejik yer altı ve yer üstü kaynağı olmayan ve uzun yıllar işgal altında kalmış,
yıkıcı savaşlar yaşamış ve baskıcı rejimlerin tahakkümü altında kalmış ülkede eğitimin
en önemli ve belki de en kesin “yükselme” aracı olduğu konusunda yaygın bir inanç
var. Yıllarca iyi eğitimliler toplumda saygın yerlere gelmişler ve iyi bir gelire sahip
olmuşlar. Uzak Doğu’nun mükemmeliyetçi ve elitist kültüründe eğitimsizler ikinci sınıf
görülmüş, toplumda ayrıcalıklı yere gelememişler ve daima daha az kazanmışlar.
Güney Kore’nin tarihinde bu “denenmiş ve kanıtlanmış” hipotez özellikle anneler
üzerinde ciddi bir motivasyon kaynağı. Bu nedenle, çocuklarının eğitimi konu
olduğunda Güney Kore’li anneler “kaplan anneler” (Tiger Mom) olarak bilinyorlar ve
çocuklarını adeta bir yarış atı yetiştirir gibi bu rekabetçi sistemde ayakta tutmaya
çalışıyorlar. BBC’ye göre, tipik bir Güney Kore’li çocuğun Batı’da pek çok yetişkini yere serecek derecede yoğun ve yıpratıcı bir günlük programı var. Çocuklar 06:30-07:00
gibi kalkıyor, 08:00’de okulda öğretim başlıyor, 16:00’da okul bitiyor, kısa bir yemek
arasından sonra 17:00-17:30 gibi dershanede derse başlıyor ve bu ders gece yarısı
10:00-11:00’e kadar sürüyor. Eve dönüşte hemen yatmak yok. 12:00 veya 01:00-
02:00’ye tekrar ders çalışılıyor. Sabah aynı rutin hafta sonu da dahil olmak üzere
devam ediyor. Durum o kadar abartılmış ki hükümet dershaneleri saat 22:00’de
yasayla kapatıyor (http://www.bbc.com/news/education-25187993).
Pek çok Uzak Doğu ülkesinde olduğu gibi böylesi bir eğitim sistemi artık toplumsal bir
sorun halini almış ve Güney Kore hükümeti çocuklar üzerindeki bu sınav stresini
azaltabilecek önlemler üzerinde düşünüyor. 2016’dan itibaren bütün ortaokul ve
liselerde hiç sınavın yapılmadığı “sınavsız öğretim dönemleri” tasarlanmış.
Başarının öğretmen, yönetim ve eğitim politikası boyutu
Dünyanın her tarafında olduğu gibi, eğitim süreç ve sonuçları sadece bir kaç
değişkenle açıklanamaz. Kuşkusuz Güney Kore’nin eğitim ve ekonomideki başarısı da
bir kaç etkenle açıklanamayacak kadar karmaşık. Güney Kore sistemini dünyadaki
diğer eğitim sistemlerinden ayıran önemli özelliklerden birisi de öğretmenin eğitim
süreçlerinde ve eğitim çıktılarında üstlendiği rol. Güney Kore’li öğretmenler rekabetçi
sınav sistemi içinde ölçme testlerine dayalı olarak en yüksek puana sahip ilk %5’lik
dilimden geliyor. Bu öğrencileri öğretmen yetiştirme kurumlarına çeken cazibe ne
olabilir? Güney Kore’li öğretmenler dünyanın en iyi kazanan öğretmen grupları
arasında. Bütün okul düzeylerinde orta kariyer basamağında (diyelim 15 yıl) bir
öğretmen yılda 52,699 Dolar gelir elde edebiliyor. Aynı konuda OECD ortalaması
41,700 Dolar (kaynak: http://www.ncee.org/programs-affiliates/center-oninternational-education-benchmarking/top-performing-countries/south-koreaoverview/south-korea-teacher-and-principal-quality/).
Bu rakam Türkiye için 2009 yılında yıllık 25,000 Dolar civarında idi (rakam Türkiye koşullarını bilen bizler için bir miktar yüksek. Bu durum 2008-2009 yıllarındaki Dolar kurundan kaynaklanıyor.
2009’da yayınlanan veriler 2008’de toplandığına göre, 2008 yılı içinde Dolar-TL
kuruna bakmak gerekli. 2008 yılında 1 Dolar 1.22 TL. Dolayısıyla, Türkiye’de ortalama
öğretmen maaşı bugünkü kura göre 14,000 Dolar düzeyinde olabilir).
Güney Kore’li öğretmenler iyi kazanıyor, ancak çok da çalışıyor. Bir Finlandiya’lı
öğretmen yılda yaklaşık 650 saat, bir ABD’li öğretmen yılda yaklaşık 850 saat
çalışırken bir Güney Kore’li öğretmen yılda yaklaşık 1,100 saat çalışıyor. Dünyanın pek
çok ülkesinde okullar yaklaşık 180 gün öğretim yaparken Güney Kore’de okullar yılın
220 günü öğretim yapıyor.
Öğretmenler düşük sosyo-ekonomik bölgelerdeki okullarda çalıştıklarında veya düşük
başarılı veya özel eğitime muhtaç çocuklarla çalıştıklarında daha fazla ücret alıyorlar.
1990’lara kadar oldukça merkezi bir sistem olan ve Eğitim Bakanlığı tarafından
doğrudan ve il müdürlükleri yoluyla yönetilen sisteme daha adem-i merkeziyetçi
uygulamalar getirilmiş durumda. Okul müdürleri öğretmenlerin performanslarını
değerlendirmede bugün daha fazla yetkiye sahip ve bizdeki SBS/TEOG tarzı merkezi
sınavlarda elde edilen başarı doğrultusunda okul, okul yöneticileri ve öğretmenlere
çeşitli katkılar sağlanıyor.
PISA sınavında ülke başarısını etkileyen en önemli etkenlerin başında eğitim sistemi
içindeki “değişkenlik” (variation) oranı yer almakta. Bir ülkenin eğitim sistemindeki
değişkenlik bir kaç türde olabilir: Öğrenci başarısına ilişkin değişkenlik, sosyoekonomik
düzeye ilişkin değişkenlik, dezavantajlılık anlamında coğrafi bölge
değişkenliği, anne-babanın eğitim durumuna ilişkin değişkenlik. Türkiye bütün bu
başlıklar altında değişkenlik oranı en yüksek sistemlerden birisine sahip. Bu nedenle
aslında PISA ortalamasının üstünde de olan bazı öğrenci grupları (Anadolu Liseleri,
Fen Liseleri; Marmara bölgesi; yüksek sosyo-ekonomik kökenden gelen öğrenciler,
vb.) diğer gruplar tarafından aşağı çekiliyor. Bu nedenle, pek çok ülkede PISA
sonuçları eğitim otoritelerinin daha çok dezavantajlı gruplara yönelmesini ve sistemde
dezavantajlı grupların başarısını artıracak önlemler almalarını getirdi. Örneğin,
Türkiye’den sınava dahil olan öğrencilerin %42’si “ikinci düzeyin” altında performans
gösterirken, Güney Kore’de öğrencilerin sadece %9’u ikinci düzeyin altında
performans gösteriyor. Benzer biçimde, 15 yaş grubu öğrencilerin sadece %5’i “beş
ve üstü düzeyde” başarı gösterirken Güney Kore’de bu sayı %35. Demek ki, eğitim
sisteminde başarılı grupların başarısını aşağı çeken başarısız öğrenci kitlenin başarısını
yükseltmeye çalışmak dikkate alınması gereken ve PISA’nın bize öğrettiği en temel
eğitim politikasıdır. İşte Güney Kore, bu tür “eşitleyici” politikaları etkili biçimde
devreye sokan bir eğitim politikası izlemekte.
“Yönlendirilmiş Kapitalizm” ve eğitim ilişkisi
Güney Kore ilginç bir ülke. Ana hatlarıyla, Soğuk Savaş dönemi de dahil olmak üzere
Kapitalist blokta yer almasına rağmen bazı uygulamalar açısından Sosyalist ve Sosyal
Devlet özellikleri gösteriyor. İstihdam politikaları açısından katı kurallar var ve
şirketler çalışanlarıyla ilişkilerinde Vahşi Kapitalist uygulamalara girişemiyorlar.
Genellikle devlet şirketleri ve küresel büyüklüğü olan Samsung, Hyundai, LG gibi aile
işletmelerinde çalışanlar uzun yıllar çalışabiliyorlar. Ülkede etkili bir genel sağlık
sigortası var.
Bu kapsam altında diğer önemli bir konu devletin ekonomideki ağır eli. Yıllar içinde
azalmasına rağmen Güney Kore’de devlet neredeyse bir Sosyalist ülkedeki kadar
güçlü. 1970’lerde ihracata dayalı kalkınma politikasını başlatan Park hükümeti dört
stratejik alan saptamış ve devlet ve seçilmiş bazı aile işletmelerini bu alanlara
yönlendirmiş. Bu şirketler devletten özel destek almışlar ve bu destekler belirli
ölçülerde bugün de devam ediyor. 1970’lerde belirlenen dört stratejik alan şunlar:
Petrokimya, gemi inşaatı, otomobil sanayi, elektronik. 2000’lerde Güney Kore bu dört
alanda da küresel düzeyde işlev üstlenebilen markalar üretmeyi başardı. Güney Kore
iç pazarını uzun yıllar rekabete kapattı ve doğrudan dış yatırıma sıcak bakmadı. Bazı
kaynaklar, Amerikan sermayesi de dahil dış sermayenin ülkeye girmesine izin
vermeyen “yönlendirilmiş Kapitalizm”in ABD’nin onayından nasıl geçtiğini gündeme
getiriyor. Bu kaynaklara göre, Güney Kore hükümetleri ABD’nin Soğuk Savaş
yıllarında Komünizm karşıtı duruşunu son derece etkili kullanarak ülkeleri için bir
kulvar açmayı başardılar. Bu yorumu yapan kaynağa göre, örneğin Hindistan ve
Filipinler’de 1970’lerde ABD ile ilişki bağlamında Güney Kore’den farksızdı, ancak bu
iki ülke ilerleyen yıllarda ekonomik kalkınmada Güney Kore’nin gösterdiği başarıyı
gösteremediler (http://www.shanghaidaily.com/opinion/shanghai-daily-columnists/SKorean-economic-miracle-looks-ahead-to-next-40-years/shdaily.shtml).
Bu anlamda,
hem merkezi ve planlı ulusal kalkınma politikası, buna koşut olarak eğitime verilen
önem ve eğitime yapılan yatırımlar Güney Kore’nin bugüne gelmesinde stratejik
öneme sahip etkenler olarak görülebilir. Dolayısıyla, insan kaynağının iyi eğitilmesi tek başına yeterli bir koşul değil. Bu insan
kaynağının sahip olduğu bilgi ve beceriyi kullanacak ve istihdam edebilecek bir
ekonominin de hazırlanması gerekiyor. Dolayısıyla, 1960’lardan sonra eğitime artarak
yatırım yapan Güney Kore, 1970’lerde başlayan ihracat odaklı “yönlendirilmiş
Kapitalist” bir stratejiyle yetiştirdiği bu insan kaynağını ekonomik gelişmesinde etkili
bir şekilde kullanabildi. Sonuç olarak, eğitim ve ekonomik kalkınma birbirini
destekleyen sinerjik alanlar olarak birlikte kullanıldı.
Güney Kore örneğinin de kanıtladığı gibi, eğitim ülkeler açısından “stratejik bir
alandır.” Yirminci yüzyılın emperyal gücü ABD ile 1950’lerden sonra göbek bağını hiç
koparmayan, zaman zaman ABD yardımları ile ayakta kalan Güney Kore’de stratejik
düşünen bir kaç kişi sanırım 1950’lerde ABD üniversitelerinde yer tutmaya başlayan
“insan sermayesi” kuramını ciddiye aldılar. Bir ülkenin insan sermayesini, dolayısıyla
bu sermayenin geliştirilmesinin yolu olan “eğitimin” önemini gün yüzüne çıkaran insan
sermayesi yaklaşımı, stratejik sektörleri devletleştirerek küresel rekabet edecek
tekeller haline getirmek gibi ekonomik kararların yanı sıra, Güney Kore’nin bugüne
gelmesinin temel dinamiklerinden birini de eğitim ve eğitime yapılan yatırım
oluşturmaktadır. Zaten bu yatırım olmaksızın küresel rekabet edecek tekellerin
yaratılması da mümkün olmaz.
1950’lerde ulusal geliri ve dolayısıyla kişi başına geliri Türkiye’den daha kötü olan
Güney Kore nasıl oldu da dünya devi dört küresel şirket ve 30,000 Dolar kişi başına
gelirle dünyanın 11. büyük ekonomisi oldu?
Çünkü, Türkiye’yi 1950’lerden sonra “insan sermayesinden” haberi olmayan,
kalkınmayı yol ve baraj inşaatı olarak anlayan zihniyet yönetti de ondan. ABD’nin
Komünizm zafiyetini akıllıca kendi yararına kullanmasını becerebilen Güney Kore’li
siyasetçi ve teknotratların yerine Türkiye’yi 70 cent’e muhtaç eden zihniyet yönetti.
GAP’ı yapacak insanı yetiştirmek yerine GAP’a 35 milyar Dolar yatırdı.
Tren de zaten o yıllarda kaçtı.
Güngör, G. ve A. Göksu (2013). Türkiye’de Eğitimi’nin Finansmanı ve Ülkelerarası Bir
Karşılaştırma, Yönetim ve Ekonomi, 20(1): 59-72.
Prof. Dr. Hasan Şimşek
İstanbul Kültür Üniversitesi
(www.hasansimsek.net)
9 Eylül 2014
Son Güncelleme
Dünya ölçeğinde eğitim çözümleri geliştiren Pearson'ın () raporuna göre en iyi eğitim sistemine sahip ülkeler:
1 - Güney Kore
2 - Japonya
3 - Singapur
4 - Hong Kong
5 - Finlandiya
6 - İngiltere
7 - Kanada
8 - Hollanda
9 - İrlanda
10 - Polonya
11- Danimarka
12- Almanya
13- Rusya
14- ABD
15- Avustralya
16- Yeni Zelanda
17- İsrail
18- Belçika
19- Çek Cumhuriyeti
20-İsviçre
........
34-Türkiye