Afrika’nın güneyindeki bir bölgede hayret verici bir keşfe imza atıldı: yaklaşık 1500 kilometre karelik bir alana yayılan büyük bir metropolün, AnunnakiMetropolü’nün, kalıntılarına. Bu kalıntılar aslında hep oradaymış, insanlar onları daha önce fark etmiş; ama hiç kimsenin onları kimin ya da neden yaptığına dair bir fikri yoktu. Bu güne dek hiç kimse kaç tane olduğunu bilmiyordu. Şimdi ise her yerdeler, binlerce değil yüz binlercesiyle. Anlattıkları hikaye de insanlığın en önemli hikayesidir. Duymaya hazır olmayabileceğimiz türden bir hikaye.
Bu kalıntılar, yaklaşık 10.000 kilometrekarelik daha büyük bir topluluğun parçasıdır ve milattan önce, sıkı durun, 160.000 ile 200.000 yılları arasında inşa edilmiş gibi görünüyor.
Aşağıdaki resim, google-earth ile çekilen birkaç yüz metrelik bir manzaranın yakınlaştırılmış bir görüntüsüdür. Bölge kısmen uzaktır ve yerel çiftçiler bu “halkalara” sık sık rastlamış ve onların geçmişte yerel halk tarafından yapıldığını farz etmişlerdir. Ancak gariptir ki kimse bunların kim tarafından yapıldığını ya da kaç yıllık olduklarını sorgulama gereği duymamıştır.
Araştırmacı ve yazar Michael Tellinger, yıllarca harabeleri gözlemleyerek bölgeyi gezen yerel bir itfaiyeci ve pilot olan JohanHeine ile işbirliği yaptığında bu durum değişti. Heine’ın, bu garip taş temellerin sayısını ve kapsamını görmek için eşsiz bir avantajı vardı ve onların ne kadar önemli olduklarının fark edilmediğini biliyordu.
“Johan beni güney Afrika’nın antik taş kalıntıları ile tanıştırdığında, sonraki bir iki yıl içinde yapacağımız inanılmaz keşiflere dair hiçbir fikrim yoktu. Bugüne kadar biriktirdiğimiz fotoğraflar, eserler ve deliller, diğer tüm medeniyetlerden birkaç yüz ya da birkaç bin yıl değil binlerce yıl önce ortaya çıkmış, kayıp ve hiç görülmemiş bir medeniyetin varlığına şüphesiz olarak işaret ediyor. Bu keşifler o kadar şaşırtıcı ki, daha önce tecrübe ettiğimiz üzere, tarihi ve arkeolojik ana görüş tarafından kolayca kabul görmeyecektir.İnsanlık tarihine dair bakış açımıza tamamen değişik bir yaklaşım gerektiriyor.” diyor Tellinger.
Kalıntılar Nerede Bulundu?
Bölge, dikkat çekici bir sebepten dolayı önemlidir: altın.”Son 500 yıl içinde keşfedilen binlerce antik altın madeni, dünyanın bu bölümünde binlerce yıl yaşamış ve altın kazıları yapmış ve sonra ortadan yok olmuş bir uygarlığa işaret ediyor.” diyor Tellinger.“Ve eğer
burası aslında insanlığın beşiği ise, Dünya üzerindeki en eski uygarlığın faaliyetlerine bakıyor olabiliriz.”
Bu kalıntıların sayısını ve kapsamını görmek için google-earth’ükullanmanızı ve aşağıdaki koordinatlarla başlamanızı öneririm:
Carolina — 25 55′ 53.28″ S / 30 16′ 13.13″ E
Badplaas — 25 47′ 33.45″ S / 30 40′ 38.76″ E
Waterval — 25 38′ 07.82″ S / 30 21′ 18.79″ E
Machadodorp — 25 39′ 22.42″ S / 30 17′ 03.25″ E
Badplaas — 25 47′ 33.45″ S / 30 40′ 38.76″ E
Waterval — 25 38′ 07.82″ S / 30 21′ 18.79″ E
Machadodorp — 25 39′ 22.42″ S / 30 17′ 03.25″ E
Ardından bu dikdörtgenin oluşturduğu alanın içinde düşük bir uçuş araması yapın. Tek kelimeyle muhteşem!
Altın, bir zamanlar burada yaşayan yoğun nüfusa dair bir rol oynamış mıydı? Bölge, harika bir limana yaklaşık 150 mil uzaklıkta ve deniz ticareti böyle büyük bir nüfusu geçindirmeye yardımcı olmuş olabilir. Ama unutmayın – yaklaşık 200.000 yıl öncesinden bahsediyoruz!
Ayrık kalıntılar, çoğunlukla taş halkalardan oluşur. Çoğu kumda gömülüdür ve sadece uydu veya uçaklarla gözlemlenebilir. Bazıları değişen iklim kumları havaya uçurarak, duvarları ve temelleri açığa çıkardığında ortaya çıktı.
Ayrık kalıntılar, çoğunlukla taş halkalardan oluşur. Çoğu kumda gömülüdür ve sadece uydu veya uçaklarla gözlemlenebilir. Bazıları değişen iklim kumları havaya uçurarak, duvarları ve temelleri açığa çıkardığında ortaya çıktı.
“Kendimi oldukça açık fikirli bir adam olarak görürüm ama itiraf etmeliyim ki yeryüzünde insanlar tarafından inşa edilmiş en eski yapılarla uğraştığımızı fark etmem neredeyse bir yılımı aldı.Bunun ana sebebi, önemli hiçbir şeyin Güney Afrika’dan gelmediğinin, güçlü uygarlıkların hepsinin Sümer’de Mısır’da ya da başka bir yerde ortaya çıktığının bize öğretilmiş olması.Bize hep şu öğretildi: Milattan sonra yaklaşık 12. yüzyılda kuzeyden gelen BANTU kabilesinin yerleşik hayata geçişine kadar bu alan avcı-toplayıcılarla ve buşmen(Botsvana ve Namibya’ya komşu Kalahari çölünde yaşayan Güney Afrika halkı) diye adlandırılan insanlarla doluydu ve bu insanlar ne teknolojiye ne de uygarlığa pek katkı sağlamadı.” diye ekliyor Tellinger.
Zengin ve Farklı Bir Tarih
Kaşifler ilk olarak bu kalıntılarla karşılaştıklarında, onların güneyde ilerleyip ve araziye 13. yüzyıldan bu yana yerleşen Bantu halkı gibi göçebe kabileler tarafından yapılan büyükbaş hayvanlar meraları olduklarını varsaydılar.Daha önceböyle yoğun nüfuslu bir topluluk inşa edebilecek herhangi bir eski uygarlığa dair herhangi bir tarihsel bir kayıt yoktu. Bölgeyi araştırmak için çok az çaba sarf edilmişti çünkü kalıntıların kapsamı tam olarak bilinmiyordu.
Son 20 yılda, CyrilHromnik, Richard Wade, JohanHeine gibi insanlar bu taş yapıların göründükleri gibi olmadığını keşfettiler.Aslında şimdi bunların binlerce yıllık eski bir medeniyetin antik tapınakları ve astronomik gözlem evlerinin kalıntıları olduğuna inanılıyor.
Bu dairesel kalıntılar devasa bir alana yayılır ve sadece havadan ya da modern uydu görüntüleri ile gerçek anlamda değerlendirilebilir. Birçoğu neredeyse tamamen aşınmış veya tarım ve iklim nedeniyle toprakla kaplanmıştır. Bazıları gerçek ve büyük boyutlarını ortaya koyacak kadar uzun süre dayanmıştır; bazı bölgelerde duvarlar 5 fit boyunda ve bir metre genişliğindedir. Tüm şehir veya metropole gelecek olursak son derece gelişmiş bir uygarlık tarafından geliştirilen iyi planlanmış bir topluluk olduğu çok açıktır.Antik altın madenlerinin sayısı, topluluğun neden burayı seçtiğinin göstergesi. Peru’daki İnka yerleşimlerinde bulunanlara benzeyen, toprağı ve teraslı tarımı birbirine bağlayan ve yüzlerce kilometre uzanan yollar bulduk. Ancak şu soru cevabını bekliyor: 200.000 yıl önce insanlar bunu nasıl başarabildi?
Çeviren: Özlem SEİS