Hans Morgenthau diplomasiyi “ulusal çıkarların barışçıl yollardan korunması” olarak tanımlamıştır. Bir diğer tanıma göre diplomasi “uluslararası ilişkilerin barışçı yol ve araçlarla yürütülmesi sanatıdır”. Hüner Tuncer’e göre diplomasi “devletler arasındaki ilişkilerin müzakereler aracılığıyla sürdürülmesidir”. Ernest Satow’a göre ise diplomasi “hükümetler arası ilişkilerde zekânın barışçı araçlarla kullanılmasıdır”. Hedley Bull’a göre diplomasi “uluslararası ilişkilerin resmi görevlilerce barışçı yollardan sürdürülmesidir”. Bu tanım günümüzde fazlasıyla yetersiz kalmaktadır zira diplomasi yalnızca devlet görevlilerine ve diplomatlara bırakılmayacak kadar önemli ve yaygın bir hal almıştır.
Diplomasinin araçları ikna, uzlaşma ve güç kullanma tehdididir. Hans Morgenthau’ya göre Savaşın başladığı yerde diplomasi başarısız olmuş demektir. Zira barışçıl yollarla sorun çözümlenememiş ve savaş ortaya çıkabilmiştir. Diplomasi yalnızca yabancı ülkelere karşı yapılmaz. Ülke içerisindeki farklı gruplara karşı da diplomatik faaliyetler yürütülür. Bu nedenle diplomasi ülke içerisinde ve dışarısında olmak üzere iki boyutta yürütülür ve bu iki boyut zaman zaman birbirleriyle de etkileşim içerisindedir. İngiliz Başbakanı Lord Palmerston’un sözü diplomasinin kirli yönünü gözler önüne serer; “İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır”. Diplomasi işte ülkelerin bu çıkarlarını askeri yollar dışında korumasını sağlar.
Günümüzde devletlerin ayakta kalabilmesi için yalnızca askeri açıdan güçlü olması yetmez, mutlaka diplomatik açıdan da gelişmiş olması zorunludur. Diplomasinin altın kuralı özde kararlı ancak üslupta yumuşak olmaktır. Arzu edilen neticeye ulaşmak için hem “mücadele” edilmeli, hem de daha fazla zarardan kaçınmak adına “uzlaşma” aranmalıdır. Diplomasi dar manasıyla Dışişleri Bakanlıklarında çalışan kariyer diplomatlar (meslek memurları) tarafından uygulanır. Ayrıca siyasetçiler ve onlar tarafından görevlendirilen özel temsilciler de diplomat gibi görev yaparlar. Daha geniş anlamıyla ise bütün vatandaşların ülkelerini temsil etme adına diplomatik görev yaptıkları iddia edilebilir.
Diploma sözcüğü eski Yunancada “ikiye katlamak” anlamına geliyordu ve ikiye katlanmış resmi belge ve evraklar için kullanılırdı. Ülkeler arasındaki ilişkiler geliştikçe bu belgeleri hazırlayan, saklayan kâtipler ortaya çıktı ve ilk diplomatlar olarak görev yaptılar. Diplomasi kavramını uluslararası ilişkilerin yürütülme sanatı anlamında ilk kullanan kişi ise 1796 yılında Edmund Burke’dür. Geçici diplomasiden daimi diplomasiye geçiş ilk kez 15. yüzyıl İtalyan devletlerinde başladı. Daha sonra Avrupa ülkelerinde hızla yaygınlaştı ve artık her ülkenin başka ülkelerde temsilci bulundurması anlayışı gelişti. Milliyetçilik düşüncesinin artmasıyla beraber diplomasi de doğal olarak gelişti. 1815 Viyana Kongresi’nde diplomatların yasal statüsü belirlendi.
Diplomatlar hükümetlerce belirlenen dış politikayı yürütmekle sorumlu devlet görevlileridir. Bu nedenle dış politikadaki başarısızlıklar esas olarak hükümetlerin mesuliyetindedir. Diplomatlar hükümetlerin belirledikleri ana hatlar doğrultusunda ülkeleri için en faydalı olan adımları atmakla yükümlüdürler. Diplomatların 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi’ne dayalı ayrıcalıkları vardır. Diplomatların görevleri (1) ülkelerini temsil, (2) devletlerinin ve vatandaşlarının çıkarlarını korumak, (3) tayin edildikleri ülkelerde devletleri adına müzakerelerde bulunmak, (4) görev yaptıkları ülkeler hakkında kendi ülkelerine bilgiler aktarmak (5) ve kendi ülkeleriyle görev yaptıkları ülkeler arasında dostça ilişkiler geliştirmek olarak özetlenebilir.
Müzakereler esnasında diplomatların yaratıcı olması, gerektiğinde sert, gerektiğinde yumuşak pozisyon almaları beklenir. Osmanlı’da ilk daimi temsilcilikler III. Selim döneminde 1790’larda açılmıştır. Ancak yabancı devletlerin daimi temsilcilikleri 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı’da bulunmaktaydı. Dışişleri Bakanlığı Umur-u Hariciye Nezareti adıyla 1835 yılında kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan devraldığı diplomasi geleneğini ulusal onur, eşitlik ve bağımsızlık idealleriyle destekleyerek devam ettirmiştir. 1924’te 39 dış temsilciliği olan Türkiye Cumhuriyeti’nin günümüzde 185 dış temsilciliği bulunmaktadır.
Onur Öymen’e göre diplomasi sadece günlük olaylarla, sorunlarla uğraşmaz, ileride ortaya çıkabilecek olasılıklara göre çözüm önerileri de hazırlar. Bugün izlenen bir politika veya alınan bir karar, belki de bundan uzun yıllar sonra olumlu veya olumsuz bir etki yapabilir. Fransızların dediği gibi, “hükümet etmek geleceği görebilmektir”. Diplomasiye bu geleceği görme yeteneği açısından bakıldığında Amerikan Başkanı Wilson’ın son derece başarısız olduğu ortaya çıkar. Wilson I. Dünya Savaşı sonrasında dünyada barış ve istikrarın sağlanabileceğini zannetmiş, oysa dünya o güne kadar görmediği ölçekte büyük savaşları bu “tüm savaşları bitiren savaş” olarak lanse edilen savaştan sonra yaşamıştı. İngiltere Başbakanı Churchill de Mussolini’ye olumlu bakışı ile geleceği görme konusunda başarısız olduğunu ispatlamıştır. Wilson ve Churchill’in aksine Atatürk’ün geleceği görme yetisi çok üst düzeydedir. Atatürk II. Dünya Savaşı’nın çıkacağını önceden görmüş ve 1936 Temmuz’unda İngiliz büyükelçi Percy Loraine’i çağırarak Akdeniz’de yayılmacı İtalya’ya karşı Türkiye-İngiltere işbirliğine devam edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Atatürk’ün 1932 yılında Amerikalı General Mac Arthur ile yaptığı konuşma da II. Dünya Savaşı’nda hakkındaki öngörüleri açısından önemlidir. Atatürk bu konuşmada Almanya’nın ABD’nin savaşa girmesiyle mağlup olacağını ancak Sovyetlerin bu savaştan karlı çıkacağını belirtmiştir. İleri görüşlülük diplomaside başarının en önemli koşullarından biridir. Bir diğer başarı koşulu ise uzun vadeli düşünerek sabırlı olmaktır. Bazı ihtilaflar uzun yıllar sürebilir. Bu nedenle aceleci olmamak, haklı olunan konularda ısrar etmek gereklidir.
Uluslararası ilişkilerde en geçerli yöntem müzakeredir. Devletlerin temsilcileri bir araya gelerek mevcut sorunları tartışır, ülkelerinin çıkarlarının örtüştüğü noktaları saptayıp anlaşmaya varmaya çalışırlar. Dışarıdan sanıldığının aksine, özellikle önemli ulusal çıkarların söz konusu olduğu konularda görüşmeler çok sert geçer ve hatta bazen silahsız savaşı andırır. Diplomatların kendilerine özgü bir dilleri vardır. Örneğin “çok açık ve samimi bir görüşme oldu” denilmişse, bu genelde ciddi görüş ayrılıklarının bulunduğunu gösterir. “Görüşlerinizi ilginç buldum” denmesi aslında dinlenilen fikirlerin saçma olduğunu anlatan bir ifadedir. Ayrıca diplomatik temaslarda görüntü aldatıcı olabilir. Karşıt fikirleri savunan ve hiç anlaşamayan taraflar bile objektiflere gülümseyerek poz verirler. Ancak bu gülen yüzlere bakarak işlerin iyi gittiğini düşünmek hatalı olur. Dış politikada görüntülere aldanmamak gerekir.
Diplomatik müzakereler bir anlamda devletler arasındaki pazarlıklardır. Bir ülke içerisindeki anlaşmazlıklar hukuk yoluyla çözümlenebilir. Ama iki egemen devlet arasındaki sorunlar iç hukuktaki gibi bağlayıcı olan bir hukuk sistemiyle çözülmez. Bu nedenle uluslararası sorunlar ender olarak hukuk yoluyla çözülür, daha çok müzakere yoluyla tatlıya bağlanır ya da bağlanamaz. Devletler bazı durumlarda müzakerelere başlamamayı da tercih edebilirler. Bu da bir taktiktir. Müzakerelerden avantajlı çıkacağını düşünen taraf, genelde masaya oturmaya daha isteklidir. Müzakerelerde güçlü hisseden taraf genelde ödün vermeye yanaşmaz. Bu yüzden müzakereler çok uzun zaman alabilir. Karşı tarafa müzakere teklifinde bulunmak her zaman çözüme ulaşılmasını istemek anlamına gelmez. Bazen gerginliği azaltmak ve tansiyonu düşürmek için de böyle bir yola gidilebilir. Müzakerelerde tarafların eşit olması önemlidir.
Devletler arasındaki müzakerelerin büyük çoğunluğu kapalı kapılar ardında cereyan eder. Bu diplomasinin tabiatının bir gereğidir. Yüzyıllar boyunca uluslararası ilişkiler gizlilik içinde yürütülmüştür. Bu nedenle “sessiz diplomasi” dediğimiz diplomasi türü 19. ve 20. yüzyılın başlarında çok yaygındır. Büyük devletler güç dengelerini sessiz diplomasi ile belirlerdi. Dünya Savaşları öncesi ve sürecinde birçok böyle sessiz diplomasi sonucu oluşmuş gizli anlaşmaların olduğu daha sonraları ortaya çıkmıştır. Günümüzde de eskisinde olduğu şekilde olmasa da liderlerin kişisel iletişimleri vasıtasıyla bir sessiz diplomasinin olduğu söylenebilir. Diplomasi gülümseyen yüzler, nazik sözler ve kapalı kapıların ardında bir nevi silahsız savaştır. Masa başında dahi ciddi gerginlikler yaşanabilir. Türkiye’nin Lozan Antlaşması koşullarını kabul ettirmesi İsmet Paşa’nın inatçı yapısı sayesinde gerçekleşmiş çok önemli bir diplomatik zaferdir. (1)
Diplomasi aynı zamanda, askeri güç kullanımı barındırmayan, devletler arasındaki en iyi iletişim yoludur. Uluslararası örgütlerin, güçler dengesi sağlama niteliği bakımından diplomasinin en kullanışlı aracı olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden diplomasi; düzeni, güçler dengesini sağlama ve koruma, ulus devletler arasındaki ilişkileri sağlamlaştırma konularında oldukça önemlidir. Eğer ülkeler arasında savaş ya da bir askeri harekât yoksa orada diplomasi etkili demektir, yani savaşlardan veya askeri harekâtlardan kaçınmak için diplomasi oldukça önemlidir.
Realistlere göre, bu bağlamda, özellikle devletler arasındaki çıkarlar ve ekonomik ilişkiler göz önünde bulundurulmalıdır, çünkü bu çıkarlar ve ekonomik ilişkiler diplomasi pratiğini kolaylaştırır. Daha önce de bahsettiğim gibi diplomasi bir sanat ve bilimdir, bu yüzden de diplomasi uygulayıcıları olan diplomatların da yetenekli ve zeki olmaları, kendi ülkelerinin dış politikalarını şekillendirebilmek için ise gerekli bilgi birikimine sahip olmaları gerekir. Diplomatlar bütün ülkelerin kültürlerini, ekonomilerini ve politikalarını iyi gözlemlemelidir. Bu yazımda, diplomasinin fonksiyonlarından yola çıkarak etkili bir diplomasinin ve yetenekli bir diplomatın ülke politikaları üzerindeki olumlu etkilerinden bahsetmek istiyorum.
Diplomasinin ilk ve en önemli fonksiyonu, devletler arasındaki müzakereler/görüşmelerdir. “İki temsilci arasındaki görüşmeler diplomasinin temel bileşenidir, çünkü temsilciler bunu yaparak ortak ilgi alanları bulurlar.” Yukarıda da bahsettiğim gibi, çıkarlar-ilgi alanları- , devletlerin diplomasiyi kullanarak aralarındaki sorunlara çözüm bulmaları konusunda önemlidir. Bu yöntem, savaş yoluyla çözüm bulmaktan daha güvenli ve basittir.
Diplomasinin ikinci fonksiyonu “devletler hakkında bilgi toplanılması ve devletlerin dış politika hedefleri hakkında değerlendirmede bulunulmasıdır.” Daha önce de bahsettiğim gibi diplomatlar ülkeleri ekonomik, politik ve kültürel açıdan çok iyi gözlemlemelidir. Yaptıkları bu gözlemleri kullanarak bilgi toplamalı, daha sonra ise bu bilgileri kullanarak analiz ve sentezler yapmalı ve gerektiğinde kendi ülkesinin dış politikasına müdahale etmelidir. 18. yy ve 19. yy da, dönemin güçlü devletleri Britanya, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti’nde çeşitli elçilikler açarak Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklar hakkında bilgi toplamışlar ve bu bilgileri Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak amacıyla azınlıkları kışkırtarak kullanmışlardır. Azınlıklar bağımsızlıklarını kazandığına göre, diplomasinin bu fonksiyonu da işler haldedir.
Diplomasinin üçüncü fonksiyonu iki ülke arasındaki politik, ekonomik ve kültürel bağların artırılması, sağlamlaştırılmasıdır. Diplomasinin bu fonksiyonu ile devletler savaşlardan ya da askeri harekâtlardan kaçınırlar, çünkü ekonomik çıkarlar devletler için önemlidir ve dış politika alanında karar alıcılar, dış politikalarını askeri kapasitelerine göre değil; ekonomik çıkarlarına göre oluştururlar.
Diplomasinin dördüncü ve son fonksiyonu ise “diplomasinin uluslararası hukukun uygulanması konusundaki kolaylaştırıcı rolüdür.” Uluslararası hukuk, uluslararası sistemdeki dengeyi ve düzeni sağlayıcı kurallar bütünü, devletler için denetleme ve dengeleme mekanizmasıdır. Yani devletler diplomasi aracını kullanarak –başka devletleri gözlemleyerek davranışlarının yasal ya da yasal olmadığını tespit eder- uluslararası hukukun uygulamalarını denetler.
Diplomasi, savaşları ve askeri harekâtları önler, fakat devletlerin askeri imkân ve kabiliyetleri de diplomasinin işleyişi konusunda etkilidir. Şöyle ki bir devletin güçlü ve teknolojik askeri yapısı, diğer devletler için tehdit oluşturur. Devletler diplomasiyi kullanırken, aynı zamanda başka devletlere blöf yapmak amacıyla kendi askeri yapılarıyla da gösteriş yaparlar, bu hamle, askeri yapısı güçlü olan devleti bir adım öne geçirir. Bu konuda söylenildiği gibi: “Askeri güç olmadan uygulanan diplomasi, enstrüman olmadan yapılan müziğe benzer.” (2)
(1) http://ydemokrat.blogspot.de/2011/09/diplomasinin-gercek-yuzu.html
(2)http://akademikperspektif.com/2014/12/08/uluslararasi-iliskilerde-diplomasi-etkisi/