İki Mustafa Kemal vardır:
Biri ben, et ve kemikten…, diğeri sizler, ölümsüz olan.
M. K. Atatürk
1- Bir temel prensibim vardır benim, her zaman geçerli olan: Milliyetler prensibi!... Bu prensip bir milletin diğer milletlere nispetle bir karakter, doğal ya da kazanılmış kendine özgü bir karakter sahibi olmasıdır. Diğer milletlerden farklı bir varlık oluşturmasıdır; çoğunlukla onlardan ayrı, ancak onlara paralel olarak gelişmeye çalışmasıdır. Bu prensibe göre her birey ve her millet kendi hakkında iyi niyet bekleme, topraklarına kayıtsız sahip çıkmayı talep etme hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasını yasaklayan veya sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak hak ve özgürlüğüne sahiptir.
2- Milliyet sorunu bireysel ve ortak özgürlük sorunudur. Milliyetler prensibi bize hangi milletlerin özgür, hangilerinin özgürlükten yoksun olduklarını, yani millet adını taşımaya hangilerinin layık olduklarını gösterir.
3- Milliyet teorisini, millet idealini yok etmeye çalışan görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bunlardan hiçbirinin uygulanması mümkün olamamıştır. Çünkü tarih, olaylar ve gözlemler; insanlar ve milletler arasında, milliyetin daima hâkim ve belirleyici olduğunu göstermiştir. Milliyet prensibi aleyhindeki büyük çapta fiilî girişimlere rağmen, milliyet duygusunun öldürülemediği ve kuvvetle yaşadığı görülmektedir.
4– Bize gelince, biz doğrudan doğruya milliyetçiyiz, Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyet’imizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun bireyleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. Türkiye Türklerindir, milliyetçilerin ilkesi kısaca budur.
5- Türk Devleti milliyetçidir. Türkiye milliyetçi bir cumhuriyettir. Biz ne bolşeviğiz, ne komünist, ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetçiyiz, dinimize saygılıyız. Milli ülküye sadığız. Türk milliyetçiliği Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumak, saklı tutmak demektir. Ancak aynı zamanda ilerleme ve gelişme yolunda, uluslararası ilişkilerde, bütün çağdaş uluslara paralel olarak, onlarla uyum içinde yürümek demektir.
6- Benim ulusçuluğumun amacı, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında bir dayanışma duygusu yaratmaktır, bir “biz” duygusu yaratmaktır. Yirmiyi aşkın etnik kökenden gelen insanlardan çağdaş bir toplum yaratmaktır; ırkına, diline, inancına bakılmaksızın… Yurdunu ve üzerinde yaşayanları sevmeye dayalı, bin yıllık beraberliğin yarattığı ortak değerlere dayalı bir ulus yaratmaktır. Milliyetçilik aynı topraklar üzerinde benzer koşulları paylaşan insanların, dışa karşı korunma ve dayanışma gereksinmelerini karşılayan bir ideolojidir. Buna kısaca uluslaşma denir. Aşiret düzenini aşmak; etnik, yöresel, inançsal ayrımların ötesine geçmek demektir. Aynı topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında bir paylaşma duygusunun, bir “biz” duygusunun doğması demektir.
7– Benim milliyetçiliğim sınır ötesi bir hedef gözetmez, ırkçı değildir, çoğulcu bir milliyetçiliktir. Irk, din, dil, mezhep,… bakımından herhangi bir ayrılık gözetmez, kaynaştırıcı ve birleştirici bir milliyetçiliktir. Yurtta ve dünyada barışı özenle gözeten, asla saldırgan olmayan, ulusu olmayacak emeller ardında serüvene sürüklemeyi reddeden bir ulusçuluktur. “Dünya yurttaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir” dediği için, bugünün UNESCO düşüncesine öncülük etmiş olan, insansever bir ulusçuluktur.
8- Türk milleti millî duyguyu dinî duyguyla değil, insanî duyguyla yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında, millî duygunun yanı sıra insanî duygunun şerefli yerini de muhafaza etmekten övünç duyar. Çünkü Türk milleti bilir ki bugün uygarlığın yolunda bağımsız ve ancak kendilerine paralel yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insanî ve uygar ilişkiler, gelişmemizi sürdürmek için elbette lazımdır. Ve yine Türk milleti her uygar millet gibi geçmişin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla, uygarlık âlemine hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir eder, hatıralarını saygıyla saklar. Türk milleti insanlık âleminin samimî bir ailesidir.
9- Ben bir ulus-devlet olarak kurdum Türkiye’yi, hep ulus devleti savundum. Ancak bu elbette kapıları dışarıya kapatmak anlamına gelmez. Devletimizi kurarken, birçok bölgesel işbirliği ve dayanışma girişimlerinin öncülüğünü ben yaptım, “Tam bağımsızlık” ilkesinin savunucusu olan ben!...
10- Biz başka toplumların deneyimlerinden yararlanmaktan yanayız; ancak “taklit”e karşıyız. “Biz kendimiz olmalıyız” düşüncesini savunuruz.
11– Benim milliyetçilik anlayışım bir ''kültür milliyetçiliği''dir. Başlıca özellikleri, ''mistik'' değil gerçekçi, ''dogmatik'' değil ''rasyonalist'' oluşu ve ''irredentisme''e yer vermeyişidir. Öte yandan, eğitim ve öğretimin temel taşı olan laiklikle bütünleşme halinde bulunduğu için de ''din'' faktörü, bundan başka ''ırk'' faktörü benim milliyetçiliğimin dışında kalır. Benim Milliyetçiliğim bir mazlum milletler milliyetçiliğidir, dolayısıyla anti-emperyalist, anti-kolonyalisttir. İnsancıllığı temel alır, bütün ırk, dil, din farklarını reddeder.
12- Benim milliyetçilik anlayışım, ''geçmiş''e değil ''çağdaş'' olana ve ''gelecek''e dönüktür.Amacım, ulusal ile evrenseli, ulusalcılık ile insancıllığı buluşturarak, Türkiye’nin, çağdaş dünyada yerini almasıdır, ancak “kendi kimliği ile!... Hem köklerinden kopmamış, hem evrenselle bütünleşmiş bir Türkiye olarak…
13- Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyarız, onlara değer veririz. Bütün gereklerini tanırız milliyetlerinin. Kendi milletimizin varlığı ve mutluluğu için ne istiyorsak, onlar için de aynısını isteriz.
14- Bizim milliyetçiliğimiz bencil değildir, gururlu bir milliyetçilik değildir. Dış siyasetimizde başka ulusların hukukuna saygılıyız. Ancak hakkımızı, hayatımızı, ülkemizi, namusumuzu savunuruz, savunacağız. Milletleri yönetenler doğal olarak öncelikle kendi milletinin varlığını sürdürmek, kendi milletinin mutluluğunu gerçekleştirmek ister.
15- Benim milliyetçiliğim Müdafaai Hukuk milliyetçiliğidir. Bugün benim milliyetçiliğimi savunur görünenlerin, içtenliklerine beni inandırabilmeleri ancak iki şartla mümkündür: Bir, her şeyden önce, ülkemizde yeniden ‘ayrıcalıklar’ arayan yabancılara karşı tam bağımsızlığı gerçekten savunacaklar; iki, Ulusal Egemenlik İlkesinin işleyişini kusursuz sürdürecekler. Hakikî milliyetçi, benim gözümde milletinin bağımsızlığını, milletinin hak ve çıkarlarını savunan kimsedir.
16- Biz milliyet dâvâmızı bilinçsiz ve ölçüsüz bir dâvâ şeklinde düşünmeyiz ve savunmayız. Bizim milliyet davamız siyasî bir mücadele konusu olmadan önce, bilinçli bir ülkü sorunudur. Bilinçli ülkü demek pozitif bilimlere, bilimsel yöntemlere dayandırılmış bir ülkü, bir hedef demektir. O halde propagandalarımızda bilimsel yöntemleri kullanırız. Hareketlerimizin imkân sınırlarını ve önceliklerini mutlaka hesaba katarız.
17- 1923’ün ilk ayları… Büyük zaferin coşkusu içindeyiz. Ancak biliyordum ki bu bir son değildi, her şey yeni başlıyordu. Yapılacak çok işimiz vardı çünkü. Bunları halkıma anlatmalı, halkımı aydınlatmalıydım. Açıklanacak konulardan biri de milliyetçilikti; yurttaşlarıma milliyetçiliğin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini de anlattım. Kültür sorunu, millî karakter, millî birlik, milliyet duygusu, Türk benliği, milliyetimize düşman olanlarla mücadele gibi konuları açtım, izah etmeye çalıştım. Tarih 2 Şubat 1923, İzmir’deyim. Yurttaşlarıma hitap ediyorum:
18- Yurttaşlarım! Bizim bir kültür sorunumuz vardır. Yapacağımız işlerde başarılı olmak ve başarıları sebatla ve esenlikle yürütebilmek için kuvvetli karakter sahibi olmak zorundayız. Bizim kuvvetli karakterimiz tabii milli karakterimizdir. Daima ve daima bu milli karakterimizi yükselterek korumamız lazımdır. Belki bu ifadeden milliyetçilik çıkar. O çıkar. Ancak bunu diğer vatandaşlarımızın, yani bütün vatandaşlarımızın birbirine karşı kötü yorumlamasına yer yoktur.
19- Zira Türkiye halkı denildiği zaman biliyorsunuz ki, o yazgısını birleştirmiş olan, duygu ve din bakımından birbirine kalplerini bağlamış olan insanlardan meydana gelmiştir. Bunların içinde soy bakımından çeşitli olanlar vardır. Fakat karşı soydan olanlardan birinin diğeri üzerinde onun milliyetini mahvedecek bir davada bulunmasına gerek yoktur. Fakat her biri için ayrı ayrı olduğu gibi, Türkler için de daima sadık kalmak, milli karakterlerini yükseltmek, bütün girişimlerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada gevşeklik büyük felaketlerin sebebi, yapıcısı olur.
20- Nitekim şimdiye kadar olmuştur. Milliyet duygusu, başlı başına bir topluma kuvvet ve sağlamlık kazandıran ve hayat yeteneğini genişleten bir niteliktir. Bunda cahil olan, bunda gafil olan insanlardan meydana gelen bir toplum, bir soy çürümeye mahkûmdur ve böyle bir toplumun içinde zaten gereği kadar sağlamlık ve kuvvet olamaz, böyle bir toplum ve böyle bir millet devlet kuramaz. Açık söyleyelim ki, Türkler bu noktadaki gafletlerinin çok cezalarını görmüştür. Bu gafletin de sebebi ve müsebbipleri, hırs ve şanını tatmin etmek için milletin egemenliğini gasp etmiş olan kimselerdir.
21- Örneğin Osman Gazi bir devlet kurmuştur, bir kurucudur. Bu bakımdan büyük bir tarihî şahsiyettir. Fakat benim gözümde soyu ve asli unsuru -ki kendisine o devleti yaptıran milleti- adeta mahvetmek için yaratılmış bir insandır. Zira her şeyi unutmuştur. Bir varlığı, kendi adı içinde boğmak istemiştir. Ve böyle Osmanlı milleti diye doğal olmayan, makul olmayan bir millet yaratmak istemiştir. Bunun sonucu ne oldu? Efendiler! Aslî unsur bu adın fedakârlığı altında gerçekten benliğini unuttu. Fakat buna karşılık aynı adın benliğini unutmadı. Belki her gün ve her gün biraz daha güçlendirdi. Gaflete sapmış olan Türkleri çiğnediler, ezdiler ve kovdular.
22- Biliyorsunuz ki Makedonya’da mücadeleler oluyordu sürekli. Türkler, Bulgarlar, Sırplar vuruşuyorduk. Niçin vuruşuyorduk? Ben o zaman bilmiyordum ve benim gibi birçokları da bilmiyordu. En çok çarpışanlar en az biliyordu. Gerçekte onlar milliyetlerini göstermeye, varlıklarını kanıtlamaya çalışıyorlardı. Biz onlara diyorduk ki: canım hepimiz Osmanlıyız, aramızda fark yoktur. Susmadıkları için tepelemeye çalışıyorduk. En sonunda onlar bizi tepelediler ve bizi kovdular.
23- Onun için vereceğimiz kültür bu noktadan olacaktır. Çocuklarımız bileceklerdir ki, milliyetimize ve onun muhafazası için lazım gelen koşullara düşman olanlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ve çocuklarımızı öyle yetiştireceğiz ki, bu mücadeleye gerçekten yetenekli olsunlar; bu mücadelenin dayandığı her türlü donanıma sahip bulunsunlar. Ve şuna kesinlikle emin olalım ki, bu şekilde donanmış olmayan toplum, bugünkü mücadeleye karşı duramaz. Eğitim ve öğretim bahsinde benim söyleyeceğim sözlerin hepsini, hepiniz söyleyebilirsiniz. Bizim burada söyleyeceğimiz sözleri, çok zamandan beri çok insanlar söylemiştir. Onun için sözden çok fiilen yapmaya girişeceğiz. Fiili girişimlerimizin sonuçlarıyla arzularımızı, amaçlarımızı ve görüşlerimizi ifade ve ispat edeceğiz.
24- Yabancı bir gazeteciye verdiğim mülakatta ise milliyetçilik anlayışımın diğer yönlerini açıkladım: Türklük temelini, bencil olmayışını, ekonomik yönü gibi… Tarih 13 Temmuz 1923’dü. Dedim ki:
25– Benim milliyetçilik fikrim, aynı soydan, dinden ve tabiattan bir halkın milliyetçiliğidir. Yüzlerce yıl boyunca Türk İmparatorluğu, Türklerin azınlıkta olduğu karmaşık bir insan yığınıydı. Daha başka sözde azınlıklarımız da vardı ve bunlar, sıkıntılarımızın büyük kısmının kaynağı olmuşlardı; bu ve eski fetih düşüncesi… Türkiye’nin gerilemesinin bir sebebi, bu ziyadesiyle zor hükümdarlık (= yönetim --) sorunu yüzünden kendisini tüketmiş olmasıydı. Eski İmparatorluk çok büyüktü ve her an başına bir bela açılmasına elverişliydi.
26– Oysa, bu eski zor, baskı, fetih ve yayılma fikri, Türkiye’de ebediyen ölmüştür. Eski İmparatorluğumuz, Osmanlıydı. Bu da, zor ve baskı demekti. Bu kelime artık sözlüğümüzden atılmıştır. Biz şimdi Türküz, sadece Türk... İşte bunun içindir ki, Woodrow Wilson’un gayet iyi ifade ettiği kendi kaderini belirleme idealine dayanan, Türklere ait bir Türkiye istiyoruz. Bu, milliyetçilik demektir ama, Avrupa’nın pek çok yerlerinde kendi kaderini belirlemeyi engelleyen bencil türden bir milliyetçilik değildir, ne de keyfî gümrük duvarları ve sınırlar demek... Bizim milliyetçiliğimiz, ticarette açık kapıyı, ekonominin yeniden canlandırılmasını, bir anavatanda şekil bulan, ülkesi üzerinde gerçek anlamda bir vatanseverliği ifade eder. Kan ve fetihle dolu bunca yıldan sonra nihayet Türkler, bir anavatana kavuşmuşlardır. Bunun sınırları belirlenmiş, dert kaynağı olan azınlıklar ayrılmıştır. İşte bu sınırların içinde yerimizi korumak ve kendi kurtuluşumuz için çalışmak, kendi evimizin efendileri olmak niyetindeyiz.
27– Avrupa’da barışı ve yeniden inşayı engellemiş olan şey nedir? Sadece şu: Bir milletin diğerine müdahalesi, daha önce bahsettiğim, haris, bencil milliyetçiliğin bir parçası... Bu, ekonominin yerine siyasetin geçmesi sonucunu doğurmuştur. Küçük hesaplı siyaset, dünyanın baş belasıdır. Bizim güçlükle kazandığımız Türk bağımsızlığını engellemeye çalışan, milliyetçiliğimizi kötüleyen, bunun doğu komşularımızı fethetme arzusunu maskeleyen bir örtüden ibaret olduğunu söyleyen, ekonomiyi yönetecek yetenekte olmadığımızı ileri süren milletler var. Bakalım, göreceğiz. Yeni Türkiye’nin ilk ve en önemli düşüncesi, siyasal değil, ekonomiktir. Biz, dünya tüketiminin olduğu gibi, üretiminin de bir parçası olmak istiyoruz.
28- Biz ne yazık ki milliyet düşüncesini uygulamada çok gecikmiş, çok ihmal göstermiş bir milletiz. Milletimiz, böyle, milliyetinden gaflette oluşunun çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu dâhilindeki türlü kavimler hep millî inançlara sarılarak, milliyet idealinin kuvvetiyle kendilerini kurtardı. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimiz zaafa uğradığı an bizi hor gördüler, hâkir gördüler. Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmuş olmamızmış. Ancak bu felaketten ders almayı bildik: İhmalimizin zararlarını fazla faaliyetle, gayretle telafiye çalıştık; tarihimizi, dilimizi, kültürümüzü ortaya çıkarmaya çalıştık.
29- Sen ey Türküm diyen ve sen sevgili milletim! Dünya size saygı mı göstersin istiyorsunuz, o zaman önce siz kendi benliğinize, kendi milliyetinize saygı gösterin; duygu olarak, fikir ve eylem olarak, bütün fiil ve hareketlerinizle sahip çıkın!... Bilin ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avı olur.
30- Sevgili gençler! Millî varlığınıza düşman olanlarla sakın dost olmayın. Böylelerine karşı bir şairimizin dediği gibi “Türküm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi” deyin. Ancak düşmanlarınıza bu hakikati ifade ettiğiniz gündür ki erişeceksiniz kurtuluşa. Kanaatinize, ülkünüze, geleceğinize yan bakanı düşman bildiğiniz gün, ulusal benliğe uzanacak her eli şiddetle kırdığınız, milletin önüne dikilecek her engeli devirdiğiniz gün erişeceksiniz gerçek kurtuluşa. Ve sizlerle, sizin gibi aydın, azimli, imanlı gençler sayesindedir ki kurtuluşa mutlaka ulaşacaktır milletimiz.
31- Bir ülkümüz vardır bizim, Milli Ülkü adını verdiğim. Milli Ülkü; milletimizin karakterini, yorulma bilmez çalışkanlığını, yaradılıştan sahip olduğu zekâsını her yola başvurarak yükseltmektir. Milletimizin bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu devamlı olarak her türlü araç ve önlemlerle geliştirmektir! Ben milletimin Millî Ülkü’ye doğru, tam bir bütünlükle yürüdüğünü gördüm ve şöyle dedim: Türk Milleti’nin büyük millet olduğunu bütün uygar dünya az zamanda bir kere daha anlayacaktır. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygar görevi yapmakta başarılı kılacaktır onu.
32- Ve o kaçınılmaz gün geldiğinde, sevgili yurttaşlarım, bu dünyadan ayrılış saatiniz geldiğinde, Türk milletine veda ederken, çocuklarınıza, sizden sonrakilere söyleyeceğiniz son sözü hatırlayın:“Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyeti’ne, Türklüğün geleceğine ait ödevlerim bitmemiştir, onları siz tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.” Yine hatırlayın ki bu söz bir bireyin değil, Türk ulusunun duygusunun ifadesidir. Her Türk bunu bir parola gibi kendisinden sonrakilere tekrar ederek son nefesini verecektir. Her Türk bireyinin son nefesi, Türk ulusunun nefesinin sönmeyeceğini, onun sonsuz olduğunu göstermelidir dünyaya. Yüksel Türk, senin için yüksekliğin sınırı yoktur. Parola budur.
Cihan Dura
18.12.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder