TARIM SEKTÖRÜNÜN EKONOMIK KALKINMADAKİ ROLÜ
Giriş
Tarım, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda yaşayan halkın geçim kaynağını sağladığı temel bir sektördür. Ayrıca, tarım sektörünün ulusal ekonomilere, halkın temel gıda maddelerinin üretimini garanti ederek, nüfusun önemli bir kısmına istihdam olanağı sağlayarak, ulusal gelire ve ihracata destek olarak ve sanayi sektörüne ara malı sağlayarak ve talep yaratarak katkılar sağlamaktadır. Tarımdan sanayiye olan destek; hammadde, iş gücü ve sanayi ürünlerine talep yaratma destekleri şeklinde olabilmektedir.
Tarım sektörü, gelişmekte olan ülkelerde gelişme sürecinin ilk evrelerinde ekonominin en önemli sektörü konumundadır. Bu dönemde tarımın toplam istihdamdaki payı, toplam üretimdeki payından da yüksektir. Örneğin, ülkemizde halen toplam aktif nüfusun tarımda istihdam edilme oranı%45 iken, tarımın gayri safi hasıladaki payı %8-10 civarındadır. Bu yüzden tarım sektörünün gelişmesi, kırsal halkın ve dolayısıyla nüfusun büyük bir oranının refahının yükselmesi anlamına gelmektedir. Özellikle tarımda çalışanların diğer sektörlere oranla refah seviyesinin daha düşük olduğu genellemesi göz önünde bulundurulduğunda, tarım sektöründeki gelişme ve refah artışı diğer sektörlerde de oransal olarak daha büyük bir gelişme ve refah artışı sağlayacağı anlamına gelebilmektedir.
Günümüzde dünyada egemen olan bir görüşe göre, gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen gelir ve zenginliğin yüksek ve ekonominin daha çok sanayi, teknoloji ve bilgiye dayalı olduğu, buna karşın gelişmekte olan ülkeler de kişi başına düşen gelir ve zenginliğin düşük ve ekonominin daha çok tarıma dayalı olduğu bir durum söz konusudur. Bu bağlamda sanayi sektörü, gelişmiş olmayı ve gücü, tarım sektörü ise geri kalmışlığı ve zayıflığı simgelemekte ve tarımsal olmaktan çıkıp sanayi toplumu olma yolundaki girişimler, fakirlik zincirini kırıp zenginleşmeye doğru atılan ilk hamleler anlamına gelebilmektedir.
Ancak sanayileşmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri hem hammadde kaynağı olarak hem de kendi ürettikleri işlenmiş ürünlerin alıcısı olan bir pazar alanı olarak görmesi, gelişmiş ülkelerin gücünü artırırken gelişmekte olan ülkelerin fakirlik zincirini kırmalarını zorlaştırmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerin bu süreçle daha da güçlenmesi ağır eleştirilere konu olmuştur. Bu süreç gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda yeni iş kollarının gelişimini ve tarımla diğer sektörler arasındaki hammadde ve girdi alış-verişini zorlaştırırken gelişmiş ülkelerde de tam tersi sonuçlar doğurmuştur. Kısaca gelişmekte olan ülkelerde tarımsal kaynakların ekonomik kalkınma sürecinde kullanımı, gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan politikalarca bir bakıma engellenmiştir. Böyle bir durum gelişmekte olan ülkelerde endüstriyel üretimi geliştirmek için bir motivasyon oluşturmuştur.
Bu bölümde öncelikle tarımın ekonomik kalkınmaya olan katkıları üzerinde durulmaktadır. Daha sonra ekonomide tarımın önemli bir yer tuttuğu ve tarım sektöründe nüfus artış oranının yüksek olduğu, ancak sanayi sektöründe de gelişme potansiyelinin bulunduğu ülkelerin kalkınma girişimleri Klasik ve Neo-klasik yaklaşımlarla açıklanmağa çalışılmaktadır. Söz konusu ülkeler genellikle az gelişmiş ülkeler olarak bilinmekte ve ekonomileri dual (iki sektörlü) bir yapı göstermektedir. Bu ülkelerin kalkınma girişimlerinde nihai amaç ekonominin merkezini kademeli olarak daha geri kalmış sektör olan tarım sektöründen gelişmiş olan sanayi sektörüne kaydırarak yapısal bir değişim ortaya çıkarmaktır. Bu yapısal değişimde tarımdan sanayiye işgücü transferiyle sanayide büyüme, tarımsal üretimde rasyonelleşme, üretim faktörlerinde verimlilik artışı, tarım ve sanayide sermaye birikimi ve tasarruf artışı amaçlanmaktadır.
TARIMIN EKONOMİK KALKINMAYA OLAN KATKILARI
Tarım sektörünün ekonomik kalkınmaya olan katkıları dört başlık altında incelenebilir. Bunlar tarımsal ürün katkısı, üretim faktörü katkısı, piyasa katkısı ve döviz katkısı katkısıdır.
Tarımsal Ürün Katkısı
Tarımsal üretim insan neslinin ilk çağlardan günümüze gelmesi ve bu bundan sonra da yaşaması için gerekli olan gıda maddelerini üretmesi bakımından son derece önemlidir. insana sağladığı yaşamsal faydadan ötürü, tarım sektörünün ekonomik gelişmeye sağladığı en önemli katkı tarımsal ürün katkısı olarak ele alınabilir. Günümüzde gerek gelişmiş ülkeler gerekse geri kalmış ülkelerin her biri tarımsal ürün üretimi bakımından kendine yeterli olmak ister. Her ne kadar gerek uluslararası tarım ürünleri ticaretini sınırlayıcı engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemler, gerekse tarım ürünleri ticaretinde mutlak ve karşılaştırmalı üstünlük teorilerinin uygulanmasına yönelik öneriler bulunsa da, her ülke neredeyse bütün tarımsal ürün" leri maliyeti yüksek olsa bile üretmek ister. Bunun en önemli nedeni ise bir ülkenin uluslararası anlaşmazlıklarda ve savaşlarda kendi vatandaşlarının gıda maddeleri gereksinimini karşılayamama riskidir. Barış döneminde uluslararası ticaret kurallarına göre diğer ülkelerden düşük maliyetle mal satın alma olanağı varken, savaş dönemlerinde anlaşmalar bozulabilir. Bu yüzden her ülkenin tarım ürünlerini ulusal düzeyde üretme konusunda bir hedefi vardır.
İnsan için zorunlu olan gıda maddelerinin üretiminde kullanılan arazi miktarını artırma olanağı yoktur. Günümüzde dünya üzerinde gerek ormanların ve meraların toprak işlemeli tarıma açılması, gerekse sulu alanların ve bataklıkların kurutulması yoluyla tarım arazisi kazanılması neredeyse olanaksızdır. Günümüz koşullarında tarım arazilerini genişletme olanağı sınıra ulaşmıştır. Bu yüzden mevcut arazi varlığıyla günümüz insanını besleyebilme olanağı bulunsa bile, gelecekte sürekli artmakta olan dünya nüfusunu besleyebilmek tarımda verimlilik ve kalite artışını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye, iklim koşullarının elverişli olmasından dolayı dünyada gıda maddeleri bakımından kendine yeterli olabilecek 6-7 ülkeden biridir. Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege'den Doğu Anadolu'ya değişik iklim özelliklerine sahip olan ve birçok bitki ve hayvanın ekonomik olarak yetiştirilebileceği ülkemizde, son yıllardaki politikalar nedeniyle kendine yeterlilikten söz edilemez. Ülke içinde üretme olanağına sahip olduğumuz birçok bitkisel ve
hayvansal ürün ithal edilmeye başlanmış ve bu ürünlere duyulan gereksinimin ulusal düzeyde karşılanma oranı azalmıştır.
Üretim Faktörü Katkısı
İlkel topluluklarda tarımsal faaliyette kullanılan temel üretim faktörleri arazi ve işgücüydü. Ancak tarımın emek-yoğun olan yaygın tarımdan sermaye-yoğun olan yoğun tarıma geçmesi, sermaye faktörünün de önemli bir düzeyde kullanımını gerektirmiştir. Ekonomik kalkınmanın başlangıcında bir ülkenin hem nüfusu hem de kaynaklarının önemli bir kısmı tarım kesiminde bulunur. Bu kaynaklardan bir kısmı tarımsal üretimi geriletmeden başka sektörlerde de kullanılabilir. Özellikle sanayi sektörünün gelişmeye başlaması, tarımdan elde edilen tasarrufların bu sektörde yatırıma dönüştürülebilmesi ve niteliksiz kırsal işgücünün eğitilerek kullanılmasına bağlıdır. Yani kalkınma girişimlerinin ilk aşamalarında tarımdan sağlanacak işgücü ve sermaye faktörleri sanayi sektörünün gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde tarım kesiminde işgücü fazlası iki şekilde oluşur. Bunlardan biri %2-3'e varan doğal nüfus artışıdır. Gerek nüfus planlaması eksikliği gerekse kırsal halkın eğitim düzeyinin düşüklüğü. bu ülkelerin nüfus artış hızını kontrol altına almalarını engellemektedir. Kırsal alanda işgücü fazlası oluşturan diğer bir faktör de tarımda makine kullanımının artması ve makinenin işgücünü ikame etmesidir. Her ne kadar bazı tarımsal işlerde makine kullanımı sınırlı olsa da, toprak işleme, ekim, sürüm, gübreleme, sulama, ilaçlama, hasat, toplama ve depolama gibi birçok işlerinde makine kullanım olanağının artması, kırsal alanda binlerce işçinin işsiz kalması ve tarımsal işgücü fazlasının oluşmasına neden olabilmektedir. Tarımdaki fazla işgücünün eğitilerek kalifiye işgücüne dönüştürülmesi ve diğer sektörlerde istihdam edilmesi kuşkusuz ekonomik kalkınmaya katkı sağlayacaktır.
Tarımın ekonomik kalkınmaya olan sermaye katkısı tarımsal gelirden elde edilen tasarruflardan ve zengin çiftçilerle büyük arazi sahiplerinin yapmış olduğu yatırımlardan kaynaklanır. Tarım kesimindeki tasarrufların ekonomik kalkınmaya yönelik yatırımlarda kullanması için iki yol vardır. B unlardan biri çiftçilerin bankalardaki orta veya uzun vadeli tasarruflarının verimli yatırımlarda kullanılması, diğeri de devletin tarım kesimine uyguladığı vergilerle yapılan yatırımlardır. Tarımsal tasarruf gönüllü vergi ise zorunlu bir uygulamadır.
Piyasa Katkısı
Gelişmiş ülkelerde tarımın gayri safi yurt içi hasıladaki payı çok düşük iken (%2-5), bu oran gelişmekte olan ülkelerde %80-90'lara çıkabilmektedir. Hem gayri safi yurtiçi hasıla hem de nüfus bakımından en büyük sektör olan tarım kesimi sanayi ve hizmetler gibi sektörlerin gelişimine katkı sağlar.
Gelişmekte olan ülkelerde yeni kurulmakta olan sanayi sektörü, öncelikle tarımdan sağlanan hammaddeleri işlemektedir. Salça üretiminde domates, kumaş üretiminde pamuk veya yün, yağ üretiminde çeşitli bitkiler, un üretiminde tahıllar, tarımsal üretimin sanayi sektörüne nasıl hammadde sağladığını gösteren örneklerdir.
Tarım sektörü hem kendi ürünlerine hem de sanayi sektöründe üretilen ürünlere talep oluşturarak da tarımın ve sanayinin gelişimine katkı sağlar. Her hangi bir ürüne talep bulunmadan bu ürünün üretilmesi ekonomik değildir. Tarımsal ürünler zorunlu tüketim malları olduğundan bunlara olan talep hem kırsal alanda hem de kentsel alanda hiçbir zaman bitmeyecek, tam aksine nüfus artış hızına paralel olarak artacaktır. Tarımsal ürünlere olan talep artışı, kuşkusuz üretim miktarını ve kaliteyi artırma yolunda bir çaba oluşturacaktır. Diğer taraftan tarım kesimi sanayi sektöründe üretilen üretim mallarının ve girdilerin temel tüketicisi konumundadır. Tarımda kullanılan traktör ve ekipmanları, biçer-döğer, hasat makinesi, mibzer gibi alet ve makineler ile kimyasal gübreler ve tarımsal mücadele ilaçları gibi girdiler hep sanayi sektöründe üretilmektedir. Tarım kesiminde bütün bu faktörler için oluşabilecek bir talep artışı, kuşkusuz bunları üreten sanayi kollarının gelişimine katkı sağlayacaktır. Özellikle kalkınma girişimlerinin ilk devrelerinde ülke içerisinde üretilen ve tarımda kullanılan sanayi mallarının ihracat olanakları sınırlı olduğundan, ulusal tarım sektörü bu ürünler için tek tüketici kitle sayılabilir.
Gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörü modernleşmeye doğru gittikçe, kırsal alanda daha çok altyapı yatırımları ve tarıma dayalı çeşitli iş sahaları açılmaktadır. Bütün bu girişimler de tarımın ekonomik kalkınmadaki piyasa katkısını artırmaktadır.
Döviz Katkısı
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda en önemli döviz kaynağı tarım ürünleri ihracatından sağlanmaktadır. Her ne kadar yurt dışında çalışan işçiler de ülke döviz rezervlerine önemli katkılar sağlasa da böyle bir olanak bütün gelişmekte olan ülkelerde yoktur. Türk işçilerinin başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde çalışması, Meksikalı işçilerin ABD'de çalışması ve ülkelerine döviz getirmesi buna örnek sayılabilir. Ancak gelişmekte olan ülkelerin en önemli döviz kaynağı, ülkede sanayi sektörü yeterince gelişmediğinden, tarım ürünleri ve bazen de mineral madde satışından sağlanmaktadır. Mevcut sanayi üretiminin gelişmiş ülkelerdekiyle rekabet edebilmesi oldukça zordur. Ancak tarım ürünlerinde iklim ve toprak koşulları belirli ürünlerde gelişmekte olan ülkelere piyasa üstünlüğü sağlayabilmektedir. Örneğin, ülkemizde üretilen kuru üzüm, kuru incir, kaysı, çay, fındık, Antep fıstığı ve turunçgiller gibi tarım ürünleri bir çok gelişmiş ülkede üretilememektedir. Bu yüzden iklim ve toprak koşulları bu ürünlerin ihracatında ve döviz katkısı yaratmasında ülkemize bir avantaj sağlayabilmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin ihracatı daha çok tarımsal kaynaklı, ithalatı ise sanayi mallarından oluşmaktadır. Sanayi üretiminin başlaması ve gelişmesi için sanayi mallarının ithalatı kaçınılmazdır. Bunların ithali için gerekli döviz de daha çok tarım mallarının satışından sağlanmaktadır.
TARIMSAL VERİMLİLİĞİ ARTTIRMA POLİTİKALARI
Tarımsal gelişmeyi büyük ölçüde tarım politikaları belirlemektedir. Tarım politikası ise, genel ekonomik politikaların bir parçasını oluşturmaktadır. Tarım sektörünün sahip olduğu özellikleri, uygulanan tarım politikalarının da farklı bir şekilde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Üretimin doğal şartlara bağlı olarak bölgeler itibari ile farklılıklar göstermesi ve üretim faaliyetlerinin değişik ürünleri kapsaması uygulanan politikaların oluşmasında önemli rol oynamaktadır.
Tarım politikalarının amacı üretim ve verimliliği arttırarak sektörün genel refah düzeyini yükseltmektir. Bunun sağlanabilmesi için de etkin ve tutarlı stratejiler tespit edip uygulamaya koymak, sektörün genel ekonomi içindeki fonksiyonunu geliştirmek gerekmektedir. Tüm ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi, tarım sektöründe de hedef ürün elde etmektedir. Ancak, elde edilen ürün miktarının talebi karşılayamaması daha fazla üretim yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Daha fazla üretim ise, verimlilik artışı ile sağlanabildiğine göre, uygulanan politikaların amacının verimliliği arttırma politikaları olduğunu söylemek mümkündür. Tarımda verimliliği etkileyen faktörleri, başka bir ifade ile, verimliliği arttırma tekniklerini daha önce kısaca açıklamaya çalıştık. Genel düzeyde tarım sektöründeki verimliliği etkileyen dolaylı ve dolaysız faktörler üzerinde de durmakta fayda vardır. Zaten tarımda verimlilik politikalarının belirlenmesinde de bu faktörler önemli rol oynamaktadır.
Tarımda verimliliği arttırma politikalarının başarı şansı, tarım sektörünü etkileyen üç temel ekonomik faktör vardır. Bunlar;
1) İç faktörler
2) Dış faktörler
3) Kurumsal faktörlerdir
1) İç faktörler
2) Dış faktörler
3) Kurumsal faktörlerdir
1) İç faktörler, tarım sektörünün içinden gelen hususlarla ilgilidir. Toprak durumu, demografik yapı, gelir düzeyi, eğitim durumu, altyapı sorunu, tarımsal üretimi etkileyen değişkenler gibi konular iç faktörleri oluşturmaktadır.
2) Dış faktörler, tarım sektörünün dışından kaynaklanan hususları ifade etmektedir. Teknolojik gelişmeler dolayısıyla sektörden uzaklaşmak durumunda kalan üreticilerin sorunları, tarım sektörünün genel ekonomi politikalarıyla uyum sağlayamaması gibi konular da dış faktörleri oluşturmaktadır.
3) Kurumsal ekonomik faktörler, ise sosyal yapı, alışkanlıklar, yasal kısıtlamalar ve tarihsel geçmişten kaynaklanan problemleri düzenleyen değişik konuları içermektedir. Etkin bir tarım politikası bu sorunların çözümüne ve tarımsal araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin bu yönde yoğunluk kazanmasına bağlıdır.
Kısaca özetlemek gerekirse, tarımda verimliliği arttırma politikaları yukarıda bahsedilen sorunları çözmek ve tarım sektörüne verimliliğin arttırılması yönünde sağlıklı bir işlerlik kazandırılmasını amaçlar. Bu amaçları kısaca şu şekilde özetlememiz mümkündür.:
1) Tarım sektöründe üretim teknolojisini yenilemek ve modern araç ve gereçlerin kullanılabileceği bir yapı değişikliği sağlayarak verimliliği arttırmak. Ayrıca, bu konularda araştırma ve eğitim faaliyetlerine önem verilerek verimliliği arttırma teknikleri geliştirmek
2) İklim şartlarının üretimi etkilemesi sonucunda ortaya çıkabilecek olumsuz neticeleri azaltmak, başka bir ifade ile, üretimin doğal şartlarda bağımlılığını asgari düzeyde indirecek yapısal ve kurumsal sorunları çözmek.
Tarımsal üretimin yapısını uzun dönemde hızlı ve dengeli geliştirmeyi mümkün kılacak düzenlemeler yapmak. Tarımsal verimliliği arttırma tekniklerini uygulamaya koymak.
TARIM-SANAYİ İLİŞKİLERİ
Gelişmiş ülkelerin kalkınmasında tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte en önemli sektör tarıma dayalı sanayidir. Tarıma dayalı sanayiler gıda, içki, tütün ve tütün mamulleri, dokuma ve giyim sanayi genellikle tüketim malı üreten sanayiler, kağıt, orman ürünleri, deri ve deri mamulleri sanayi ise ara malı üreten sanayiler olarak sınıflandırılmaktadır.
a) Gıda Sanayi
Türkiye et ve et mamulleri sanayinde istenen düzeye sahip değildir. Yıllık kişi başına 20 kg olan et tüketimi, sektörün durumunu ortaya koymaktadır. Et ve et mamulleri sanayinin bazı temel problemleri vardır. Bunlar; damızlık hayvan yetersizliği, mera alanlarının dara1ması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da hayvancılığın önemini yitirmesi, et ithalatı, hayvancılık girdi ve kredi politikalarındaki aksaklıklar olarak sıralanabilir. Türkiye'de et ve et mamulleri sanayi Üretiminin artırılabilmesi için yukarıda sözÜ edilen kriterler doğrultusunda yeni bir hayvancılık politikasının belirlenmesi gerekmektedir.
Türkiye'de mevcut hayvan popülasyonunun önemli bir kısmını verimi düşük yerli ırkın oluşturması, süt ve süt mamulleri sanayinin gelişimini zorlaştırmaktadır. 1.5 milyon tonun altında olan işlenmiş süt ve süt mamulleri üretimi hedeflenen üretim miktarının gerisindedir. Öncelikle süt sığırcılığının geliştirilmesi, içme sütü ve süt ürünlerinin temel gıda maddesi olarak kabul edilmesine ve bu bağlamda üreticinin desteklenmesine bağlıdır. Buna ilave olarak sokak sütçülüğü ve ilkel mandıracılık gibi hijyenik şartlardan yoksun faaliyetlere yeni düzenlemeler getirilerek, kurulmuş ve kurulmakta olan modern teknoloji kullanan fabrikalarda oluşan haksız rekabet önlenmelidir.
Türkiye'de su ürünleri sanayinin mevcut durumu istenilen düzeyde değildir. Su Ürünleri tüketimi kişi başına 7-8 kg/yıl ile gelişmiş ülkelerdeki tüketilen miktarın altındadır. Su ürünleri tüketimini %93.05'ini deniz ürünlerinin oluşturduğu belirtilmektedir, 1997 yılı verileri itibariyle Türkiye gıda sanayi üretimi içerisinde su Ürünleri sanayi üretiminin payı %0.81 ve ihracat içerisindeki payı da %2.35 olup düşük seviyededir. Bununla birlikte hammadde, pazarlama, atıkların değerlendirilmesi ve çevre ile ilgili sorunlar yanında, üretimin kontrol edilememesi, ve AR-GE çalışmalarının yetersiz olması, sektörÜn önemli sorunları olarak ifade edilebilir.
Türkiye'de un ve unlu mamuller sanayinde kurulu kapasite yüksek olmasına karşın kapasite kullanım oranları (KKO) düşük olup %60'lar civarındadır. Mevcut 30 adetin üzerinde olan bisküvi fabrikalarında KKO %50'ler civarında olup, üretimin %25'i ihraç edilmektedir. Makarna sanayinde 25'in üzerinde olan , fabrika sayısı yıllık 500 bin tonun üzerinde kurulu kapasiteye sahiptir. KKO'nın %75'lerde olduğu bu sanayi ürününün %75'i ihraç edilmektedir. Türkiye'de un ve unlu mamuller sanayinin gelişmesinde uygun çeşitte buğday üretimi, yeni pazarların bulunması ve buna bağlı olarak KKO'nın artırılması önemli rol oynayabilir.
b) İçki Sanayi
Türkiye' de yüksek alkollü içkilerin tamamı TEKEL tarafından, düşük alkollü içkilerde üretimin büyük bir kısmı ve alkolsüz içkilerin tamamı özel sektör tarafından üretilmektedir. KKO'nın %70'lerde olduğu içki sanayinin:! gelişmesinde yeni pazarların bulunarak ihracatın artırılması önemli rol oynayabilir.
c) Tütün ve Tütün Mamülleri Sanayi
Türkiye 1997 yılı verilerine göre üretim miktarı 300 bin ton tütün üretmektedir.Ülkede sigara tüketimi artarken bu sigaraların yapımında kullanılan Türk tütün miktarı sürekli gerilemektedir. 1987 de iç tüketim 60 bin ton Türk tütünü kullanırken, 1996 da 53 bin tona gerilemiştir. Türkiyede tütün üretimi ve işlenmesi konusunda yeni açılımlara ihtiyaç vardır.
d) Deri ve Deri Mamulleri Sanayi
Türkiye' de dericilik sektörü, özellikle son yıllardaki ihracat performansı ile Ülkeye en çok döviz getiren sektörler arasındadır. Deri işleme sanayi üretimi 1993 yılı verilerine göre 467.8 milyon ayak karedir. İşletmelerin KKO küçük ölçekliler için 0/08 ve büyük ölçekliler için %60' dır. Türkiye bir yandan mamul deri ithal ederken, diğer yandan da mamul deri ihraç etmektedir. Türk deri kimyasalların üretim sektörünün dünya çapında rekabet gücünün desteklenmesi ve üretim kalitesinin artırılması için AR-GE yatırımlarının artırılması ve sektörün yerli ve yabancı sermaye için çekici hale getirilmesi ve çevre yatırım giderleri ile enerji giderleri gibi konularda teşvik edilmesi gerekir.
Tarıma bağlı sanayi içerisinde yer alan belli başlı alt sanayi kollan olarak "Tarım alet ve makinaları imalat sanayi", "gübre sanayi", "tarım ilaçlan sanayi" ve "yem sanayi" ni sıralamak mümkündür.
Tarım alet ve makinaları imalat sanayi, üretimin büyük çoğunluğunu traktör teşkil etmektedir.(6) 1996 yılı itibariyle ikisi kamu, ikisi özel olmak üzere toplam dört kuruluş traktör üretmektedir. Traktör üretiminin %94'ü ve yurtiçi traktör talebinin tamamına yakın bir kısmı özel sektör firmalarca karşılanmaktadır. Traktör üretiminde KKO 1995 yılı itibariyle %78'dir. 1996 yılında sektörün toplam üretiminde %30.6, ihracatında %346.4 ve ithalatında ise %34 oranında bir artış olmuştur.
Türkiye gübre sanayinde bir üretim açığı söz konusudur. Zira ülkenin gübre ithalatı 2.5 milyon ton civarında olup kullanılan gübre miktarının hemen hemen yarısını teşkil etmektedir. Gübre sanayi ürünleri ihracatındaki sınırlılık ülke içi gübre kullanımındaki istikrarsızlık ve hammadde temininde dışa olan bağımlılık gübre sanayinin gelişimini etkileyen en önemli faktörlerdir. Nitekim 1993'de 5.5 milyon ton olan gübre kullanımı 1998'de 5.4 milyon tona düşmüştür.
Türkiye'de halen tarımsal mücadele ilaçları sektöründe faaliyet gösteren ithalatçı, imalatçı ve temsilci olmak üzere 40'ın üzerinde firma faaliyette bulunmaktadır.02) Ancak ithal edilen etkili madde fiyatlarındaki anormal artışlar, çiftçi alım gücü düşüklüğü ve buna bağlı olarak ilaç bayiliğinin giderek cazibesini kaybetmesi tarımsal mücadele ilaç sanayi önünde duran en önemli sorunlardır.
Türkiye'de 26 adeti kamuya ait olmak Üzere 300 adetin Üzerinde yem fabrikası bulunmaktadır. Karma yem fiyatlarının hammadde fiyatlarına bağlı olarak sık sık değişmesi hem sektörün hem de hayvan yetiştiriciliğinin en büyük sorunu durumundadır. Karma yem maliyetinin yaklaşık %90'nını oluşturan hammadde fiyatlarında destekleme alımları, arz talep dengesizliği ve ithalattan dolayı yıllık %100'lere varan artışlar, karma yem fiyatlarını da aynı düzeyde artırmaktadır. Bu bağlamda karma yem sanayi düşük faizli tarımsal kredilerden faydalandırılmalıdır. Bu aynı zamanda hayvancılığın geliştirilmesi açısından da önemlidir.
TARIM SEKTÖRÜNDE İSTİHDAM DURUMU VE GÖÇ
Kırsal kesimde gelenekselleşmiş tarımsal üretim anlayışının ilkel kalıplarının aşılarak tarımsal ürünlerin daha fazla katma değer yaratacak şekilde işlenmesi ve değerlendirilmesi, için tarımsal teknolojinin geliştirilmesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalarda kırsal kesim de yaşayan ailelerin sahip oldukları potansiyel işgücünün yarıya yakın kısmı atıl işgücü durumundadır. Son yıllarda yaşanan yoğun göçlere rağmen, tarım sektöründe gizli işsizlik ve tarımsal üretimin yapısından kaynaklanan mevsimlik işsizlik söz konusudur. Söz konusu beşeri kaynağı değerlendirmenin en etkin yolarından birisi kırsal sanayinin geliştirilmesidir. Bir ekonomide endüstri sektörünün büyümesi ve tarımın payının nisbi olarak düşme. si, kalkınma hamlesinde başarılı olan Ülkelerin, en dikkat çekici görünümlerinden biri oluşturmaktadır.
Türkiye' de halen nüfusun yaklaşık 1/3'ü kırsal alanda yaşamaktadır. Doğal olarak kırsal alandaki nüfus tarım sektöründe de istihdam edilmektedir. Nitekim toplam aktif nüfusun %45.91'i tarım sektöründe istihdam edilmektedir. (18) Ancak tarımsal büyümenin gerektirdiği istihdam artışı demografik artışı taşıyabilecek potansiyelden yoksundur. Bu durum Türkiye tarımında önemli derecede istihdam probleminin olduğunu göstermektedir.
1950 Yılına kadar tarımsal nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %75 iken bu oran 170 yılında %61.6'ya 1990 yılında %41.0'e ve 7 yılında %34.78'e düşmüştür.
Marmara, Ege ve Akdeniz bölgeleri en fazla göç alan bölgelerdir. En fazla göç veren bölge ise Doğu Anadolu Bölgesidir. Göç olgusu ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlara yol açmaktadır. Kırsal alanda gelirin yükseltilerek göçün önlenmesi ve belirli bir plan dahilinde irsal kalkınmanın sağlanması için Köy-Kent uygulaması ve Merkez Köy uygulaması üzerine ciddi bir şekilde durulmalıdır.
Tarım Sektöründe Gelir Dağılımı
Dünyada az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinde gelir eşitsizliği en önemli sorunlardan birisi olarak görülmektedir. Bu tip Ülkelerde ekonomik açıdan olduğu kadar, toplumsal ve siyasi açıdan istikrarın sağlanması ve devamlılığı konusunda gelir dağılımında adaletin sağlanması büyük önem taşımaktadır.
Türkiye'de nüfusun ilk %20'si (0/04.86) ile son %20'si (%54.88) arasındaki gelir farklılığı toplam gelirin yarısından daha fazladır. Bu oranlar kentsel dağılımda sırasıyla %4.83 ve %57.22 ile daha çarpık bir yapıya sahip olmasına rağmen kırsal alanda dağılımın daha dengeli olduğu görülmektedir. Ancak bu durum kırsal alanda gelirin değil, yoksulluğun daha adil dağıldığı şeklinde de yorumlanabilir.
Türkiye'de gelir dağılımını iyileştirici politik uygulamalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda gelirin tabana yayılması ile birlikte bireyselleşme, siyasal ve ekonomik istikrar ve verimlilik gibi önemli konular da bir iyileşmenin sağlanabileceği ifade edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder