26 Aralık 2014 Cuma

*GEÇMİŞİ BİLMEYENLERİN, GELECEĞİ GÖRMEYENLERİN ELİNDE TÜRKİYEM - Prof. Dr. Cihan DURA



Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlarHiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi.  Mehmet Âkif Ersoy Sample Image
Saygıların en büyüğüne lâyık bir bilim adamımız, SBF’den hocam, “hakikî mürşit”, Türkiye’nin önde gelen tarihçilerinden Prof. Dr. Halil İnalcık, birgün gazeteci Taha Akyol’u aramış; "sabahlara kadar uyuyamıyorum" diyerek, Türkiye’de alevlenen etnik milliyetçiliğe ilişkin kaygılarını anlatmış. Kamuoyuna iletmesi için bir metin kaleme aldığını söylemiş. Değerli hocamızın bu yazısı (Milliyet, 2 Kasım 2007) paha biçilmez değerde. Aşağıda bir özetini sunuyorum; sonra kendi söyleyeceklerime sıra gelecek.

I) 19. yüzyıl Batı parçalama politikası bugün de Türkiye'ye karşı aynen uygulanmaktadır. O yıllarda Osmanlı devletini parçalama süreci şöyle işlemekte idi:
-Yunan, Sırp, Bulgarlar; kendi millî devletlerini kurmak için dışarıda ve içeride sürdürdükleri ihtilal faaliyetlerinde Batı devletlerinden himaye, teşvik ve fiilî müdahale sağlarlardı.
-Rumeli'de halk kışkırtılır, komiteci baskınlarıyla ayaklanmaya sürüklenirlerdi.
-Türk halkı kendini savunma zorunda kalır, devlet müdahale eder, kanlı kırgınlar olurdu.
-Bu gelişme tam da Batı'nın istediği bir şeydi:  “Hıristiyan milletler soykırıma uğruyor, dünya barışı tehlikeye giriyor, milletleri ezen Osmanlı rejimi çağdışıdır” gibi iddialarla Büyük Devletler bir araya gelip dâvâyı kendi ellerine alırlardı.
-Çaresiz kalan Osmanlı hükümeti seyirci durumuna düşerdi. Batı nasıl ve neyi planlamışsa ona göre  karar alınır, Balkan milletlerine özerklik veya doğrudan bağımsızlık verilirdi.
Günümüze bakarsak, Batı aynı taktiği Türkiye'ye karşı da uygulamaktadır.
Bugün, NATO savunma sisteminin önemli bir parçasıyız. Her alanda AB standartlarına yetişmeye çalışıyoruz ama Batı'nın kısa görüşlü “parçala-hükmet politikası” günümüzde de işler görünmektedir. ABD, Ortadoğu'da kendi planını uygulama yolundadır ve bu planlarda Türkiye'yi emellerine engel olarak görmekte, Irak'ın egemenliği örtüsü altında Kürt kartını oynamaktadır. Bu plan, Kürdistan planı, I. Dünya Savaşı'ndan beri tezgâhtadır. Irak devletinin başına bir Kürt oturtulmuştur, Dışişleri'ne bir Kürt getirilmiştir. Kuzey Irak şimdiden ABD himayesindedir ve onun planlarına hizmet etmektedir.
Türkiye için büyük tehlike şudur: Kürt liderler dâvâyı Birleşmiş Milletler'e götürmeye çalışıyor. Barzani şimdiden BM ile temastadır. PKK, işte bu planın uygulanmasına hizmet etmektedir: PKK'nın asıl hedefi sınırda kalmayıp Türkiye içinde kanlı bir çatışma çıkarmaktır. Türkiye'de etnik bir çatışma çıkması ve Batı kontrolünde olan Birleşmiş Milletler'in, bu çatışmayı dünya barışı için bir tehdit sayarak müdahale etmesi asıl amaçlarıdır. Böylece dâvâ tamamıyla elimizden alınıp ABD ve AB'nin istekleri doğrultusunda bir seyir alacak, Türkiye'nin kontrolünden çıkacaktır.
Bir tarihçi olarak benim gözlemim şudur:  Batı, Türkiye'ye karşı, 19. yüzyılda Osmanlı'ya uyguladığı politikayı aynen sürdürmektedir.
II) Değerli hocamız H. İnalcık; Batı’nın, kendi planlarının bir aracı olarak etnik unsurları kışkırtma stratejisi hakkında ana hatlarıyla böyle bilgilendiriyor bizi. Bense, bu stratejinin, nasıl uygulandığını, daha somut olarak göstermeye çalışacağım. Örneğim Girit’in Osmanlı’dan koparılışıdır.
Çoğunlukla okumayı sevmediğimiz, hele tarihi pek az okuduğumuz için -bugün olduğu gibi- her defasında kolayca oyuna geliyoruz. Girit’in elden gidişi ile, Kıbrıs dramımız, AKP’nin “PKK açılımı” arasında çok büyük benzerlikler vardır. Girit’in, 1821-1912 arasında yaklaşık 90 yıl süren bir mücadele sonunda Yunanistan tarafından Osmanlı’dan -bağırta bağırta- nasıl koparıldığının planını, mekanizmasını bilmek, bir vatan borcudur.
Yunanistan Girit’te 90 yılda 9 kez isyan çıkarttırıyor: 1821, 1830, 1841, 1866, 1878, 1889, 1895, 1899 ve 1898’de! Arkasında daima Batı vardır, İngiltere ve Fransa, Rusya vardır.
İsyanlar 1866’dan sonra sıklaşıyor, aralıkları kısalıyor. Dikkat! 1866’lar Osmanlı’nın malî tutsaklığının kökleştiği yıllardır!
Toparlarsak, Yunanistan 90 yılda attığı 9 adımla Girit’e sahip olmuştur. Bu, ünlü “salam taktiği”dir; adımları şunlardır:  


-Birinci adım (1868)Özerkliği oluşturacak ilk haklar veriliyor.
-İkinci adım (1869)Reform talebi yerine getiriliyor, özerklik genişletiliyor.
-Üçüncü adım (1878)Adanın valiliğine bir Rum getiriliyor, daha geniş haklar tanınıyor.
-Dördüncü adım(1896)Yeni reformlar, tam özerklik...
-Beşinci adım (1897)Özerklik statüsünde Yunan lehine değişiklik yapılıyor.
-Altıncı adım (1898)           Osmanlı askerleri Girit’ten çıkarılıyor. Ada valiliğine Yunan veliahdıgetiriliyor.
-Yedinci adım (1909)Girit Meclisi Yunanistan’a ilhak kararını açıklıyor.
-Sekizinci adım (1912)Yunanistan Girit’e asker çıkarıyor. Bu, fiilî ilhaktır.
-Dokuzuncu adım (Londra ve Bükreş antlaşmaları)İlhak kararı Osmanlı’ya kabul ettiriliyor. Yunanistan Girit’i ele geçirme sürecini, hukukî ilhakla tamamlıyor.
  

Madem “açılım” lafı moda oldu, tarihimizde Girit’in elden gidişi sürecine de açılım diyelim, Osmanlı’nın Girit açılımı diyelim. AKP’nin bugün yaptığı da ne demokrasi, ne Kürt açılımıdır, doğrudan doğruya PKK açılımıdır. Çünkü bir süredir PKK’nin talepleri teker teker yerine getirilmektedir.
Şimdi bu iki açılımı, Girit açılımı ile AKP’nin PKK açılımını karşılaştıralım. Sürecin “oyuncuları ve kullanılan teknikler” bakımından yapacağım bu karşılaştırma Türkiye’nin başına örülen çorapları daha açıkça görmemizi, önümüzdeki yıllarda örülecek çorapları da tahmin etmemizi sağlayacaktır. Karşılaştırmayı aşağıdaki tabloda yaptım. Önce solda Osmanlı’nın Girit açılımının ilk kutusunu, hemen ardından sağda AKP’nin PKK açılımının ilk kutusunu okuyun. Her defasında böyle yapın. Her iki açılım arasındaki benzerlikler karşısında şaşkına dönecek, bu kadar da olmaz diyeceksiniz. Ancak, burası sahipsiz Türkiye, oluyor.
  
OSMANLI’NIN GİRİT AÇILIMIAKP’NİN PKK AÇILIMI
1) Girit trajedisinin baş oyuncuları: Bir tarafta Rusya dahil Büyük Devletler (özellikle İngiltere ve Fransa), Yunanistan; öbür tarafta Osmanlı yöneticileri.a) Büyük Devletlerçoğunlukla Yunanistan’ın arkasında, çıkarları gerektirdiği için. Rumları sürekli Osmanlı aleyhine kışkırtıyorlar. Eğer bu devletlerin yardımı olmasaydı, Yunanistan hedefine ulaşamazdı.  PKK açılımında baş oyuncular hemen hemen aynı: Avrupa Birliği (İngiltere, Fransa ve Almanya); Rusya, yeni oyuncu olarak : ABD; Irak kuzeyinde Barzani yönetimi. Türkiye tarafında AKP hükümeti.Bütün Batı ülkeleri PKK’ya destek sağlıyor. PKK’yı ve onun sivil uzantısı DTP’yi Türkiye aleyhine tahrik ediyor. Bunlar olmasa PKK, DTP ve Barzani üçlüsünün hiçbir şey yapamayacağı herkesçe biliniyor.
b) Girit sorunu,  Yunanistan’ın bir devlet olarak ortaya çıkışıyla başlıyor. Açıkça görülmektedir ki Yunanistan uzun dönemli bir planı sabırla uygulamış,             planından asla şaşmamış, hiç pes etmemiştir. Geri çekilse bile, bir sırtlan gibi avının yanına yeniden dönmüştür. Hedefi hep aynıdır, değişmemiştir: Girit’i ele geçirmek. Hedefine ulaşmada birinci dayanağı “iradesinin sarsılmazlığı” ise, ikinci dayanağı Büyük Devletler’in desteği olmuştur. Avrupa kamuoyunu kullanmış; İngiltere, Fransa ve Rusya’nın büyük yardımlarını görmüştür. Üçüncü desteği ise Osmanlı Devleti’nin –mâli ve ekonomik- güçsüzlüğüdür. Osmanlı’nın zayıf zamanını, zor dönemlerini kollamış, hep uygun koşulları beklemiştir.   b) PKK sorunu,  Irak kuzeyinde Barzani güçlerinin ABD’nin kanatları altında bir bölge yönetimi olarak ortaya çıkışıyla alevleniyor. PKK  uzun dönemli bir planı sabırla uygulamaktadır. Planından geri adım attığı görülmemiştir. Geri çekilse bile, fırsat çıkınca terk ettiği siperlere yeniden dönmüştür. Hedefi hep aynıdır, hiç değişmemiştir: Güneydoğu’da bir Kürt devleti kurmak. Bunu görmemek için ya cahil, ya da art niyetli olmak gerekir.Tıpkı Girit planında Yunanistan’ın sergilediği gibi “PKK-DPT-Barzani üçlüsü”nün, hedeflerine ulaşmada, önce iki dayanağı vardır: Bir, “iradelerinin sarsılmazlığı” emin adımlarla sürekli ilerliyorlar; iki, Büyük Devletler’in (ABD ve AB’nin) desteği. Üçlü, Avrupa kamuoyunu kullanmakta; AB ve ABD’nin  mali ve teknik yardım ve desteğini görmektedir. Ancak bir destek daha vardır ki tarihte gördüğümüzün aynıdır: Tıpkı Osmanlı Devleti gibi, Türkiye de mâli ve ekonomik bakımdan güçsüzdür. Düşman Türkiye’nin zayıf ve zor koşullarda olduğunu görmekte, hedeflerine ulaşmak için zamanın elverişli olduğunu düşünmektedir.  
c) Osmanlı yöneticileri, ekonomik ve mâli nedenlerden dolayı Batı’ya karşı elleri kolları bağlı, şaşkın ve teslimiyetçi bir durumdadır. Cehalet, bilinçsizlik ve hamiyetsizlik çok yaygın. Yöneticiler gerçekleri gizliyor, yalan da söylüyorlar. Düşmana ödün verince, sorun bitecek sanıyorlar. Oysa karşılarında demirden bir irade, ince ince yıllardır uygulanan bir plan var. Ya farkında değiller, ya kendi kendilerini aldatıyorlar, ya da çaresizler. Düşman her aldığı ödünden sonra daha da cesaretleniyor. Bu, bir canavarın, kan içtikçe daha da azmasını andırıyor. c) Günümüz Türkiyesi, devleti, özel sektörü hatta halkı ile ağır borç yükü altındadır, bu yüzden hükümet parababalarına, yani Batı’ya karşı boynu bükük, teslimiyetçi bir durumdadır. Sosyal ahlak tan eser kalmamıştır. Hükümetin beyanlarından anlaşılmaktadır ki, PKK ve DTP’nin -dolayısıyla Batı’nın- talepleri yerine getirilirse Türkiye güllük gülistanlık olacaktır. Oysa zaman zaman ağızlarından kaçırıyorlar, Üçlü’nün niyeti sonuna kadar gitmek, ayrı bir Kürt devleti kurmaktır. Hükümet ya bunu göremiyor, ya da görüyor ancak ona göre davranmak işine gelmiyor.Yeni ödünlerin, düşmanın cesaretini artırdığı, şimdiye kadar ki  hareketlerinden, bugünkü küstahça talep ve davranışlarından açıkça anlaşılıyor.
2) Girit’in Yunanistan’a kazandırılması sürecinde ne gibi politikalar ve teknikleruygulandı? Şunlar ön plana çıkıyor:a) Osmanlı ekonomik tuzaklara düşürülüyor. Girit’e önce özerklik veriliyor. Sonra bu özerklik genişletiliyor. Halk oylaması öneriliyor. Reform planı dayatılıyor. Önce iki tarafı da gözeten uygulamalara gidiliyor, sonra        yalnızca Yunan’ı gözeten uygulamalara… Şu slogan, gerçek niyetleri gizlemek için,  sıkça kullanılıyor: “Ada’ya barış getirmek.”  Verilen sözler tutulmuyor. 2) Hangi politika ve teknikler uygulandı, uygulanacak?
a) -Yerel yönetimlerin özerkliği genişletildi, genişletiliyor. Diyarbakır belediye başkanı şimdiden bağımsız bir devletin başkanı gibi hareket ediyor.
-Devlet televizyonunda önce 2-3 saatle başlayan Kürtçe yayın, çok geçmeden sürekli hale getirildi.-AB’nin baskısıyla reformlar, üniversitelerde Kürtçe bölüm, hatta enstitü açılması girişimleri söz konusu.
-“Barış, kardeşlik” lafları hükümetin, PKK’nın sivil uzantısı partinin ağzından düşmüyor. Koroya gerektiğinde Barzani, Talabani de katılıyor.
b) Yunanistan, davası için yoğun propagandayapıyor. Bir çözümü kabullenmiş görünüyor. Oysa kabul etmemiştir: Uygun konjonktürde yeniden harekete geçiyor. Osmanlı’nın Girit’ten askerlerini çekmesi sağlandıktan sonra, Enosis’i iki aşamada gerçekleştiriyor: Fiilî Enosis, hukukî Enosis. Girit’teki Türklere uyguladığı taktikler şöyle özetlenebilir: Saldırma, öldürme, acı çektirme, göç ettirme, Türklüğü silme. b) İçte ve dışta propaganda bütün hızıyla sürüyor. Karşı taraf çözüm öneriyor, bununla yetineceğini beyan ediyor.Diğer aşamalara henüz gelinmedi. Ancak AKP hükümetinin kısa, orta ve uzun vadeli adımlarından, üç aşamalı bir plandan söz ediliyor:
-Birinci aşamada, üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin, Kürdoloji enstitülerinin kurulması, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki Türkçeleştirilmiş yer isimlerinin Kürtçeleştirilmesi, Kürtçenin geliştirilmesi ve yayılması için önlemler alınması, Q,W,X gibi harflerin kullanılmasının serbest bırakılması gibi adımlar atılacaktır.
-İkinci aşamada, terör örgütü militanlarının dağdan indirilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra, yerel yönetimlerde hizmetlerin Kürtçe verilmesi, Kürtçenin okullarda “seçmeli dil dersi” olarak okutulması, Kürtlerin siyasal olarak örgütlenmelerinin önünün açılması gibi adımların atılması planlanmaktadır.
-Üçüncü aşama, ise bu çerçevedeki anayasal değişikliklerin yapılmasını içermektedir.
Bunlar da yerine getirildi diyelim, peki bunlardan sonra, örneğin 5-6 yıl sonra neler olacak?
Olacakları Girit trajedisini örnek alarak şöyle tahmin edebiliriz:
-Yukarda sayılan ödünleri elde ettikten sonra, uygun şartlarda yeniden harekete geçecekler.
- Nihai hedeflerine müzakere yoluyla ulaşmayı deneyeceklerdir. Eğer hükümet bugün olduğu gibi “aman, analar ağlamasın” gerekçesine sığınırsa sorun yoktur. Aksi halde:
-İç savaş çıkarmayı deneyeceklerdir. Başarırlarsa:
-Önce fiili olarak devlet kuracaklar.
-Sonra, hukuki temeli sağlayacaklardır.
-Bütün bu faaliyetlerinde Batı’dan özellikle AB ve ABD’den gittikçe artan bir şekilde para ve silah desteği göreceklerdir. 
  
‘***’
Ey okur, geçmişte başımıza gelenlerle bugün olup bitenler arasındaki benzerlikleri görüyor musun? Donup kaldın değil mi? Aslında bunda şaşılacak bir şey yok; çünkü hep aynı plan, hep aynı merkez tarafından uygulamaya konulmaktadır. Türkiye’ye karşı 300 yıldır hep aynı oyun oynanmaktadır. Durum bugün de aynıdır, kaybeden yine Türkiye olacaktır. Bunun birinci sebebi toplumsal belleğimizin olmayışı, hükümetler üstü devlet geleneğimizin artık ortadan kalkmış olmasıdır. Oysa 1980’ler öncesi Türkiye’si bir ölçüde bu hasletlere sahipti. Ne var ki bunlar 1980 sonrasında, yine bir Amerikan planı olan Kenan Evren darbesiyle başlayan süreç içinde tahrip edilmiştir.
Evet, Türkiye geçmişte pek çok örneği bulunan bir içten parçalanma planıyla karşı karşıyadır. Bunu göremeyenler ya bilmeyenler, düşünmeyenler ya da milletini, vatanını umursamayanlardır. Görenler ise tarih biliminde bir kutup olan Sayın Halil İnalcık gibi bilip düşünenler, Vatan ve Millet aşkıyla “sabahlara kadar uyuyamayanlar”dır.
İstediğin kadar ödün ver, istediğin kadar açılım yap ey AKP, daha orta yerindesin planın. Osmanlı Girit’te ödün vere vere nereye yuvarlanıp gittiyse, PKK açılımında senin gideceğin yer de orasıdır. Ne var ki kendinle birlikte bizi, 70 milyonu da geri dönülmez bir felakete sürüklüyorsun.
Senin bu “açılımı”n Batı planının aşamalarından sadece biri… Sonra başka aşamalar gelecek; Son hedefe kadar sebatla yürüyecekler, her istediklerini yaptıracaklar sana, daha yıllar var önlerinde. Elini verdin, kolunu isteyecekler; kolunu verdin, bütün vücudunu isteyecekler. Bugün bu, yarın şu, öbür gün de o!... ne var ne yok hepsini alacaklar elinden.
Şu da var ki her millet layık olduğu idareye mazhar olurmuş! İşin en acı, içinden en çıkılmaz tarafı da bu!
Ey geçmişi bilmeyen, geleceği göremeyen AKP iktidarı, beni dinlemiyorsan bilim ve hikmet sahiplerini dinle! Sen, hepimiz o kadar muhtacız ki buna:
-Sakın kapıyı aralık bırakmayın;  farkına varmadan, ardına kadar açılır (M. Kemal Atatürk).
-Geçmiş geleceğe ışık tutmadıkça akıl karanlıklar içinde yürür  (A. de Tocqueville).
-Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile (Türk Ata Sözü).

Hiç yorum yok: