Son zamanlarda içinde yaşadığımız dünyayı ve bu dünyada olup bitenleri anlamakta güçlük mü çekiyorsunuz? Birilerinin hak etmediği halde çok kolay yollarla makam, mevki ve güç sahibi oluşuna şaşırıyor musunuz? Kendinizi isteyerek veya istemeyerek olayların dışında kalmış mı hissediyorsunuz? Kırgınlık ve kızgınlığınız neye? O makam ve mevkilerde sizin değil de başkalarının olmasına mı? Suyun başında siz değil de başkalarının bulunmasına mı? Bundan dolayı mı kendinizi uyumsuz veya değersiz hissediyorsunuz? Bundan dolayı mı kaçırdığınız fırsatları gözünüzde canlandırıp ah ediyorsunuz? Yoksa içinizdeki ses çok daha derinlerden mi yükseliyor? Ve çok daha esaslı mı itirazlarınız?
Tüm mesele tufeylî dünyada, tufeylî zamanlarda insan olmak…
İçinde yaşadığımız siyasi, iktisadi, sosyal yapı ve ağlar değişiyor, farklılaşıyor; insanların birbirinin üstüne basarak oluşturduğu piramidal yapılarda rol ve kaynak dağılımına yönelik ciddi kapışma ve çatışmalar yaşanıyor. Birileri onurlarından, saygınlıklarından, özgürlüklerinden, eşitliklerinden, insanlıklarından bir şeyleri terk etmek pahasına makam, mevki, rol ve kaynak kapıyor. Elde ettikleri ölçüsünde de değer görüyor.
Mesele ciddi. Vatandaşın zihinsel olarak kendini konumlandırdığı koordinat sistemi çöküyor, kişi olup bitenleri anlamlandırmakta güçlük çekiyor ve nasıl tepki vereceğini, nasıl bir tavır takınacağını bilemiyor. Ancak hemen belirteyim ki, yaşanan bu durum, yüreklerin derinliğinde duyulan bu tedirginlik aslında çok da yeni değil. Görünen o ki, belirli bir yaşam tarzından başka bir tarza geçiliyor. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, dayanışma, adalet gibi çoğunlukla söylemlerde ifadesini bulan fakat bir türlü gerçekleştiremediğimiz evrensel değerleri terk edip, yeni bir çağa giriyoruz. Bu çağ insanlığa pek yabancı değil. ‘Yeni Ortaçağ’ diye kitaplar yazılalı ve dilimize tercüme edileli çok oldu.
Batı dillerinde ‘patron-client’ ilişkisi olarak ifade edilen, dilimize patron-yanaşma ilişkisibiçiminde tercüme edebileceğimiz ‘durum’ yaygınlaşıyor. Patron-yanaşma ilişkisi, patronaj(patronage) veya klientalizm (clientelism) olarak da nitelenen bir sistem. Etimolojik olarakclient sözcüğü clyent ve Latince clientem (cliens) ‘takipçi, uşak’ kökenine dayanıyor. Asıl türediği sözcük muhtemelen clure ‘dinlemek, takip etmek, itaat etmek’ veya clinare ‘eğilmek, çökmek’ anlamındadır; daha eskilere doğru ise klei ‘eğilmek, dayanmak’ kökenine uzanıyor. Sözcük esas olarak Roma’da, patricilerin himayesi altındaki pleplerde olduğu gibi, bir kişinin himaye ve korunma elde etmek için diğer bir kişinin önünde eğilmesini niteliyor. Bu ilişki biçiminde patrici patronus yani patrondur. Kısaca, clientele ‘bağımlı ve hamisi arasındaki ilişki’ veya ‘yandaşlar birliği’ anlamlarına geliyor.
Klientalizm için muhtemelen en uygun Türkçe karşılık yanaşmacılık. TDK sözlüğündeyanaşmacılık henüz yer almıyor; yanaşma için ise şu ifadeler geçiyor: ‘Yanaşmak işi’, ‘genellikle bir çiftçi yanında çalışan işçi, tutma’, ‘uşak, hizmetçi, sığıntı’, ‘evlere, ahırlara bitişik yapılan, oda, ahır vb.’ Yanaşma bir de ‘kapatma, metres’ ve ‘tufeylî’ anlamlarına geliyor. Tufeylî ise ‘asalak’, ‘salaş, virane, yıkık’ demek.
Ortaçağ Avrupa’sında toprak bağışlayan süzerenler ve toprak kabul eden vassallar vardı; bir kişi birinin süzereni iken diğerinin vassalı olabiliyordu. Başındaki papası ve kardinalleriyle kilise de bu oyunun içinde hatta tam da merkezindeydi. O dünyada, efendilerden, kontlardan, düklerden geçilmiyordu. Öte yanda ise toprakları işleyen serfler, hizmetkârlar, köleler bulunuyordu.
O çağlarda sadece onlar yoktu. Baron Alwin’e meydan okuyup, zenginden alıp fakire verenRobin Hood ve Küçük John; Vali Gessler’in direğe astığı şapkasını selamlamayı reddeden fakir bir tarla işçisi olan Wilhelm (Giyom) Tell; her zaman mazlumları koruyup, kötülere göz açtırmayan Don Kişot da vardı. Daha yakın zamanlarda ise, koca koca kadın ve erkeklerin hiçbir şey yokmuş gibi kendisinin önünde eğildikleri bir zamanda, bütün masumiyetiyle ‘kral çıplak!’ diye haykıran küçük çocuk da. Her şeye rağmen, çocuklarımız Kralın Yeni Elbisesi’ni bugün de okuyorlar; yarın da okuyacaklar. İnsanlar arasında bir tür gönüllü köle-efendi ilişkisi olan patron-yanaşma ilişkisine hayır diyenlere paha biçilmez katkısından dolayıAndersen içten bir teşekkürü hak ediyor.
Bu yazı patronaj, yanaşmacılık ve klientalizme dair bir giriş sadece; batıda olduğu kadar doğudaki görünümleri, geçmişteki biçimleri kadar bugünkü halleri de bir gergef gibi işlenmeye muhtaç. Çünkü mesele tufeylî zamanlarda yanaşma değil, insan olmak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder