AKP iktidarının bize göre en büyük yanlışı, kendi siyasi düşüncesi ile Cumhuriyet felsefesini karşılaştırmasıdır. Şark kurnazlığı yapan ve CHP ile Cumhuriyet’in özdeşleştirilmesini kullanan AKP, sık sık, “CHP bu ülke için ne yaptı?” sorusunu soruyor. Konumuz CHP’nin yeri veya konumu değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in felsefesidir. Bu felsefe, “Cumhuriyet bu ülke için ne yaptı?” sorusunun da cevabıdır. Sözkonusu felsefenin üç ana özelliği vardır. Bugüne baktığımız zaman bu üç özelliğin sorunların çözümü olduğu gerçeği net olarak ortaya çıkıyor.
Nedir bu üç özellik?
1- Tam bağımsızlık: Son 10 yılda gerek bölgemizde ve gerekse küresel çapta yaşananlara baktığımız zaman bağımsızlığını kaybetmenin bedellerini görebiliyoruz. Afganistan’dan başlayıp Irak, Mısır, Tunus, Cezayir ile devam eden ve Suriye ile sekteye uğrayan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) sonucu bağımsızlığını yitiren ülkeler ibret verici bir örnektir.
2- Cumhuriyet rejimi: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel felsefesini oluşturan Cumhuriyet kavramı, belki de dünyada bir ilk özelliği taşıyor. Bu Cumhuriyet, bir yandan “yedi düvele karşı bağımsızlık savaşının” sonucu, diğer yandan “demokrasinin ölüm kalım savaşına feda edilmemesinin”tarihi belgesidir.
Emperyalizm İstiklal Savaşı’nın merkezi olan Ankara sınırlarına dayanmıştır. TBMM, yetkilerini Mustafa Kemal’e devretmeyi teklif etmiştir. Bunlar öyle yetkilerdir ki; zaaflarına, yetersizliklerine yenik düşebilecek bir insanı “diktatörlüğe götürebilecek” yetkilerdir.
Bu teklifi reddetmek güçlü bir kişilik, “milli iradeye saygı ve güven” demektir ve Mustafa Kemal bu teklifi reddetti.
3- Laiklik: Laikliğin nasıl bir kavram olduğu BOP’un özgürleştirme gerekçesiyle bağımsızlığını elinden aldığı ülkelerde acı tecrübelerle görüldü. Laikliğin demokrasinin, demokrasinin de inanç özgürlüklerinin teminatı olduğu gerçeğini bir kez daha anladık. Laikliğin ortadan kaldırılması durumunda Müslüman Müslüman’ın boğazını kesebiliyor, Sünni Alevi’nin kapısını işaretleyebiliyor. Bir başka ifadeyle laiklik insan olmanın ilk şartı haline gelmiş durumda.
“Cumhuriyet felsefesi bu ülke için ne yaptı?” sorusunun cevabı basit.
Cumhuriyet felsefesi; “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş… Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içindekilere… Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmelerine” karşın milleti ile ayağa kaldırdı.
Cumhuriyet felsefesi; bu ülke insanının hoşgörü ve saygı içinde, değer yargılarına sahip yaşamasını, “sabahın köründe sabah namazına gitmek için evinden çıkan vatandaş ile sabahın köründe evine gitmek için meyhaneden çıkan vatandaşın hoşgörü ve saygı içinde selamlaşmasını” sağladı.
Cumhuriyet felsefesi; “mazlumlara örnek olan” bir İstiklal Savaşı ile yedi düveli kovmasına karşın o yedi düvel tarafından kendisine saygı duyulmasını sağladı.
Cumhuriyet felsefesi; yetişmiş insan gücünü varolmak için feda eden, yiyecek ekmeği olmamasına karşın İstiklal Savaşı’nı verebilen, ama dimdik ayakta kalabilen bir devlet kurdu, millet olma şuuru aşıladı.
Cumhuriyet felsefesi; “Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş iken… demir ağlarla ördü anayurdu dört baştan…” Barajlarlarla, rafinerilerle, sanayi tesisleriyle donattı. Ve bunları milletin öz kaynakları ile, milletine olan güvenle yaptı.
Ve Cumhuriyet felsefesi bu topraklarda yaşayanları “Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laz-Çerkez” olarak ayırmadı. Çünkü tüm bu unsarların kendi bileşkesi olduğunu çok iyi biliyordu.
Cumhuriyet, bu ülke için canlarını feda edenlerin “bir lokma ekmek bir hırka” düsturunun yansımasıdır. Devletin her kuruşunu “yetim hakkı” kabul eden bir anlayıştır.
İşte Cumhuriyet felsefesi budur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder