1 Nisan 2015 Çarşamba

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası - Soner Yalçın


Tarih: 8 Aralık 2002
Azra Akın’ın elbisesi Sümerbank basmasından dikilmişti.
2002 Dünya Güzeli seçildi. Ayrıca…
Londra’da yapılan yarışmada, Azra Akın’ın final gecesinde giydiği, Anadolu kültürünü yansıtan kırmızı basma elbise, “En İyi Giysi” seçildi. İngilizler üzeri çiçekli basmaya hayran kaldı. Ve fakat bilmiyorlardı ki:
Türkiye’nin güzide kamu kuruluşlarından -66 yıl ürettiği rengarenk basmalarla ülkeyi baştan başa süsleyen- Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası‘nın kapısına kilit vurulalı henüz 24 gün olmuştu.
Tarih: 14 Kasım 2002 idi…
200 yıl geriye gidelim…
Toplumsal yapıyı kökten değiştiren iki büyük devrim 18’inci yüzyıla damgasını vurdu.
Siyasal devrimin ülkesi, Fransa.
Ekonomik devrimin ülkesi, İngiltere.
Toprağa bağlı üretimin/feodalizmin iktidarı son buldu. Tarım artık en büyük ekonomik güç değildi.
Dönemin itici gücü; buhar gücüne dayanan sanayileşmeydi. İnsan ve hayvan gücünün yerini makineler almaya başladı.
Pamuk, dönemin en yarar getiren üretimiydi.
Tekstil, dönemin parlayan sektörüydü.
Sanayileşmeyi başaran ülkeler gözlerini dış pazarlara diktiler…
Tarih: 16 Ağustos 1838.
İngiltere ile imzalanan “Serbest Ticaret Antlaşması”, Osmanlı ekonomisine tarihi boyunca indirilen en öldürücü darbe oldu. Gümrüksüz giren İngiliz makine endüstrisi mallar, Osmanlı’nın korumasız el tezgahlarını kısa zamanda yok etti. Ülkedeki geleneksel üretici kesim, Avrupa ürünleriyle rekabet edemedi ve ekonomik hayattan silinip gitti…
Hemşehrim Hıfzı V. Velidedeoğlu anılarında bunu şöyle özetledi:
“1913’te henüz bir ilkokul çocuğu iken, Orta Anadolu’nun tren uğrağı olmayan kasabasında, her gün babamın yanında, başımızda kırmızı bir fes, elimizdeki zembilin içinde çarşıdan taşıdığım yiyeceklerin arasında Rus şekeri; Amerikan unu bulunduğunu ve babamın ayağına ayakkabı; sırtına çamaşır ve giyecek yapmak için Fransız köselesi ve Fransız patiskası, Amerikan bezi; Alman kumaşı ve başını kapamak için Avusturya fesi aradığını çok iyi hatırlıyorum. Babam bunları arıyordu, çünkü bunların Türk malı olanları yoktu. Hepsi dışarıdan geliyordu.”
120 SOVYET MÜHENDİSİ
Tarih: 17 Şubat – 4 Mart 1923
İzmir İktisat Kongresi‘nin açılış konuşmasını İstiklal Savaşı’nı başarmış Mustafa Kemal yaptı:
“Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalmış bir gerçek vardır. Türk tarihi incelenirse, gerileme ve çöküntü nedenlerinin iktisadi sorunlara bağlı olduğu görülür. Tam bağımsızlık için şu kural vardır: Milli egemenlik, mali egemenlikle desteklenmelidir. Bizleri bu hedefe götürecek tek kuvvet ekonomidir. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça payidar olamaz.”
İşte…
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası “ekonomik bağımsızlık olmadıkça, ulusal bağımsızlık olmaz” ilkesiyle kuruldu. Cumhuriyet’in idealist kadroları Osmanlı’nın kara talihini yenmeye yemin etmişlerdi.
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, devlet eliyle kurulan ilk basma fabrikası olma özelliğine sahipti.
Fabrikanın temeli kolay atılmadı:
Önce; tarımda verimliliği artırmak ve bilimsel olarak yeni projeler oluşturmak için 1925’te Adana’da Tohum Islah Komisyonu kuruldu. Amerika’dan 40 çeşit tohum getirilerek denemeler yapıldı. Hatta Amerikalı uzmanlar davet edildi.
Ardından; Nazilli’de Pamuk İstasyonu kuruldu. Bilimselliği, kaliteyi her alanda esas alan Kemalist Devrim, istasyona yurtdışından gelişmiş makineler getirmekle kalmayıp, kuruluşun başına da eğitimini Amerika’da tamamlamış olan Celal İğriboz‘u atadı.
İstasyonda yapılan ıslah çalışmaları sonucunda 28 adet pamuk çeşidi tescil ettirildi. Tescil ettirilen Acala 1086, Coker 100 A/2 ve Nazilli 66-100 çeşitlerinin her biri 10-15 yıl üretimde kalarak Ege Bölgesi pamuk üretimi artırıldı.
Tarih: 25 Ağustos 1935
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın temelleri atıldı. Bedeli narenciye karşılığı ödenmek üzere Sovyetler Birliği‘nden kredi ve teknik destek alınarak kollar sıvandı.
Ve hummalı çalışma başladı; 120 Sovyet mühendisi ile çevre il – ilçelerden gelen 4 bine yakın işçi geceli gündüzlü çalışarak hedeflenen tarihten 20 gün önce inşaatı bitirdi.
Yapımı 18 ay sürdü. Bina ve makineler dahil olmak üzere fabrika 5 milyon Türk Lirası’na mal olması planlanırken, maliyeti 8 milyon Türk Lirası’na yaklaştı.
Fabrikaya kullanılacak kaliteli pamukların çevrede yetiştirilmesi için 200 adet modern tohum ekme makinesi satın alındı.
Aynı zamanda fabrika içinde demirhane, marangozhane, dökümhane, kaynak ve teneke işleri yapan bölümler; elektrik ve su ihtiyacını karşılayabilmesi için elektrik-su santralleri yapıldı.
Binlerce çam ağacı dikildi…
Çalan değil üreten yeni Türkiye
Tarih: 9 Ekim 1937
Atatürk hastaydı. Açılışa gitmeyi çok arzuladı. Zor yürüyordu ve kolunda Celal Bayar vardı.
Büyük Kurtarıcı’nın açılışını yaptığı son fabrika Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası olacaktı.
Asker-sivil neredeyse bütün devlet erkanı oradaydı: İsmet İnönü, Şükrü Kaya, Ali Çetinkaya, Tevfik Rüştü Aras, Kazım Özalp, Fuat Ağralı, Saffet Arıkan, Şakir Kesebir, Ali Rana, Fevzi Çakmak, İzzetin Çalışlar, Kazım Dirik, Asım Gündüz, Naci İldeniz, Recep Peker, Afet İnan…
Atatürk coşku içindeki halkı, fabrika girişindeki müdüriyet binası balkonundan selamladı. Açılış konuşması bittikten sonra erkekli kadınlı işçiler, Atatürk’ün önünden geçit töreni yaptı.
Atatürk kırmızı kurdeleyi kesti, sarı madenden yazılmış Sümerbank harfleri ile yapılmış anahtarla fabrika kapısını açtı.
Ve…
Atatürk’ün direktifiyle 480 makine çalışmaya başladı. Atatürk şöyle dedi: “İşte bu bir musiki’dir…”
Yeni Türkiye inşa ediliyordu; lafla değil alın teriyle, emekle…
Satarak-çalarak değil üreterek…
DÖNEK LİBOŞLARIN OYUNU
İlk yıl 1938’de; yaklaşık 9 milyon metre basma; 145 ton iplik üretildi.
Bir yıl sonra; basma üretimi 12 milyon metreye ve iplik üretimi 407 tona çıktı.
10 yıl sonunda; basma üretimi 20 milyon metreye ve iplik üretimi 2 bin 800 tona çıktı.
1960’lı yıllar fabrikanın istikrarı yakaladığı; 1970’li yıllar ise verimlilik ve kârlılık açısından zirve yaptığı dönemdi. 1974 yılında elde ettiği 71,5 milyon liralık kârla Türkiye’nin o yıl en büyük 100 işletmesi arasında 26. sıraya yükseldi.
Ne oldu ise 1980’li yıllardan sonra oldu…
Neoliberalizm rüzgarı esiyordu.
Sosyal devleti yok eden ve itibariyle halkı ezen bu iktisadi plan “devrim” diye yutturuldu. Devletin ekonomik hayattan tamamen çekilmesi amaçlanıyordu.
Bu vahşi kapitalizmi savunanlar, -büyük maaşlar karşılığı- gazetelerde yazdırılıp, tv’lere çıkarıldı. Bunlar bilim adamı olmaktan çıkarıldı; ideolog yapıldı.
Laf kalabalığıyla gerçeklerin üzerini örtüyorlardı.
Bunlar; Mehmet Altan, Asaf Savaş Akat gibi dönek liboşlardı.
Onlara göre, tarım ilkeldi; Türkiye bu köylülükten kurtulmalıydı!
Sadrazam Reşit Paşa gibi, iç piyasayı ardına kadar yabancı mallara açan Turgut Özal “devrimci” ilan edildi.
Halka hizmet için var olan kamu iktisadi kuruluşları, “KİT’ler zarar ediyor; yoksulluğumuzun nedeni KİT’lerdir” yalanları pompalandı. İşçiler düşman haline getirildi.
Bu arada:
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nda olduğu gibi KİT’lerdeki makine ve tezgahlar eskimişti ama değiştirilmiyordu. Nazilli’ye Karaman, Kayseri, Eskişehir, Bergama, Adıyaman ve Bakırköy fabrikalarından demode, derleme tezgahlar sökülüp getirildi!
Bunlar bilinçli adımlardı; amaç kamu kuruluşlarını gözden düşürmekti.
Teknolojik gerilemenin verdiği zarar ve sürekli küçülmeyle fabrikada iş verimliliği düştü. İşçilerde moral gücü tükeniyordu.
Fabrika 66 yıllık tarihi boyunca 28 defa müdür değiştirdi.
200 yıl önce yaşananlar tekrarlandı; Türkiye’ye sokulan gümrüksüz ham bez ithalatının yanı sıra, suni ve sentetik hazır giysilerde rekabet etmekte zorlanıldı.
Pazar kaybedildi; 1998 yılında 4.3 milyon metre basma ve 598 ton iplik üretildi.
2001’de ise, üretim basmada 1.5 milyon metreye ve iplikte 500 tona düştü. Ve…
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’na son darbeyi Başbakanlık Özelleştirme İdaresi vurdu. Fabrika kapatıldı ve bedelsiz olarak Adnan Menderes Üniversitesi’ne devredildi.
Üniversitenin kullanımı dışındaki büyük bir bölümü, içindeki tarihi dokuma makineleri, araç ve gereçleriyle çürümeye terk edildi.
Kemalist Devrim’e bir bıçak daha saplamışlardı.
Türkiye’de üzerinde pek durulmayan bir gerçek var; insan okulda değil, fabrikada eğitilir. Nazilli bunun güzel örneğiydi… Şöyle…
Hayaldi gerçek oldu
Yıllar önce Havana‘ya gittiğimde görmüştüm. Kübalılar tütün sararken içlerinden birinin okuduğu klasik romanları dinliyordu.
Bugün Türkiye’deki fabrikalarda Beethoven dinleyerek çalışan hiç işçi var mı? Dün vardı…
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nda Beethoven çalıyordu.
Piyanosu olan bir fabrikadan bahsediyoruz. Emekçilerinin koro kurdukları ve klasik müzik seslendirdikleri bir fabrikadan! İşçi korosu, sadece Nazilli’de değil, Aydın ve Denizli gibi çevre illerde konserler veriyor ve Atatürk’ün çok önemsediği çok sesli müziği Anadolu’ya tanıtıyordu.
Ayrıca:
İşçilerin radyosu vardı.
Tiyatro yapıyorlardı.
Fabrika bir eğitim kurumu gibiydi.
İşçiler yemek aralarında dünya klasiklerini okuyordu.
Fabrikada eğlenceler düzenleniyordu. Balolar yapılıyordu.
Haftada 6 filmin gösterildiği 700 kişilik sinema salonu vardı.
Kurulan “Sümer Halkevi”nde halka biçki-dikiş kursları veriliyordu. Yılda iki kere halka basma dağıtılıyordu.
Fabrikada işçilere okuma yazma öğretmek için beş sınıflı okul vardı. “Sümer İlköğretim Okulu” adlı bu işçi okulu 980 öğrenciye sahipti.
İşçi çocukları için 26 yatak ve 40 mevcutlu bir kreş kurulmuştu.
Lacivert – beyaz renkli Sümer Spor; atletizmden bisiklete, futboldan yüzmeye kadar birçok branşta faaldi.
Paten yapılıyordu.
Bisiklet yarışları düzenleniyordu.
Fabrika bünyesinde 40 yataklı bir hastane, bir eczane, bir de laboratuvar vardı.
İşçiler ve memurlar, fabrikanın hemen önünde özel olarak inşa edilen 264 dairelik ve bin kişilik lojmanlarda kalırken, bekar işçiler için 350 kişilik bir “Bekar İşçi Evleri” vardı.
İşçiler arasında Türkiye’nin dört bir yanından gelenler olduğu gibi, Yunanistan’dan Bulgaristan’a, Almanya’dan İsviçre’ye kadar yurtdışından çalışmaya gelen 1200 işçi vardı.
Şehir merkezi ile fabrika arasında gidip gelen ve fabrika çalışanlarının yanı sıra Nazilli halkının da ücretsiz olarak binebildiği “Gıdı Gıdı Treni” vardı! Ve Gıdı Gıdı isminde mizah gazetesi çıkıyordu…
Bir gün yolunuz Nazilli’ye düşerse, Kemalist Devrimi’nin ürünü, çürümeye bırakılan bu fabrikayı görün; Mustafa Kemal’e olan inancınız artar.
Ve kesinlikle…
Moral bozmak yok; aynısını yine yapacağız.
Yeter ki heyecanınızı kaybetmeyin…
Soner Yalçın

Hiç yorum yok: