19 Mayıs 2014 Pazartesi

UTANIRIM GÜNEŞTEN - NEZAHAT GÖÇMEN

UTANIRIM GÜNEŞTEN

Savruldu bahar çiçekleri

Gidilecek baharlar imkansızdır artık.

 Dillerinde dua, aklında doğmamış çocukları

Yer üstünde iş bulamayan, yer altında ekmek arayan

Ekmek kuyusunun derinliğinde toplanan siyah inciler

Ölümü koynunda taşıyanlar, zifiri karanlıkta ellerinde baretleri ile yol aradılar… Evlatlarına sevdiklerine kavuşmak için son vardiyada son çırpınışlar. Tünelin sonunda ne yazık ki ölüm var.

Yerin altından, gün ışığına elveda demeden yerin altına gittiler…

Kat kat gökyüzüne uçuşlar…  Zamanın ışıltılı raflarında yer alamasalar da “Unutulmayanlar” adlı dosyaların içine sıkıştılar.

Balık istifi gibi üs üste yığılanlar

Madenin derinliklerine indikçe korku filmlerini aratmayan sahneleri izlerken, her tabutun başında ana, baba, eş, kardeş ve çocuklar. "Biliyorum gelmeyecek" diye hıçkırık arasından yol bulup çıkan sesler

Son söz ölümündü

Tarihte en büyük ekmeğine sarılanların kazası, insanlık kazası

Cam binalarda, deri koltuklarda havanın en bol olduğu yerde toplantılar yapıp kendilerini haklı çıkarmaya çalışanlar… Yemekten sonra hazımsızlık gideren maden suyu içerek, midelerini hafifletenler, özel otomobillerle yol aldılar basın toplantısına

Çelişki yumağı içinde verilen daha doğrusu verilemeyen yanıtlar

Yüksek seviyede, hızlı üretim yapılan bir iş yerinde nasıl olur da acil çıkış yeri olmaz.

Acı, öfke birbirine karıştı

Yaşam odası

Kaçış odası

Ve daha birçok maden ve madencilik terimi öğrendi bu halk

Demiri ısırarak yaşama tutunmaları öğretilmiş bu canlara…

Hiç gerek yok!  Haklılık çabasına.

Hayat hikayeleri sığmadı, ekranlar doldu taştı.

 Anaların ağıtları semaya ulaştı.

“Olsaydı” olsaydıların geçmişe ne yararı olabilir ki

Ateş düştüğü yeri yaktı.  Şimdi hayat ne güldürüyor, ne öldürüyor ne de yaşatıyor.

Sadece ağlatıyor. Gözyaşlarına takılan kanatları kaldı.

Cebinde oğlunun  düğün davetiyesi ile madene giren baba nasıl unutulur, ne demeli bilmem ki.

Emre Aydın’ın “Soğuk Odalar” şarkı sözleri dizelerinde, gittim geldim.

Hepimiz akıl ve yürek tutulması yaşadık.

Siyah inciler korku ve hayatta kalabilme telaşı yaşarken

Acının yanında utandık.  Utanırım babası öldüğü gün dünyaya gelen çocuktan

 Utanırım güneşten

Havuz başlarında, güneşin sıcağında, şapkalarımızla güneşi kapattığımız anlar. Pahalı güneş gözlükleri ile koruduğumuz gözlerimiz. Güneşten korunma kremi, yine yeni yeniden sürerek korunduğumuz saatler dakikalar geçti gözümün önünden…

Telafisi yok.

Daha önce, madenlerde gidenler gibi

“Ben babamı hiç görmedim.” diyecek çocuklara verecek cevabımız var mı?

Herkes öfkeliydi. Canı yanan insanların duyguları düşünceleri sarmaş dolaş oldu.

Artık ne ölenler gelir, ne de o ocaktan bir ses

“Olur, böyle şeyler.” İradesinden uzak

Karınca kararınca

Yüreğimiz yettiğince acıyı bölüşeceğiz

Dualarla uğurlayan ve geri dönmesini dualarla bekleyen kadınların kara sevdalıları

Yürüdüler el ele cennete

Yarım kalan hayaller, yarım kalan hayatları tamamlamak bizim görevimiz

Geriye kalan anılar, anılar… Bu son olsun dileklerimle

Yıldızlar yağsın üzerlerine, ışıklar içinde yok alsınlar…


NEZAHAT GÖÇMEN

Hiç yorum yok: