15 Eylül 2014 Pazartesi

DİN ÜZERİNE NOTLAR - ATATÜRK'ÜN EL YAZMALARI



DİN VE MİLLET

Din birliğinin de bir millet oluşumunda etkili olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

Türkler, arapların dinini kabul etmeden önce de büyük bir milletti. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne arapların, ne aynı dinde bulunan acemlerin (İranlılar'ın) ve ne de Mısırlılar'ın vesairenin Türkler'le birleşip bir millet oluşturmalarını sağlamadı. Aksine, Türk Milleti'nin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uğuşturdu.

Bu çok doğaldı. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin amacı, bütün ulusların üstünde, kapsamlı bir arap milliyeti siyasetine doğru sürükleniyordu. Bu arap düşüncesi, "Ümmet" kelimesi ile ifade edildi. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmaya, hayatlarını allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine adamaya mecburdular.

Bununla beraber, allaha kendi milli dilinde değil, allahın arap kavmine gönderdiği kitapla arapça kitapla ibadet ve yakarışta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, allaha ne dediğini bilmeyecekti. Bu durum karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin anlamını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.

Başlarına geçebilmiş olan açgözlü komutanlar, Türk Milleti'nce karışık, cahil hocalar ağzıyla, ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve siyasetlerine alet ettiler. Bir taraftan arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa'da allah kelimesinin yüceltilmesi parolası altında hristiyan milletleri idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine dokunmayı düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır'da, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye pasaklı, yırtık bir giysiyi, hilafet alameti ve ayrıcalıklı diye altın sandıklara koydular, halife oldular. Kâh doğuya, kâh batıya ya da her tarafa birden saldıra saldıra türk Milleti'ni, topraklarını, çıkarlarını, benliğini unutturacak, allaha boyun eğdirecek derin bir aymazlık ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.

Milli duyguyu boğan, fani dünyaya değer verdirmeyen, yoksulluklar ve zorunluluklar, yıkımlar hissedilmeye başlayınca, gerçek mutluluğa öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dini inanç ve dini duygu, millet uyandığı zaman onun şu acı gerçeği görmesine engel olmadı. Bu korkunç manzara karşısında kalanlara, kendilerinden önce ölenlerin ahiretteki mutluluklarını düşünerek ya da bir an önce ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmayı telkin eden dini duygu, dünyanın acısı duyulan tokatıyla derhal Türk Milleti'nin vicdanındaki çadırını yıktı; davetlileri Türk düşmanları olan arap çöllerine gitti.

Türk kalbi yüzlerce asırlık kudret ve ferahlıkla, büyük heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu? Türk'ün milli duygusu, artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk, cenneti değil, eski, gerçek büyük Türk atalarının kutsal miraslarının, son Türk ellerinin savunma ve korumasını düşünüyordu. İşte dinin, din duygusunun Türk Milliyeti'nde bıraktığı hatıra.

Türk Milleti milli duyguyu dini duygu ile değil de insani duygu ile yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanında insani duygunun şerefli yerini daima korumakla övünür. Çünkü Türk Milleti bilir ki bugün medeniyetin büyük yolunda bağımsız fakat kendilerine paralel yürüdüğü bütün medeni milletlerle, keşifleri karşılıklı insani ve medeni ilişki, elbette gelişimimizin devamı için gereklidir. Ve yine malûmdur ki Türk Milleti her medeni millet gibi geçmişin bütün devirlerinde keşifleriyle, türetmeleriyle medeniyet alemine hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini taktir ve hatıralarını saygıyla korur. Türk Milleti, insanlık aleminin samimi bir ailesidir.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

[Kaynak: Medeni Bilgiler s:364-370, Atatürk'ün el yazıları]

----------------------------------------------------------------

‎"Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet idaresindeki ana programımızın kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz." Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

[Kaynak: Son meclis konuşması, TBMM tutanakları, video kayıtları]

----------------------------------------------------------------

"Masum ve cahil insanları, yüzlerce allaha taptırmak veya allahları muayyen (belli) gruplarda toplamak, ve nihayet bir allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir." Mustafa Kemal ATATÜRK

[Kaynak: Atatürk'ün El Yazmaları, Anıtkabir arşivi, Çankaya Köşkü arşivi, TBMM arşivi, Medeni Bilgiler, Türk Tarihi'nin Ana Hatları sayfa:220-221, Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri/Tarih-I (1931-1941) sayfa: 121, Kemalist Devrim-2 (Din ve Allah) sayfa:206-207]

Hiç yorum yok: