2 Aralık 2014 Salı

KEMALİZMİN EVRENSELLİĞİ - Cem YAGCIOGLU


Atatürk’ün önderi olduğu Türk Devrimi, ülkemizde yaygın ve etkili bir karşı devrim süreci yaşıyor. Devrimin yarattığı kurumları ele geçirenler bu kurumları birer birer ortadan kaldırıyor. Kemalizm kendi ülkesinde yok ediliyor. Oysa, yarattığı eylem ve düşünceyle Kemalizm, anti-emperyalist savaşım (mücadele) içinde hâlâ yaşıyor. Dünyanın birçok ülkesini etkiledi, etkilemeyi de sürdürüyor. Emperyalist boyunduruktan kurtulmak ve kalkınmak isteyen her girişim ister istemez adını bilse de bilmese de Kemalist ilkelerle karşılaşıyor. Türk Devrimi sanılandan ya da bilinenden çok daha geniş kapsamlı bir devrimdir ve 20.yüzyıla damgasını vurmuştur. Yerel değil evrenseldir. Bunun bilinmesi, yeniden girişilmek zorunda kalınan savaşım için yol gösterici olacak, özgüven sağlayacaktır.

Uluslararası Boyutta İlk Ulus Devinimi (Hareketi)

Toplumsal doktrin açısından... Biz yaşamını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emekçileriz, yoksul bir halkız. Efendiler! Halkçılık toplumsal düzenini emeğine, haklarına dayandırmak isteyen bir toplumsal doktrindir. Biz bu hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için, meclisçe, milletçe bizi yok etmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe savaşı uygun gören bir doktrini izleyen insanlarız.”1
Mustafa Kemal’in 1921 Aralığında TBMM’de söylediği bu sözler, Türk Devrimi’nin temel anlayışının en özlü anlatımıdır. Gerek savaş ve gerekse toplumsal dönüşümler dönemlerinde bu sözlerle çerçevesi çizilen bir yol izlenmiştir. Ekonomik yetmezlik içinde, sanayi ve ulaşımdan yoksun işgal altındaki bir ulusun; dış sömürüden kurtulup ayakta kalabilmesinin kapitalist emperyalizme karşıtlıkla olanaklı olduğu görülmüş ve izlenecek yol buna göre belirlenmiştir. Kapitalizme karşıtlık, yabancı sermaye egemenliğinin önlenmesiyle sınırlı tutulmuş, özel girişimciliği yasaklayan ortaklaşacı (kolektivist) bir uygulamaya gidilmemiştir. Devletçilik temel alınmakla birlikte, ulusal nitelikli özel girişimciliğe destek verilmiştir.
Türk Devrimi’nin etkileri, kısa bir sürede kendi sınırları dışına çıkarak, benzer koşullarda yaşayan ve dünya nüfusunun beşte dördünü oluşturan yoksul ülkelere ulaşmıştır. Sağlam bir anti-emperyalist bilinç, bu bilince dayalı eylem yeteneği ve elde edilen başarı, Kemalizmi uluslararası düzeyde örnek alınan bir devinim durumuna getirmiştir.

Önceden Belirlenenler

Türk Devrimi’nin Türkiye’nin kurtuluşuyla sınırlı kalmayacağı önceden belirlenmiş ve açıklanmıştı. Mustafa Kemal 1922 Temmuz’unda şunları söylemişti: “Türkiye’nin bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye’ye ait olmadığını bir defa daha doğrulamak gereğini duyuyorum. Türkiye kararlılıkla önemli bir çaba harcıyor. Çünkü savunduğu, bütün ezilen ulusların, bütün Doğunun davasıdır ve bunu sonuçlandırıncaya kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Doğu uluslarıyla birlikte yürüyeceğinden emindir...”2
Benzer bir açıklamayı Fransız devriminin 133.yıldönümü nedeniyle, Ankara’da Fransa temsilciliğindeki kutlamada yapmıştır. Bu açıklama yapıldığında zafer henüz kazanılmamıştır: “Baylar; işte bugün 1789 devriminin 14 Temmuzunu burada kutluyoruz ve bugün, Fransızlar’ın ulusal bayramı olduğu kadar, henüz özgürlüklerine kavuşmamış ulusların da sevineceği bir gündür... İstilacı orduların İzmir’de denize dökülmesi, bizim ulusal tarihimiz için olduğu kadar dünya tarihinde de yepyeni bir dönem olacaktır. Bu dönemde artık, istila için hiç bir memleketin özgürlük ve bağımsızlıklarının yok edilmesi mümkün olamayacaktır. Eğer haksızlığa uğramış Asya ve Afrika ulusları, bizim bağımsızlık mücadelemizden bir ibret dersi almışlarsa, kendileri için pahalıya da mal olsa, bu yola gireceklerdir. Özgürlük ve bağımsızlıktan yoksun bir ulus için yaşamın ne anlamı, ne zevki vardır. Efendiler; bizim Asya’yı ayaklanmaya ve savaşmaya sürükleyişimiz, Fransız ulusunu kahramanca hareketlere sürükleyen nedenlerden daha az kuvvetli ve daha az mantıklı değildir.”3
Yapılan belirlemeler, yürütülmekte olan savaşın özel koşullarının etkisiyle söylenmiş geçici sözler değildir. Bu anlayış, 1938’e dek süren Kemalist yönetim döneminin her aşamasında uygulanan temel politik tavırdır. 1933 yılında yapılan açıklama, gerçek anlamda evrensel bir anlayışı içermektedir: “Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşacak olan pek çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerleme ve refaha yakın olacaktır. Bu uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm, yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslar arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır.”4

Sömürge ve Yarı-Sömürgelerde Devrim

Burada Hint ve Çin devrimleri adeta haber verilmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bunları söylediği yıllarda, dünyanın ezilen uluslarında durum şöyleydi; Hindistan’da Gandi ve Nehru hapisteydiler. Hindistan’ın Amristar kentinde, İngiliz kumandan kent halkını İngiliz bayrağının önünden diz üstünde ve yerde sürünerek geçirtmişti. Fransa, Vietnam ve Afrika’daki hapishaneleri, insanlık dışı koşullarda yurtseverlerle doldurmuştu. Fas Kurtuluş Savaşı önderi Abdulkerim, Madagaskar’da sürgündeydi. Mısır’ın ulusal önderi,Zağlul, Okyanus Adalarında İngilizlerin sürgünüydü. Endonezya’da bir Hollandalı memura 18 hizmetçi düşüyordu. Çin’de Şanghay’da, Avrupalı mahallelerine ve parklara Çinliler’in girmesi yasaktı. İtalya’da devrimci ve demokratlar hapsedilmişti. Almanya, sosyalistleri ezmiş Yahudi soykırımına hazırlanıyordu. Yine o yıllarda Asya ve Afrika ülkelerinde, haritalarda Türkiye’nin yerini bilmeyen ulusal kurtuluşçular Atatürk’ü biliyordu.

Ulusal Kurtuluşçular Ne Diyor

Politik devinimlerin yerel ölçülerden uluslararası boyuta ulaşması, isteğe ya da zorlamaya bağlı bir gelişme değildir. Günün dünya gündemine ve geleceğe yapılan etki ve bu etkinin kalıcı sonuçları bu sürecin belirleyicileridir. Bu nedenle Türk Devrimi’nin ülke dışındaki etkisini anlamanın en iyi yolu, dışardaki insanların yaptığı belirlemelere bakmaktır.
Ulusal sorun üzerine araştırmalar yapmış olan StalinTürk Devrimi’yle ilgili olarak şunları söylemiştir: “Ulusal sorunun genişliyerek yeryüzünün tümünü, ilk önce küçük kıvılcımlar olarak, sonradan kurtuluş hareketlerinin aleviyle sarmasını ve sömürgeler genel sorunu biçimine bürünmesini sağlayan etken, emperyalist grupların Türkiye’yi parçalama ve bu ülkenin devlet olarak varlığına son verme yolundaki girişimleridir. Müslüman halklar arasında en gelişmiş devletlerden biri olan Türkiye, böyle bir şeyi sineye çekemezdi, savaş bayrağını yükseltti ve etrafına Doğu halklarının desteğini toplayarak emperyalizme karşı durdu.”5
Türk Kurtuluş Savaşı’ndan gerçek anlamda etkilenen ve kendi bağımsızlık savaşımlarına örnek alanlar, sömürge ve yarı-sömürge ülke önderleridir.Gandhi’nin kayınpederi ve Hindistan Genel Valisi söyle diyor: “Biz, Atatürk büyük devletlere baş eğdirinceye kadar, bir Doğu ulusunun esaretten tamamen kurtulabileceğine inanmıyorduk. Bizim amacımız ‘özerklik’ ile sınırlıydı. Ne zaman ki Atatürk kurtuluş savaşını başardı, Lozan’da büyük devletlere boyun eğdirdi, parolamızı ‘bağımsızlığa’ çevirdik.”6
Çin Büyükelçisi Ho Yao Su’nun söyledikleri ise şöyledir: “Türk devriminin bütün Doğu dünyasının ilerleme ve gelişmesindeki rolü, Batı dünyasını kültür ve uygarlık yoluna yönelten Fransız devrimi kadar önemli ve etkilidir. Devrimimizin kıvılcımlarından çıkacak olan ateş, bütün Doğu uluslarını aydınlatacak ve gerçek kurtuluş ışığını yaratacaktır.”7
Macaristan Büyükelçisi De Cindrie“Birinci dünya savaşı sonrası olaylarının ezdiği Macar Ulusu, kardeş Türkiye’nin Atatürk yönetiminde canlanmasından güç kazanmış, örnek almıştır ve bunun için hertürlü güçlüğe karşın geleceğe güvenle bakmaktadır.”8
Hindistan parlamento kurulu başkanı Sucheta Kripalani“Atatürk yalnızca Türk Ulusunun değil, özgürlüğü uğrunda savaşan bütün ulusların önderiydi. Onun yol göstericiliği altında Türkiye bağımsızlığına kavuştu. Biz de aynı yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.”9
Tunus Devlet Başkanı Habib Burgiba“Mustafa Kemal’in kişiliği, halk kitlelerinin ayaklanması ve halk mücadelelerinin ölçüsü olmuştur. Bu mücadeleler, O’nun ölümünden sonra da genişlemiş, Doğu ve Batı bloklarının arasındaki üçüncü dünyaya da yayılmış ve onları sömürge tahakkümünden kurtarmıştır.”10
Bulgar tarihçi Stefan Velikov“Türk Ulusu’nun kurtuluş savaşı ya da Kemalist devrim, Birinci Dünya savaşından sonra Asya’da meydana gelen anti-emperyalist eylemin en aydınlık örneğidir. Köleleştirici emperyalist sömürgeci sisteme son derece güçlü bir darbe indiren Türk ulusunun bu savaşı yakın doğudaki Müslüman ülkeleri büyük ölçüde etkiledi.”11
Etyopya Büyükelçisi Osman Muhammet“Afrika’daki 42 devlet, Atatürk’ün bağımsızlık ilkesinden hareketle bugünkü özgürlüklerine kavuşmuşlardır.”12
Hindistan Başbakanı Nehru“O sıralarda çoğumuz Luch-now bölge hapishanesinde bulunuyorduk. Türk Kurtuluş Savaşının zaferini, hapishane barakamızı ele geçirebildiğimiz bez ve kağıt parçalarıyla süsleyerek kutladık ve dahası akşam bir bayram kutlaması için ufak bir girişimde bile bulunduk... Mustafa Kemal Hindistan’da şüphesiz Müslümanlar kadar Hindular tarafından da sevilirdi. O yalnız Türkiye’yi yabancı egemenliğinden ve bölünmekten kurtarmakla kalmamış, Avrupalı emperyalist devletlerin, özellikle İngiltere’nin oyunlarını boşa çıkarmıştı. Arkadan gelen laiklik politikası da, bir kısım kör inançlı Müslüman’ın dışında, onu tüm genç kuşaklara, gerek Hindulara ve gerekse Müslümanlara daha çok sevdirmişti.”13
Bulgaristan Halk Cumhuriyeti kurucusu Georgi Dimitrov“Ellerinde silah büyük kan pahasına yurtlarından emperyalist istilacıları kovmayı başaran ve ulusal bağımsızlıklarını elde eden Türk ulusu, büyük bir gurur duymakta haklıdır.”14
Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı önderi Ho Şi Minh“Türk halkı hayranlık verici bir cesaret ve özveriyle uğursuz Sevr anlaşmasını yırttı. Ve bağımsızlığını kazandı. Emperyalizmin düzenlerini yendi ve Sultanın tahtını devirdi. Bitkin, parçalanmış ve çiğnenmiş bir ulusu, birleşmiş ve güçlü bir Cumhuriyet haline getirdi. Devrimini yaptı.”15
Mısırlı kadın hakları savunucusu Şitti Şavari“Siz ona Atatürk diyorsunuz. Biz ise onu Ataşark diye anıyoruz. O yalnız Türklerin değil, bütün Doğu’nun özellikle kardeş Mısır’ın da atası ve önderidir.”16
Küba devrimin önderi Fidel Castro“Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla yapamazdım. Asıl devrimci Atatürk’tür. Büyük bir devrim yaptım ama Mustafa Kemal’in yaptıklarını başaramazdım… Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyor… Atatürk, 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma Gemisi’yle Samsun’a çıktı. Ve anti-empeyalist bir savaş verdi, zafere erişti. Biz, Atatürk’ün bu devrimci savaşından etkilendik-esinlendik ve tam 40 yıl sonra, 1959’da Granma Gemisi ile Havana’ya çıktık. Ülkemizden emperyalistleri ve işbirlikçisi faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de zafere eriştik. Devrimci Kemal Atatürk, bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır.”17
Değerlendirmelerin diplomatik nezaket gereği yapılan övgü sözleri olmadığı biliniyor. Söz sahipleri, inandıkları gerçekleri her koşulda dile getiren devrimci önderlerdir. Ayrıca 1920’lerden sonra artarak yayılan ulusçu eylemler, yukarıdaki sözleri savaşım içinde uygulamışlar ve sözü eyleme geçirmişlerdir.

Yurt İçindeki Değerlendirmeler

Kemalizmin eleştirisinde, yurt içi ve yurt dışı belirlemelerde önemli nitelik ayrımı vardır. Türkiye’deki yaklaşımlar büyük çoğunlukla ne yazık ki sağlıklı değildir ve Kemalizmin gerçek politik boyutunu yansıtmaktan uzaktır. Geleneksel karşıtlar işbirlikçiler ve cemaatler dışında, putlaştırma ya da bilim dışı yadsıma, yaygın eğilimlerdir. Özellikle kendilerini solcu olarak tanıtan bir kesimin savları, dünya devrimci önderlerinin belirlemelerinden çok başkadır.
Prof.İdris Küçükömer, Türk Kurtuluş savaşını anti-emperyalist bir savaş olarak görmemekte ve Kemalizmin, İngiliz Ordusu ve Lord Curzon’un desteklediği bir devinim olduğunu söylemektedir: “... Bir yanda Llyod George’un desteklediği Yunanlılar, öte yanda ise Lord Curzon ve askeri çevrelerin desteklediği Kemalistler arasında bir savaş verilmiştir. Lord Curzon ve askerler Anadolu’da bir Türk devletinin kurulmasından yana olmuşlardır. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı anti-emperyalist bir savaş değil bir Türk-Yunan savaşıdır.”18
Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) Parti Meclisi Üyesi Bülent Uluer’in görüşleri, yalnızca Kurtuluş Savaşı’nı değil sonraki gelişmeleri de yadsımaya yöneliktir: “Türk Kurtuluş savaşı, büyük kurtulamayış savaşı enteresan bir savaştır. Yunanlılar’a karşı bir savaştır... Hilafetin kaldırılması, fesin gitmesi (kılık kıyafet devrimi diyorlar) moda şeylerin değiştirilmesi gibi bir şey. Padişahlık gitmiş yerine daha tehlikeli bir yönetim gelmiştir. Mustafa Kemal bir diktatördü.”19 Vatan Partisi kurucusu Dr. Hikmet Kıvılcımlı“Mustafa Kemal, Rusya’daki Çar 2.Nikola’ya karşılık gelir. Siyasal görünüşte 2.Nikola’nın Rusyası yarı meşrutiyetçi bir hükümdarlıktı. Mustafa Kemal çağı bir Cumhuriyet şeklidir fakat bu Cumhuriyetin Nikola hükümdarlığıyla farkı yoktur.”20 ÖDP kurucularından Ertuğrul Kürkçü:“Kemalizmin bir bütün olarak tarihsel anlamı, Osmanlı Devleti’nin belkemiğini kurtarma projesiyle örtüşür. Ben, yayılmacı bir dış politika yaklaşımının hiç de Kemalizm’le çelişik olduğunu düşünmüyorum.”21
DSP’nin kuruluşuna katkıda bulunan, SHP üyesi ve TÜSES vakfı kurucularından Prof. Asaf Savaş Akat“1923-50 arası uygulamaları bildiğimiz klasik bir diktatörlüktür. Şeklen de içerik olarak da, işçi düşmanıdır, sınıf düşmanıdır, aşırı milliyetçidir... Sosyal demokrasi açısından hedeflerimizden biri Cumhuriyetin yeniden kurulmasıdır...”22 Doçent Murat Belge“Kemalizm Fransız kolonyalizmine(sömürgeciliğine-y.n.) benzer. İnsanların tanımlanmış rasyonel çerçeve içinde davranmasını talep eder... Bunun (Kemalizmin-y.n.) bir başka versiyonu da bir yerde Stalinizme gider... Başından beri bir halk hareketi değildir. Kurtuluş savaşını da gerçekten bir halk hareketi olarak tanımlamak mümkün değil. Çerkez Ethem daha halkçı bir alternatifi temsil etmiştir... Atatürk bir fikir adamı değil. Bugün, (1991) yaşayan en büyük Kemalist Alpaslan Türkeş’tir...”23
Kimi Türk ‘solcuları’nın ‘bilimsel’ eleştirileri yanında, abartılmış sevgi sözcükleriyle dolu yazılar ve kitaplar çoktur. Kemalizmi, gelişen ve değişen yaşam koşullarından, tarihsel gerçeklerden ve geleceğe yönelik toplumsal ereklerinden uzaklaştırmaya yol açan bu tür aşırı övgüler; Kemalizme büyük zarar vermiş, genç kuşakların güven yitirmesine neden olmuştur. Az sayıda Türk araştırmacı ile yabancıların bir bölümü, Türk Devrimi’nin kuramsal yapısını, doğru belirlemelerle saptayarak, bugüne taşınmasında yararlı olmuştur.

Aşırı Övgücüler

Aşırı övgücülere verilecek kimi örnekler şöyledir: “Bütün yangınların ve batakların içinden alnı nurlu, gözü ferli, kalbi temiz çıkabilen fazilet! Genç Mustafa Kemal’in fazileti sen bize örneksin...”-Behçet Kemal Çağlar-24“O en geniş anlamıyla bir bayraktı; bayraklar ölmez. İrade ve kudretin lifleriyle örülmüş bayrak Atatürk, biz her zaman senin izinde öleceğiz.”-Nurettin Artam-25“Atatürk bir anı değil, bizim en yüce gerçeğimiz. Bir ana, bir baba ne kadar azizse O da öyle. Öyle ulu gönüllü ki, ışığı bitmez... yardımı tesellisi sona ermez.”-Prof.Dr.Selahattin Batu-26;“Eski Cihangirlerin bastığı yerde ot bitmezdi. O’nun geçtiği yollar cennete dönerdi.”-Hakkı Suha Gezgin-27“Aziz Atatürk, bükülmez bileklerimizde kuvvet, gönüllerimizde ışıksın. Aydın dimağlarımızda ilkelerin, kalplerimizde sınırsız sevgin ve inancın var.”-Kenan Evren-28
Bu tür açıklamalar, Atatürk’ün ölümünden sonra adım adım devlet söylemi olmuştur. Hükümetlerin birbirini izleyen aykırı uygulamalarıyla Kemalist politika yürürlükten kaldırılmış ve Kemalist düzen, Atatürk’ün adı kullanılarak karşıtına dönüştürülmüştür. Atatürkçülük, övgüler eşliğinde yok edilmiştir.

Kemalizm’in 20.Yüzyıl Büyük Devlet Politikalarına Etkisi

İzmir’in kurtuluşundan hemen sonra Ekim 1922 de, İngiltere BaşbakanıLlyod George’un en büyük destekçisi Observer gazetesi yazarı Garwin şunları yazıyordu: “... Şu katı gerçeği kabul etmek zorundayız. İngiliz hükümeti Doğudaki büyük savaşı dört yıl geçtikten sonra, dönüşü olmayan bir biçimde ve perişanca yitirmiştir. Diplomatik Sevr porseleni tuzla buz oldu. Sonuç olarak hükümet doğuda ne Gladstone gibi Rusya’ya, ne de Beaconsfild gibi Türkiye’ye dayanmasını bilmiştir. Bakanların becerebildikleri tek şey, eski siyasi çizgilerin bütün hatalarını birleştirmek olmuştur. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluyoruz. Türkiye ile Rusya’nın aynı anda damarına basacak yerde, Fransa’yla, İtalya’yı itecek yerde üstelik bütün İslam dünyasını karşımıza alarak imparatorluğumuzun temellerini kendi ellerimizle sarsacak yerde, artık şu kör siyasetler ve hatalarla dolu trajedi kitabını kapatalım. Yalnızca bu siyasete yön veren ruhu ve yöntemleri terk etmek yetmez, asıl yapmamız gereken bugüne değin gittiğimiz yoldan vazgeçmektir. Çünkü bu yolda ilerlemeye devam edersek, çok geçmeden İmparatorluk bugüne dek görülmemiş boyutlarda ölümcül tehlikelerle karşı karşıya gelecektir.”29

Sömürgeci Politika Çöküyor

Garwin’in kaygılarında haklı olduğu sonraki gelişmelerle ortaya çıkacaktır. Sömürgelerdeki zenginlikleri düzenli seferlerle anayurda getiren gemiler artık sömürgelere asker taşıyordu. Genel ve karşı konmaz bir güç, eskinin ‘söz dinler’ ve ‘uysal’ “yerlilerini” kararlı savaşçılar haline getirmişti.‘Mutlu günler’ anılarda kalmıştı.
İngiltere Sömürge İmparatorluğu, 1920’lerden sonra hızla dağıldı.Kemalizmin dağılmaya etkisi belirleyici boyuttaydı. Beklenmeyen Türk başarısı, önceden saptanmış dengeleri bozdu ve gelişmiş ülkeleri yeni politika arayışlarına yönelmek zorunda bıraktı. Askeri işgal ağırlıklı egemenlik, artık yürümüyordu.
İngilizler, Türk Devrimi’nin kendilerine yaptığı olumsuz etkiyi unutmadılar ve devrimin önderi Mustafa Kemal’i hiçbir zaman affetmediler. Bu tutum o denli kalıcıydı ki, İngiliz toplumunda yerleşik bir inanç haline geldi. 2012 yılında, İngiltere Ulusal Ordu Müzesi’nin internet üzerinden düzenlediği ve“İngiltere’nin En Büyük Düşmanları Kimdir” anketinde Atatürk açık ara birinci çıktı. Atatürk’e 3090 oy çıkarken, İrlanda bağımsızlık savaşı kahramanlarındanMichael Collins 2787, Alman Komutan Rommel 304, Napolyon 139 oy aldı.30
Rus devriminin etkili isimlerinden Karl Radek Aralık 1922’de, Türk devriminin Avrupa’ya etkisini şu biçimde açıklıyordu: “Türkiye’deki devrimci devinim ve desteklemeğe söz verdiğimiz Türkiye halk kitlelerinin mücadelesi, Sevr anlaşmasını yırtıp attı. İkinci ve ikibuçukuncu sosyalist enternasyonalin kapitalizm karşısında tümüyle bir hiç olmasına karşılık, Türkiye’nin bu mücadelesi Batı Avrupa’nın dengesini baştan aşağıya sarstı.”31
III.Enternasyonal 5.Balkan Konferansına 6 Ocak 1923 günü sunulanH.Kabakciyef’e ait raporda şunlar söyleniyordu: “Türk Ordusu’nun başarıları İngiltere’nin sömürgeler üzerindeki egemenliğini sarstı, tüm Doğu halklarının özgürlük mücadelesini canlandıran itici bir güç oldu. Anadolu’da Avrupa emperyalizmine karşı mücadele, Balkan halklarının doğal müttefiki olacak bağımsız bir Türkiye’nin kurulması, Avrupa emperyalizminin sömürgeleştirdiği Balkan halklarının son derece yararınadır.”32

Mali ve İdari Egemenlik

Denizaşırı egemenlik alanlarında askeri işgal yerini, giderek artan biçimde akçalı ve yönetsel egemenliğe bıraktı. Bu yöntemle; silahlı güce karşı oluşan ulusçu tepkiden gerekse askeri eylemin doğurduğu akçalı ve toplumsal sorunlardan kurtulunmaya çalışıldı. İhraç edilen sermayenin yerel pazardaki gereksinimlerine destek olması için işbirlikçi sınıf yetkinleştirilip güçlü kılındı. Böylece, emperyalizm azgelişmiş ülkelerde dış olgu olmaktan çıkarak içsel bir güç durumuna geldi. Bu biçimle, ulusal tepkilerden gizlenmenin en başarılı yöntemi geliştirilmiş oldu. Yirmi yıl önce silah gücü ile bastırılan bağımsızlık istemleri, özellikle 2.Dünya Savaşından sonra, ‘görüşmelerle’‘barış içinde’ kabul edilmeğe başlandı. Görünüşte bağımsız yüzden fazla yeni ülke ortaya çıktı. Asker ve silahın yerini ağırlıklı olarak para ve politik ayrıcalıklar aldı. Yerel ulus güçleri; silah ve ekonomik bağımlılıklar, ‘uzman’ ve ‘danışman’ eylemleri ve yönetimsel değişikliklerle denetim altına alındı. Küresel ölçekli yeni bir uluslararası politika geliştirildi. Ancak, bu değişiklikler doğal olarak bir anda gerçekleşmedi. Zorunluluklar yeni yönelişleri, yönelişler de yeni uygulamaları geliştirdi. Sömürgecilik dönemi sona erdi. İngiltere gerek sömürge imparatorluğunu gerekse dünya liderliğini yitirdi. 2. Dünya Savaşı’ndan süper güç olarak çıkan ABD, yeni bir dünya düzeninin öncüsü olarak gücünü dünyanın her yanına yaydı.
Denizaşırı güç dengelerinde ve politik ilişkilerde meydana gelen değişim, azgelişmiş ülkelere yönelik büyük devlet etkinliklerinin, ‘barış’ ve ‘demokrasi’kılıfıyla örtülmesi gereğini doğurdu. Sömürgecilik döneminde dolaysız silah gücünün sağladığı ‘yönetme özgürlüğü’nün yerini, ekonomik, askeri ve siyasal ilişkilerin bütününü kapsayan ve sabırla uygulanan uluslararası stratejik programlar aldı. Silah gücü, belirli ülkeler ve bölgeler dışında, askeri işgal için değil daha çok ekonomik egemenliğin sürdürülmesini sağlayacak caydırıcı güç olarak kullanıldı.
Bağımsızlığına kavuşan azgelişmiş ülkelerin önemli bir bölümü, geliştirilen bu yeni düzene karşı kendilerini güçlü kılacak kalıcı ve kapsamlı kalkınma politikaları üretemedi. Bir bölümü dış kaynaklı ideolojik yaklaşımların etkisinde kalarak kendilerini sınırladı ve yeterince gelişemedi. Bir bölümü, ekonomik yetmezliğin zorlamasıyla borçlandılar ve ister istemez yeni düzenin etki alanına girdiler. Başka bir bölümü ise kendi gücüne dayanarak, ulusal bağımsızlıktan ödün vermeden kalkınma yoluna girdi.

Değişim sürecinin başlamasına neden olan Kemalizm, kendi ülkesinde 15 yıl yönetimde kaldı. Sağlanan siyasal ve ekonomik bağımsızlık, uygulanan kalkınma yöntemi ve gerçekleştirilen devrimler; bu kısa süre içinde kendisini koruyacak ideolojik ve örgütsel kadroları yeterince yetiştiremedi. 1938’den sonra başlayan anti-Kemalist süreç, Dünya’nın ilk ulusal kurtuluş savaşını veren Türkiye’yi kurtuluştan 16 yıl sonra emperyalizmin etki alanına sokmaya başladı. Bu etki Kemalizmin, kendi ülkesinde baskı altına alınmasına yol açtı. Ancak, Türk Devrimi’nin etkileri, özellikle ulusal bağımsızlık savaşına girişmek zorunda kalan azgelişmiş ülkelerde sürdü. Kemalist kalkınma yöntemini başarıyla uygulayan ülkeler oldu. 21.yüzyıla girilirken azgelişmiş ülkeler açısından geçerliliğini sürdüren Kemalist yöntem, 20.yüzyıl başındaki toplumsal koşullara geri dönen Türkiye’de yeniden “keşfedilmeye” başlandı.

Hiç yorum yok: