17 Aralık 2014 Çarşamba

TEKELLEŞME: ULUSLARARASI ŞİRKET EVLİLİKLERİ - Kuramsal Aktarım ve Metin Aydoğan

Dünya pazarlarındaki tekelci yayılmanın geleneksel biçimi, şirket satınalma ya da birleşmeler yoluyla büyümektir. Tekel kazancının çekiciliği, şirketlerin yeğin (şiddetli) bir yarışma ortamında sürekli biçimde büyümesini zorunlu kılar. Büyümenin tek yolu, aynı alanda etkinlik gösteren şirketlerin hangi yöntemle olursa olsun etkisiz kılınmasıdır. Satınalma ya da birleşmeler bu yöntemin görünen son yasal aşamasını oluşturur. Şirket birleşmeleri tekelleşmeyi, tekelleşme de küresel yarışın yeğinliğini arttırır. Şirketi yabancı sermaye tarafından satın alınan bir ülkenin ulusal geliri, sattığı şirketin gelirleri oranında azalır ve bu azalma ülkenin büyüme erekleri üzerinde olumsuz etki yapar. Her şirket satışı dünya ticari savaşında yitirilen bir pazardır.

Birleşmeler ve Yoğunlaşan Tekelcilik

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştirilen uluslararası serbest ticaret anlaşmaları, dünya pazarlarını gümrük birlikleri temelinde genişleterek uluslararası şirketlere yayılıp büyümeleri için son derece elverişli bir ticaret ortamı yarattı. Gelişmiş ülke istemini yansıtan bu durum, dünya kapitalist dizgesinin (sisteminin) 20.yüzyılın ilk yarısında yaşadığı çekinceleri ortadan kaldırmayı amaçlayan stratejik bir yönelmeydi. Dünya, her şeyin şirket istemlerine göre belirlendiği yeni bir döneme girmişti. İki kutuplu da olsa askeri güce dayalı siyasi denge, sağlanmıştı.
Çok yönlü uluslararası anlaşmalarla, gelişme düzeyi ve büyüklükleri ayrımlı hemen tüm ülke pazarları birbirlerine bağlanarak ortak kullanıma açılmıştı. Gümrük bildirmelikleri (tarifeleri), ulusal korumacılık işleyişi ve bağımsız kalkınma girişimleri büyük oranda uygulama dışı bırakılmıştı. Özellikle azgelişmiş ülke yönetimlerinin ekonomik ve politik alanda bağımsız karar alma yetkileri ortadan kaldırılmış, azgelişmiş ülkeler açık pazar durumuna getirilmişti.
Uluslararası şirketler, yaratılan denetimsiz dünya ortamında, büyümek ve güçlenmek için sınırsız olanaklara kavuştu ve doğal bir sonuç olarak hızla büyüdü. Yüzyılın başından beri gelişen tekelleşme girişimi, olağanüstü bir hız kazanarak yoğunlaştı ve tüm üretim ve hatta hizmet alanlarına yayıldı.
Kendi alanında üretim ve ticareti dünya ölçeğinde denetim altında tutan, ciroları birçok ülke bütçesini aşan, ekonomik ve politik gücü yüksek büyük küresel şirketler ortaya çıktı. Güç ve etkileri sürekli artan bu tür şirketlerin ana şirket olarak sayıları azaldı ancak alt birim örgütleri olarak şube ya da yavru şirket sayıları yüzbinlere ulaştı.

Satınalma ya da Birleşme

Dünya pazarlarındaki tekelci yayılmanın geleneksel biçimi, şirket satınalma ya da birleşmeler yoluyla büyümektir. Tekel kazancının çekiciliği, şirketlerin yeğin bir yarışma ortamında sürekli biçimde büyümesini zorunlu kılar. Büyümenin tek yolu, aynı alanda etkinlik gösteren şirketlerin hangi yöntemle olursa olsun etkisiz kılınmasıdır. Satınalma ya da birleşmeler bu yöntemin görünen son yasal aşamasını oluşturur.
Şirket birleşmeleri tekelleşmeyi, tekelleşme de küresel yarışın yeğinliğini arttırır. Şirketi yabancı sermaye tarafından satın alınan bir ülkenin ulusal geliri, sattığı şirketin gelirleri oranında azalır ve bu azalma ülkenin büyüme erekleri üzerinde olumsuz etki yapar. Her şirket satışı dünya ticari savaşında yitirilen bir pazardır. Yitikleri sürekli olan emperyalist ülke eski gücünü koruyamaz ve sonuçta ya daha güçlü olanın egemenliğini kabul eder ya da onunla her alanda çatışır.
Güney Amerika’da iş yapan uluslararası şirketler, 1958-1967 yılları arasındaki yatırımları için kullandıkları sermayenin yüzde 78’ini yerel kaynaklarla karşılamıştır. Büyük bölümünü Güney Amerika ülkelerinin dış borçlarından oluşan bu kaynağın yüzde 46’sı yerli firmaların satınalınması için kullanılmıştır.1
Uluslararası şirketlerin bu tür eylemleri, gelişmiş ülkelere de yayılınca, ortaya çıkan durumdan bu ülke yöneticileri de tedirgin oldu. Ancak, Japonya ve bir ölçüde Almanya’dan başka bu konuda elle tutulur bir önlem alamadı. 1970’li yıllarda yoğunlaşan tartışmalar içinde Fransa’da bile; “bizim paramızla bizim firmalarımızı satın alıyorlar” biçiminde yakınmalar yükselmişti.2

Satınalma Uygulamaları

Satınalma yoluyla şirket birleşmeleri, dünyanın her yerinde olanca hızıyla sürmektedir. Bunların en büyükleri doğaldır ki gelişmiş ülkelerde gerçekleşmektedir. 21.yüzyıla girerken dünyanın hemen her yerine yayılan ekonomik bunalım tekelleşme yarışını yeğinleştirmektedir. ABD, AB ve Japonya arasındaki ekonomik gerilim, büyük küresel şirketleri daha büyük olmaya zorluyor. Parası ve gücü olan daha az güçlü olanı yutuyor ya da daha güçlü olanlarca yutulmamak için benzerleriyle birleşiyor.
Kimilerince yüzyılın ‘şirket evliliği’ diye adlandırılan Alman Daimler-Benz ile ABD Chrysler arasındaki birleşme, 1998 yılında gerçekleşti. Otomotiv kesiminde (sektöründe) artan Japon gücüne karşı gerçekleştirilen bu birleşmenin uzun süren görüşmeleri büyük bir gizlilik içinde sürdürüldü ve bu ‘evlilik’ ABD Başkanı Clinton’dan bile gizlendi. Daimler-Chrysler adını alan birleşmenin ayrıntıları hala açıklanmış değil. Ancak, Daimler-Benz’in Chrysler’i satın aldığı biçimindeki yorumlar çoğunlukta.
Tartışılan bir başka otomotiv ‘evliliği’ Ford ve Mazda arasında yaşanmıştı. Mazda 1979 yılında yüzde 25 hissesini Ford’a sattığında, Japon şirketlerinin yabancı ortak karşıtı tutumu bilindiği için bu satışa konuyla ilgili olanlar şaşırmıştı. Mazda’nın, ABD pazarına girmek için uzun süreli tasarları (planları) vardı ve şirket yönetimindeki söz ve karar egemenliğini sarsmayacak bir payı Ford’a satmıştı.
Bu pay gerçekte bir yemdi. Mazda başlangıçta ABD’nde üreteceği arabaların yüzde 30’unda Ford motor kullanmayı, yüzde 50 oranında yerli malzeme kullanmayı kabul etti. Ancak, Mazda’nın gerçek kazancı kısa bir süre sonra ortaya çıktı; Mazda, Avrupalı şirketleri hızlı bir biçimde sollayarak alım gücü yüksek ABD pazarının en büyük Japon araba firması olmuştu. Zaten bu tür birleşmelerde kazançlı çıkanlar hep Japonlar oluyordu.

İletişim Birleşmeleri

Almanya ve İtalya iletişim şirketleri Deutsche Telekom ile Telecom İtalia SpA şirketleri Nisan 1999’da birleşme kararı aldı. Deutsche Telekom’un yüzde 72’si, Telecom İtalia SpA’nın yüzde 3,4’ü devlete ait. 194 milyarla parasal açıdan dünyanın en büyük şirket evliliği olan bu birleşmeyle ortaya çıkan yeni şirketin yüzde 56’sı Almanya’nın yüzde 44’ü İtalya’nın oluyor. Birleşmeyle büyüyen bu şirket, piyasa değeri ve sürdürümcü (abone) sayısı bakımından dünyanın en büyük, gelir ve kazanç bakımından ise Japon NTT’in ardından ikinci büyük uziletişim (telekominikasyon) şirketi olacak.
Şirket başkanları Ron Sommer ve Franco Bernabe birleşmeyi açıkladıkları ortak basın toplantısında; “birleşmeyle telekomünikasyon dalında dünya çapında ABD şirketleriyle yarışabilecek bir Avrupa gücü oluşturduk” dedi.3
Bu birleşmeye karşı bir başka uziletişim birleşmesi hiç gecikmeden gerçekleşti. Japon Telecom firması hisselerinin yüzde 15’ini ABD şirketi “AT And T” ye, yüzde 15’ini de İngiliz “British Telecommunication”a (BT) satarak pazar gücünü arttırdı. Amerikalı ve İngiliz firmalar bu birleşmeye 220 milyar yenlik bir ortak yatırımı, Japon firması için yapmayı kabul etti.4

İletkenler Piyasası

ABD pazarına etkin olarak giren ilk Japon şirketi Sony oldu. 1971 de San Diego’da televizyon fabrikası kurarak işe başlayan Sony, kısa sürede yılda bir milyon TV üretir duruma geldi. Elektron tabancasıyla birtakım entegre devrelerin dışında tüm parçaları ABD’den aldıklarını söylüyorlardı. Sony’nin sahibi Morita; “Televizyonlarımız kimi ABD şirketlerinin fasoncular aracılığıyla Uzakdoğu’da yaptırıp ABD’ye taşıdığı ünlü ‘Amerikan’ markalarından daha Amerikalıdır. Çünkü herhangi bir ‘Amerikan’ televizyonunun parçalarının yaklaşık yüzde 80’i Japonya’dan gelmektedir...” diyordu.5
Morita, SONY’in dış yatırımlarında bu ayrıcalığı yalnızca ABD’ne tanıyor; başka yerlerdeki özellikle azgelişmiş ülkelerdeki işletmelerde SONY bu tür işlerle uğraşmıyordu. Hong-Kong SONY’nin Genel Müdürü Mitsuo Kutsukake “Güneydoğu Asya’daki ucuz iş gücünden yararlanmadığımız sürece hayatta kalmamız mümkün değildir” diyordu.6

Müzik-Sinema Dünyası

SONY, 1988 yılında, ABD’nin en büyük plak şirketi CBS Records’u satınaldı. CBS Records Amerika’nın simge firmalarındandı. Firmanın kurucusu telefon’un mucidi Alexander Graham Bell’di ve şirket 1887’de kurulmuştu. Şirket iyeliği (mülkiyeti) 1938 yılında yapılan satışla CBS’ye geçmişti. Dünyanın en büyük müzik kayıt belgeliğine (arşivine) sahipti. Billie Holliday, Count Basie, Bob Dylan, Bruce Springsteen, Michale Jackson vb. Amerikan müziğini tüm dünyaya yayan şarkıcılar ve ürünleri bu satışla bir Japon şirketinin kullanımına girdi.
Sony, birkaç ay sonra 1989’da, bu kez Hollywood devi Columbia Pictures’ı 5 milyar dolara satın aldı. Sony, aynı yıl, Amerikan Rüyasının ulusal anıtlarından sayılan New York’daki Rockefeller Center’ı satın aldı. Bu satış maddi değerinden çok, milliyetçi duyguları kabartan moral bozucu sonuçlarıyla tartışıldı. New York gazeteleri Rockefeller satışını, Japon istilacıların 5. Cadde’ye diktikleri zafer bayrağı olarak değerlendirdi.
ABD’nin bir başka müzik devi RCA Records, 1987 yılında, yayıncılıkta bir dünya devi olan Alman Bertelsmann şirketler kümesi tarafından satınalındı. (Bertelsmann otuz ülkede etkinlik gösteren 44 000 kişi çalıştıran, 375 şirkete sahip bir uluslararası Alman şirketidir.) Satış, ABD komuoyunu, özellikle de müzik endüstrisini şaşkına çevirmişti. RCA, ABD rüyasının bir başka simge ismiydi. Görkemli bir geçmişe sahipti. RCA Victor, “logosundaki hayran hayran Victrola dinleyen dünyanın en ünlü köpeğiyle”, en tanınmış plak markasıydı. Enrico Caruso, Flagstad, Melba, Pinza, Stokowski ve Toscanini ile Bing Crosby, Anna Moffo ve Elvis Presley RCA’nın sözleşmeli sanatçılarıydı.7
Bertelsmann, RCA dan önce, 1977’de New York’un önde gelen ciltli kitap yayıncı firması Bantam’ı, 1979’da müzik şirketi Arist’i, 1986 da ünlü Amerikan yayınevi Doubleday ve Bell’i satınaldı. Bu satış, ABD’nin ikinci büyük kitap kulübü Literary yayınevlerinin yanısıra, daha küçük yedi kitap kulübünü, bir İngiliz kitap kulübünün yüzde 50’sini, dört basımevini ve bir kitapevi zincirini de kapsıyordu.8
1977-1987 yılları arasında ABD’indeki gıda üretim sektöründe yabancı yatırımların oranı yüzde 790 arttı.9 Amerikan gıda işleme tesislerinin yaklaşık yüzde 90’ı birleşmeler yoluyla el değiştirdi.10 Avrupa gıda endüstrisinde 1989 ile 1991 arasındaki iki yılda 450 şirket evliliği, ABD parakende gıda sektöründe 1982 ile 1988 arasındaki altı yılda 387 şirket evliliği gerçekleşti. 1996’nın ilk sekiz ayında yalnızca ABD’de 1118, 1997’nin aynı döneminde 1081 şirket birleşmesi gerçekleşti.11

Ses Getiren Birleşmeler

Bugün şirket evliliklerinin sayısı binlerle açıklanmaktadır. Tümünün ad düzeyinde bile olsa ele alınması durumunda, önümüze uzun bir listeden oluşan bir kitapçık çıkar. İş çevrelerinde ve basında çokça konuşulmuş olanlarından bir bölümünü ele alırsak ilk elden karşımıza şu birleşmeler çıkar: Hollanda’nın ünlü elektronik şirketi Philips Amerika’nın önde gelen plak şirketlerinden MCA Record’u aldı ve Sony’nin ABD’deki plak ve CD üstünlüğüne karşı bir başka Japon şirketi Matsushita ile işbirliği yaptı. Matsushita, Panasonic, Quasar, JVS, Technics gibi ürünleri olan dev boyutlu bir uluslararası şirketti. Dünyanın en büyük sigara firması Philip Morris 1985’den sonra, sigaradan elde ettiği büyük kazancı gıda sektörüne yatırmaya başladı. 1985’de General Foods’u, 1988’de Kraft Foods’u ve 1990’da da İsviçreli çikolata ve kahve firması Jacob Suchard’ı satınaldı. Philip Morris bu satışlara 22,9 milyar dolar öderken, İsviçre Gazetesi Bund; “İsviçre’nin bir parçasını yitirdik” diye yakınıyordu.12

NESTLE’nin Atağı

Bund’un haykırışlarına yanıt verircesine İsviçreli dünya gıda devi NESTLE; 1980’den sonra ABD pazarına fırtına gibi giriyor ve sırasıyla Chase and Sanborn ve Hill Bros kahve şirketlerini; Oh! Henry, Chunky ve Raisinets şekerlerini; Carnation süt ürünleri ve Friskies hayvan maması şirketlerini; Oteller ve lokantalar zincirine sahip Stouffer’s gıda şirketini arka arkaya satın alıyordu.
NESTLE’nin Amerika çıkartması bununla da kalmıyor, ABD’nde yaygın olarak satılan Buitoni makarnaları ve Perugina çikolataları gibi yerleşik Avrupa şirketleriyle, California’da bir şarap fabrikası, Texas’ta bir Oftalmoloji Laboratuarı, ABD’nin en büyük kozmetik şirketlerinden biri olan Cosmair’i ve ünlü maden suyu şirketi Source Perrier’i de satın alıyordu.13
Nestle’nin bugün yalnızca ABD’nde 67 fabrikası var. İsviçreli şirketlerin ABD’ndeki etkinliği yalnızca gıda sektöründe olmadı. Ase Brown Boveri AG, ABD’nin tek sanayi robotu üreticisi olan Cincinatti Milacron’u satın aldı.

İlaçtan Makineye

İki İngiliz ilaç şirketi Glaxo ve Smith Kline Beecham, Ocak 1998 de birleştiğinde, dünyanın üçüncü büyük ilaç şirketi durumuna geldi. Bu evlilik İngiltere tarihinin en büyük şirket evliliğiydi. Aynı günlerde, “dünya sermaye piyasasında” daha etkin olmak için, iki büyük İsviçre Bankası, Union Bank Of Switzerlend ve Swiss Bank of Corporation birleşti ve dünyanın en büyük fon örgütünü oluşturdu.
Avrupa’nın önde gelen Tarım ve İnşaat Makinaları üreticisi New Holland, Amerikalı rakibi Case Corp’u 1999 yılında 4,3 milyar dolara satın aldı. Bu birleşmeyle New Holland, dünyanın en büyük traktör ve tarım makinaları üreticisi Amerikalı John Deere ve ikinci büyük üretici Japon Komatsu’dan sonra üçüncü sıraya oturdu.14
Avrupalı otomobil üreticileri, büyüyen sorunlarının üstesinden gelmek için gıda şirketleri satın almaya başladı. Fiat’ın sahibi Agnelli ailesi gıda şirketleri almaya kalktı, İsveçli otomobil üreticisi Volvo gücünü büyük bir gıda şirketiyle birleştirdi. Amerikalı gıda şirketi Sara Lee son on yıldır 23 ülkede külot, sütyen, ayakkabı cilası ve fuller fırçaları satıyor. Dünyanın en ünlü ketçap firması H.J.Heinz’in yüzde 30 hissesini eski bir futbol yıldızı satın aldı. Amerikan film şirketi Fox, spor malzemeleri üreticisi Alman Puma’ya ortak oldu.

“Yut ya da Yutul”

Amerikalı ekonomistler Richard J.Bernet ve John Cavanagh’ın söyledikleri gibi; “... Dünyanın yoğun ve çoğunlukla zalim rekabet ortamında artık yapılması gereken tek seçim ‘yut ya da yutul’ dur.”15
Yutulmaktan kurtulmak için şirket evlilikleri tüm dünyada ve her üretim dalında bütün hızıyla sürmektedir. Güçlünün daha az güçlüyü yutması geçerli dünya düzeninin gereğidir ve bu gereklilik 20.yüzyıl boyunca yoğun olarak yaşandı. Şirket birleşmelerindeki sayısal artışlar ve yaşanılan yoğunluk, gerçekte dünyanın sorunlarının yoğunlaşması anlamına geliyor. Birleşmeler tekelleşmeyi, tekelleşme ekonomik çatışmayı arttırıyor ve bu kısır döngü içinde şirketler taşıdığı çıkarcılığı yaşamın her alanına yayarak; insanlığın gelişimi önünde aşılması gereken büyük bir engel oluşturuyor.
Günümüz dünyasında, yalnızca endüstriyel üretim ve yüksek teknoloji alanlarında değil, dünya ticareti içinde yer alan tüm ekonomik etkinlikte egemenlik, birkaç büyük tekelci şirketin elindedir. Bunu Birleşmiş Milletler Kaynakları söylüyor.
Dört büyük ülke (ABD, Japonya, İngiltere ve Almanya) Dünya Kimyasal madde üretiminin yüzde 87’sini yapıyor. Dünyadaki demir cevheri, boksit, bakır, jüt, tütün, orman ürünleri, pamuk, kakao, kahve ve çay ticaretinin yüzde 80’i, her ürün için sayıları 3 ile 6 arasında değişen büyük uluslararası şirket tarafından denetleniyor.16
Liberalizm ve serbest piyasa ekonomisi, 19.yüzyıl ekonomi tarihinde kaldı. Günümüzün yalın gerçeği artık tekeller ve tekel egemenliğidir.


Hiç yorum yok: